Baskın Oran

Tekrar Demirel, tekrar kürt konusu

Ankara Hilton salonlarında bir konferanstayız. Düzenleyen, bizim Basın Yayın ve Enformasyon Gn.Md.’nün katkısıyla,  AT’nin  Türkiye temsilciliği.

Titiz bir organizasyon. Davetlilere dağıtılan İtalyan yapımı, İngilizce içerikli  dosyanın kapağında “Gazeteciler Yıllık  Konferansı-3” diye yazıyor.  Açış konuşmasını yapacak olan kişi  “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Ekselansları Sayın Süleyman Demirel” olduğuna göre, on Türk ile on yabancı gazetecinin konuşacağı  toplantıya özel önem veriliyor. Çağrılı dinleyicilerin karşısında, sağda ve solda bu gazeteciler,  onların ortasında da başkanlık kürsüsü bulunuyor. Büyükelçi Michael Lake’in açıkladığı kurallara göre, Cumhurbaşkanının açış konuşmasından sonra kendisine bu yirmi gazeteci sorular sorabilecek.

(Demirel’e yıllar önce, Arjantin’in sevimli büyükelçisi Alfonso’nun evindeki bir  kokteylde, rahmetli dostum Nimet Arzık tarafından takdim edilmiştim. O sıralarda “İsparta Mebusu”. Tarihine gelince… Nimet Hanım, hani, o gençliğinde bir afet olduğu, Adnan Menderes’e melul melul iç çektirdiği mesel gibi söylenen, o yaşındaki görünümüyle bile bunu inkâr etmeyen, o zekâsının (ve de dilinin) endazesine pâyân bulunmayan Nimet Hanım! Her yıl mezarının başında anma töreni yapan Baki Özilhan’a soruyorum, Temmuz 1990’da vefat etmiş, tarih tutuyor. O zaman “Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları”nın ikincisi yeni çıkmıştı. Nimet Hanım beni elimden tutmuş, Demirel’e götürmüş, o kitapların yazarı olarak tanıştırmış, Demirel de kendine özgü biçem ve aksanıyla kelimeleri birbirine ekliyerek, “Baskınbeyitanıyoruz, başka kitaplarındandatanıyoruz, Baskınbey, Kenanbeykonusunda söylenecekbisöz   bırakmamış!” diye iltifat etmişti).

Hilton’a dönüyorum. Demirel, Türkiye-AT ilişkileri üzerine Türkçe konuşmasını bitirdi, soruları, soranın diline göre, İngilizce veya Türkçe yanıtlayacağını bildirdi.

Sorular yaylım ateşi gibi başladı. Türk gazeteciler Demirel’i nasılsa her zaman gördüklerinden olacak, bütün sorular, hiç istisnasız, yabancı gazetecilerden geliyor. Burada hepsini özetlemem olanaksız, şu kadarını söyleyeyim ki, AT’yle ilgili bir konferansta bütün sorular, hadi “bütün” demiyeyim ama temiz bir yüzde 95’i Kürt sorunuyla ve PKK’yle ilgili! O kadar ki, kendisine son olarak söz verilen biri “Bosna gibi trajedilere kılı kıpırdamayan bir Avrupa’ya girmek istediğinizden emin misiniz?” diye sorduktan sonra bir de espri yaptı: “Bu soru bugün biraz konu dışı kaçtı ama,  maybe you’ll welcome it! (böylesini tercih bile edersiniz!)”.

Demirel’in bu sorulara verdiği yanıtlar, kendisinin hiç değişmemiş olduğunu yansıtması açısından önemliydi. Bir gazeteci kalkıp da, İsrail’in FKÖ’yle ilişkileri ile Türkiye’nin PKK’yle ilişkilerini karşılaştırıldığında, “İsrail orayı işgal etti, biz işgal etmiş değiliz” diye savunması tamamdı da, “Kürtler Türkiye’de her mevkie gelebiliyorlar, her şey olabiliyorlar, ayrıca, Türkiye’de azınlık yoktur!” diye artık köhnemiş, hiçbir etkisi ve anlamı kalmamış şablonları plak gibi yinelemesi hiç de tamam değildi.

Biri kalkıp da, “Kürtlerin son 8-9 yıldır silahlı mücadeleye başvurmalarını nasıl açıklıyorsunuz?” diye sorduğunda,  12 Eylül askerî darbesinin bütün Türkiye’ye yaptıklarını lisan-ı münasiple anımsatacağına, “Bu ilk değil ki, daha önce yirmi dokuz kere ayaklandılar” deyip geçiştirmesi belki bir hazırcevaplık örneği sayılabilirdi. Ama, herbiri önemli bir uluslararası basın kuruluşunun temsilcisi olan bu tanınmış yabancı gazeteciler arasında,  son Kürt ayaklanmasından bu yana tam yarım yüzyıl geçmiş olduğunu acaba bilen kimse yok muydu?

Üstelik, bu yanıtı veren Demirel,  askerî darbeler tarafından iki kez iktidardan düşürülmüş, iki kez de hapsedilmiş (Hamzakoy ve Zincirbozan)

Süleyman Demirel değil miydi? Gerçi, Demirel, rahmetli Özal’ın tersine “Devlet” kavramına önem veren birisiydi ve askerlere toz kondurmaması biraz da bundan geliyordu ama, bu kadar zeki ve deneyimli bir kişinin, devlet kavramını ancak ve ancak bugünkü devlet yönetme anlayışını delerek kurtarabileceğini de artık akıl etmesi gerekmez miydi?

III. Gazeteciler Konferansından iki sonuç çıktı: Bir: Bu ülkede Kürt sorununu ciddi bir çözüme ulaştırmadan Türkiye’nin dış ilişkilerinde hiçbir şey yapılamaz. İki: Demirel, bermuda şort giymesi dışında, aynı Demirel’dir. Vesselâm

Sırf Kürt sorunu kabak tadı veriyor. Yarın da, akşam yemeğinde yiyip içtiğimizden bahsedelim biraz!

 

Yarın: Televizyonda “ifrat” ile “tefrit”

Önceki Yazı
Sonraki Yazı