Baskın Oran

Suçluyu koruyan devlet, kendini öldürmüştür

Artık, Ali Şahin’in şahsında “devlet”in son derece tehlikeli bir yorumunun suçluları koruması konusuna bir nokta koymanın zamanı geldi.

Muğla’da bir aileye 1984’te toptan işkence yapan Yüzbaşı Ali Şahin bir yıl ağır hapis almıştır ama, “Sanığın memuriyet durumu, suçunu tevil yollu ikrarı lehinde takdirî hafifletme sebebi kabul edilerek”  cezası indirilmiştir. Cezası asgari hadden, hafifletilerek veriliyor. Tarih: 25.12.1987. Yargıtay bu kararı 29.11.1988’de onaylayarak kesinleştiriyor. Hakkında da gıyabi tutuklama kararı çıkartılıyor.

Ama, Ali Şahin bu hafifletilmiş cezayı da çekmeyecektir. Çünkü, buraya çok dikkat ediniz, burada Ali Şahin için büyük bir “şans” eseri büyük bir “rastlantı” ortaya çıkacak ve tam bu sırada yapılacak yeni bir yasal düzenlemeyle, suçlulara verilecek cezaların tecil (erteleme) sınırları genişletilecektir ve bu yeni durumun geçmiş olaylarda da uygulanması kararlaştırılacaktır.

Bu yasa, büyük olasılıkla, Ali Şahin için çıkarılmamıştır ama, ırzını veya malını korumak için suç işlemiş bitakım garibanlar için çıkarılmadığı da kesindir. Bu yasa,  “devletüstü” birtakım “mihraklar” tarafından, aynı durumda bulunan “Ali Şahin’ler”i kurtarmak için çıkartılmıştır. Ali Şahin de sakal bırakıp sivil giyinerek derhal Muğla’ya gelecek, tutuklama kararını kaldırtacak, yasanın sağladığı indirim olanağı sonucu ertelenebilme sınırına kadar inen cezasını da  erteletecektir.

Bu olaydan sonra, kendisi binbaşılığa yükseltilecektir. Anlaşılan, bütün bu olaylara rağmen komutanlarında çok iyi izlenim bırakan bir subaydır bu.

Bu muazzam “rastlantı”nın yanı sıra, Muğla ve Bingöl olayları karşılaştırıldığında, dikkatleri fazlasıyla çeken iki olgu daha var:

1) “Devlet”, mahkemelere düşen ilk olayında  (Muğla) neden  Ali  Yüzbaşı’yı korumuyor da, aynı suçtan sabıkalı olduğu halde ikinci olayda (Bingöl) Ali Binbaşı’yı koruyor ve her türlü desteği veriyor?

Bu soru çok mide bulandırıcı. Aslında, birincide koruyup da ikincide korunmasa,  mantıklı düşecek. Neden peki? Bu durumda, bir yabancı çıkıp da, “Türkiye’nin her yerinde aynı hukuk uygulanmıyor galiba” dese, ne diyeceğiz? “Yüzbaşı iken az koruma, binbaşı iken daha çok koruma aritmetik  bir  gerçektir” mı diyeceğiz?

Yoksa, “Birinci olay belden aşağıydı, “devlet”i kızdırdı, ikinci olay ise bu ‘devlet anlayışı’nın düşlediği sisteme ters düşmüyordu” mu diyeceğiz? Ne diyeceğiz?

2) Muğla’da işlediği suçun kesinleşmesi: Kasım 1988. Bingöl olayına Ankara 2. Ağır Ceza’da bir yıl ağır hapis verilmesi: Nisan 1992. Muğla suçu gerçi ertelenmiş ama, Ali Şahin’in sabıka kaydına, tabii ki, “işkenceden ceza almıştır” diye geçiyor. Bu durum da müdahil avukatlar tarafından mahkemeye bildiriliyor. Peki, Ankara Ağır Ceza bu durumda nasıl “Sanıkların sosyal ve içtimai durumları, cezanın uyarma amacı gözönünde tutularak” asgari hadden ceza veriyor? Nedir bu sorunun yanıtı?

Evet, nedir bu soruların yanıtı?

Sistem böyle mi korunuyor? Suçlu kişiler,  “devlet”  adına hareket eden “devletüstü” mihraklar tarafından korunduğunda, gerçek sistem mahv ve perişan edilmiyor mu? Devlet tahrip edilmiyor mu? Daha mikro önemde ama, askerler kurumlarının onuruna düşkün oldukları için söylüyorum, Türk Ordusu açısından düşünüldüğünde, böyle durumlar Ordu’yu töhmet altında bırakmıyor mu?

Acaba,  şu anda Terörle Mücadele Yasası’nı değiştirip bu tür suçların örtbas edilmesini kolaylaştıracak olan milletvekillerinin vicdanları, bu tür   öyküler karşısında ne durumda bulunuyor?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı