Baskın Oran

Sen hot, ben zot…

Birbirini hâlâ  çok  seven  iki arkadaşımız bir ay kadar önce boşandı. Onlar boşanmadan Arı İnan’la konuyu bin defa konuştuk, bir keresinde  o kocaman sesi ve bilmiş tavrıyla şöyle dediydi:

” ‘Sen hot, ben  zot!’. Bu işin sonu kötüdür şekerim!

İki tarafın da işi yumuşatacaklarına daha da sertleştirdiklerini ifade ederken kullandığı bu deyim, daha önceden bilmeme rağmen çok hoşuma  gitmiş, o tatsız ortamda beni güldürmüştü.

Arı Kız’ın matrak deyimi asıl Türkiye için geçerli.  Çok geriye gitmeden, son bikaç aylık duruma bakınız.

Ayrılıkçı terörden şikayet ediyoruz, sonra,  içlerinde bu işi “Hot, zot” demeden uzlaşmaya bağlamak, barışçı çözüme ulaşmak isteyen (Mahmut Alınak, Sedat Yurtdaş vb. gibi) onca milletvekili bulunan DEP’lileri, hiç ayrım yapmadan, bağırta bağırta tutup dokunulmazlık kaldırma tezgahından geçiriyoruz.

Bunu duyan Ankara DGM Başsavcımız Demiral cümle âlem gazeteci ve vatandaşların önünde resmen enselerinden tutturup içeri alıyor.        Arkasından,  DEP’i kapatıyoruz. Legal düzeyde mücadele olanaklarını tıkıyoruz. TEP, TİP, SP, HEP, DEP. Kürt sorunu yüzünden kapatılan en azından beş parti şimdilik. SBP’nin davası devam ediyor.

Demiral enselerinden tutup  arabalara tıkıştırmasın diye Sadak ve Yurtdaş Meclis’e sığınıyorlar. Tanrım, neler oluyor! Allah korusun, ortalıkta dolaşsalar, “Tutun bu adamları, getirin bana!” diye gazetelere yansıyan emirler veren Demiral, Batı basınına gene enfes malzemeler yaratacak.

O Demiral ki, (beni Ankaralılar bilir, çok eski köpekçiyimdir, şu anda da bir safkan bokserim vardır, adı Hayta, köpek eğitiminden Türkiye’de anlayan nadir kişilerdenimdir) köpeği ölünce şiir yazıyor ve heykel yaptırmak istiyor, DEP’liler için şöyle diyor:

“DEP’liler köpek değil ki. Devleti yıkmaya çalışan kişilere elbette ki Goldie’ye gösterdiğim özveriyi gösteremem. Yanlış olur bu.” Ülkemizin gelmiş geçmiş en önemli sorununu, TBMM üyelerini köpekten aşağı gören Başsavcılara emanet ediyoruz.

DEP’liler için idam istiyoruz. Bi de idam ettiğimiz düşünün, hey yavrum hey!

Güneydoğu’da Kürt köyleri yakılıyor. Bugünkü (30 Haziran) gazeteler, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Ünal Erkan’ın, son yakılan 5 köydeki 350 haneyi teker teker dolaşarak özür dilemek zorunda kaldığını yazıyor.

Başsavcı Demiral’ın bir harf farkıyla adaşı, “Prof. Doğramacı hayranı”  (bu iki nitelik kendisine yeter) Sayın Cumhurbaşkanımız:

“Türkiye’de düşündüğünü söyleyene bir şey yapılmıyor ki! Sadece mahkemeye veriliyor, kararı mahkeme veriyor” diyebiliyor! Ya alay ediyor, yada “Ey Muhterem, mahkemenin uyguladığı yasaları kim yaptı?”, sorusu hiçkimseciklerin aklına gelmeyecek diye hesap ediyor…

Biz bunları yaparken, dünya daha hızlı dönmeye başladı.

Kürt vatandaşlar eskiden hep batıya göçerken, artık K.Irak’a kaçıyorlar. Bir taraftan “PKK’yı bitirdik” diyoruz, bir yandan da “Bunları PKK kaçırtıyor” diyoruz. Acaba?

Dışarıda durum daha boğucu. Şimdiye kadar bizi kayıtsız şartsız destekleyen ABD, vereceği malzemeyi “İç güvenlikte kullanılmama”ya bağlıyor!

Yurtdışından dönen Cindoruk, ayağının tozuyla, “Önümüzdeki günlerde uluslararası örgütlerden aleyhimize birtakım kararlar çıkabilir. Bunlara kızacağımıza, üzerinde düşünmeliyiz” diyor.

Diğer yandan, Kürt dostlarımız da bize kafiye tutturmakta üstad gözüküp, “Zot!” diyorlar. HADEP’in kurucu kongresinde, Divan’a rağmen, Türk bayrağı yuhalanıyor. İstiklal Marşı söylenmiyor. PKK sloganları atılıyor. Bunların olacağını  bilmek ve önlemek çok mu olanaksızdı? Dışardaki DEP’liler Türkiye’ye 1’er franklık dava açıyor, ülkeyi Batılara daha nasıl şikayet edebileceklerini düşünüyorlar. “Bombalar gerekliydi” diye demeç verenleri var.

Arı Kız, bencileyin çok geç yatar. Telefon edip sordum: “Yahu, şu senin deyimin sonu nasıldı?”

“… Kim vercek bu ineğe ot!” dedi.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı