Baskın Oran

Alıcısı olmayan pazara kümpür yıkmak

Devlet işletmelerini yemlik yap. Tapon malları buralara pahalıya sokuşturup kazıkla. İşçi ve memur kadrolarını partililerle şişir.  Bütün bunlar devlet işletmesini zarar ettirmeye yetmezse (ki rahatça yeter), bilançosu üzerinde oynayarak zarar göstert.  Buyrun özelleştirmeye!

Yaşadığımız tarihin ne menem şey olduğunu bütün açıklığıyla anlatabilmek için, burada varsayıyorum ki, özelleştirme zorunlu. Tamam mı? Bakın şimdi:

1) Özelleştirme için zaman çok uygunsuz. Piyasada satıcı alabildiğine çok. KİT’ler ve devlet özelleştirme için, holdingler küçülmek için, şirketler batmamak için,  bireyler de yüzde milyon faizli bonoya yatırmak için satıyor.       Alıcı ise yok.  Giden, öldüm fiyatına gidecek. Üstelik, gerçek spekülatörler de girmiyor, çünkü eskiden aldığını 1 yıl içinde satarsa fazla vergi ödüyordu, şimdi bu süre 4 yıla çıktı. Tapu harcı da yüzde 4,8’e.

2) Devlet mallarını gerçek değerinden  satmak olanaksız, çünkü zaten kıt olan alıcı için gerçek fiyat durumunda KDV, tapu harcı ve yıllık vergi astarı yüzünden fazla tutar. Ayrıca, ” Nerden buldun?” belası çıkabilir.

3)  Satış dediğin şey, iki usulde yapılır: Kapalı zarf ve açık artırma.

Kapalı zarf yaparsan, hem dedikodu ayyuka çıkıyor, hem de zarfların verileceği gün bu işin mafyası herkesi bir kenara çekip, gereken kişilere avanta verip, istediğini yazdırıyor. Onun için, açık artırma yeğleniyor. Ona bakalım şimdi:

  1. a) İhaleye girecekler her zaman belli. Zaten, yasaya göre ihale “bir mahallî bir gazetede” ilan ediliyor. Ankara’da ne gazeteler çıkıyor, biliyor musunuz?
  2. b) Diyelim, ilanı görebildiniz. Bakın, size olasılıkları sayayım:

İhale mafyası gelecek, “Arkadaş, seni görelim, aradan çekil!” diyecekler, alıp çekileceksin.

Çekilmezsen, iki olasılık var: Ya 19 günlük dayak yiyeceksin (çünkü 20 günlük rapor alacak kadar yersen, dayak atan tutuklanır), ya da “gaza geleceksin”. Yani, biyandan ihale mafyası  sen artırırken “tavcı”larına tezahürat yaptıracak, “Abim bi tane! Abim bu işi götürecek!” diye bağrıştıracak, biyandan da 10 milyarlık malı  30’a yükselttirecek biçimde ha babam vurup seni batıracaklar. Teminatı bile yatıramayacaksın. Tut ki yatırdın, çıkarken gelecekler, “Abim, bizi de gör!” diyecekler. Görmedin, dayak da yemedin, o zaman da “İhaleye fesat karıştı” diye İstanbul damgalı bi ihbar mektubu (İhale mahalli Ankara’dan atılırsa olmuyor), ihaleniz iptaldir!

Peki, bu işi nasıl götürüyorlar?

Komisyon “Muhammen (tahmini) bedelin altında fiyat verilemez” demişse, yukarıdaki gibi. Dememişse, şöyle:

İhaleye üç adamını alıp dört kişi gidiyorsun. Muhammen bedel 10 milyar. Birinciniz 100 milyon, ikinciniz 500 milyon, üçüncünüz 1 milyar, dördüncünüz, sıkı durun, 20 milyar veriyor. Salon şoktadır. Artık kimse giremez. Kazanan dördüncü, yasaya göre yüzde 6 teminatı yatırır, gider.

Bundan sonrası çocuk işi. Dördüncü, almaktan vazgeçiyor ve 1 milyar 200 milyonluk teminatını yakıyor. Üçüncü vazgeçiyor, 60 milyonunu yakıyor. İkinci de vazgeçiyor, 30 milyonunu yakıyor. Ne etti, 1 milyar 290 milyon. Mal, birincide kalıyor ve onun 100 milyonuyla birlikte harcadığınız toplam para 1 milyar 390 milyon tutuyor. Muhammen bedeller daima gerçek değerin altında olduğundan, en az 15 milyarlık malı bu fiyata (artı, rüşvet bittabi!) aldınız.

Hani o “Zenginden aldık, fakire vereceğiz” (“Robin Hood”) diye övünülen Emlak Bankası Ataköy satışları var ya,  onlar da böyle olmuştu işin sonunda. Yaa!

Diyelim, bütün bunları “devlet” önledi ve her istediğini istediği fiyattan sattı.  1994’te  tahmin edilen bütçe açığı ne kadar biliyor musunuz? 192 trilyon TL. Peki,   tahmin edilen özelleştirme geliri ne kadar, biliyor musunuz? 70 trilyon TL. Özelleştirme ekonomiyi kurtaracak, yaa!

“Peki,” dedim bu işlerin kurdu Salim Taşçı’ya, “bi de şu kümpür ne demek, onu söyle!

“Bizim orda patatese derler. Hemen satamayacaksan yere yıkılmaz, filizleniverir”, dedi.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı