Baskın Oran

Sarah Cook bacımızın anımsattıkları…

Bana bir emekli kurmay albay tarafından anlatılmış olup, aynen cereyan etmiş bir olaydır:

Orgeneral (sonra, fıkralarla ünlenen bir Cumgeneral olacaktır) Cevdet Sunay genelkurmay başkanıyken yanına yaveri süklüm püklüm bir durumda girer:

“Komutanım, size üzücü bir haber vermek zorundayım”

“Ne var, ne olmuş, nedir mesele?”

“Efendim, maalesef, Amerikan Yardım Kurulu binasında bir Amerikalı subayla bizim bir subay arkadaşımız, eeee, şey efendim, uygunsuz bir durumda yakalanmışlar”

Orgeneral Sunay yerinden sıçrar, gözleri faltaşı gibi açılmıştır:

“Nee! Nasıl, nasıl?”

“Komutanım, aynen arzettiğim gibi efendim, maalesef efendim…”

“Onu sormuyorum be adam, yani hangisi hangisini şeyapıyomuş, onu söyle!”

“Komutanım, olay,  ‘bizimki Amerikalıyı’  biçiminde olmuş, efendim…”

“Ohhhh! Yarabbim çok şükürrr!”

13 yaşındaki Sarah Cook’un bizim 18 yaşındaki Kahramanmaraşlı komi Musa Kömeağaç’a gönlünü kaptırıp, kayınbabasının bodrum katındaki kapıcı dairesine yerleşmesi olayını tüm Türkiyecek yakından izliyoruz.         Kızcağız, Musa’nın bütün kardeşleriyle aynı yerde yattıklarını, “birbirlerinin olabilmek” için hepsinin uyumasını beklediklerini falan anlatıyor ya, bizim gazeteler de, (Sarah’ın babası, olayı verme tekelini The Sun gazetesine yirmi bin sterline, yani bir milyar sekiz yüz milyon liraya sattığı halde) ballandıra ballandıra, tadını çıkarta çıkarta, çarşaf çarşaf veriyorlar.    Biz de yayıla yayıla, keyifli keyifli okuyoruz.

Acaba, bu Sarah İngiliz değil de Türk, Musa da Türk değil İngiliz olsaydı.

Sabahat kızımız anababasıyla bir Londra gezisindeyken Moiz’e tutulsaydı, modern anababası da “Aman, kızımız çok mutsuz, bari gitsin de mutlu olsun” deyip Sabahat’ı Londra’daki Moiz’in yanına yollasalardı.

Moiz de onu (kızlık muayenesini yapan Op.Dr. Zeki Olgun’un deyimiyle) “Saat altı biçiminde bir yırtık”la İngiliz Adalarının ulusal yengesi yapsaydı, biz bu işten bu kadar zevk alır, yayılır kalır mıydık?

Sarah’ın babasını, her zaman gittiği “Pub”ın (İngiltere’de semtin koltuk meyhanesi) kapısından sokmuyorlarmış, bizim gazeteler “Ayıptır!” kabilinden yazıyor.

Musagilleri mahalleli elüstünde tutuyor, durmadan yemek ve tatlı gönderiyormuş.

Acaba Sabahat’ın babasını mahalleli ne yapardı, neye benzetirdi? Mahalleliyi bırakın, mahallenin namusu mücessemdir de, ülkemizin “milliyetçi-mukaddesatçı gençlik”i ne derdi bu işe, hatta, İBDA-C’li dinkardeşlerimiz Sabahatgillerin evine hangi cinsten bomba kordu, onu söyleyin!

Sonra efendim, polisimiz mahallelinin linçinden kurtardığı Sabahat’ın babasını karakola götürüp, bir yandan suratına tükürüp, bir yandan da neresine cop sokardı acaba?

Ne o, hayal kurmakta fazla mı ileri gittik?

Ne ileri gitmesi bekardeşim!

Öyle bir memleket ki, eşcinsellik ayıp değil, pasif eşcinsellik ayıp. “Aktif” eşcinsel olmak evelallah iftihar vesilesi.

Öyle bir memleket ki, polisleri gazeteci gence işkence yapıyor, genç ölüveriyor, bunun üzerine İstanbul Emniyet Müdürü Taşanlar demeç veriyor, “Adıgeçen gazeteci, gözaltına alınanlar arasında yoktur” diyor, sonra rezalet ayyuka çıkınca Emniyet’ten bir demeç daha veriliyor, “Duvardan düştüğü tesbit edildi” deniyor, millet yürüyüşe geçince bakılıyor ki pabuç pahalı, 24 polis gözaltına alınıyor, 6’sının suçlu olduğu saptanıyor.

İşkence yapmanın gerekçesi ve özrü: “Solcu gazete muhabiri olduğu için dövülmedi. Dayağa en fazla o itiraz ettiği için en çok o dövüldü. Gazeteci olmayıp mesela avukat olsaydı da aynı şey olacaktı”.

Sonra da, sıkı durun, işkenceden gözaltına alınan polislerden 4’ü suç duyurusunda bulunuyor: Kendilerine gözaltında işkence yapılmıştır! Allahım, sen hemen benim aklımı koru, Yâ Rabbim!

Öyle bir memleket ki, elde bomba ve silah, adam kaçıranlar PKK’li olunca “terorist”, Çeçen olunca “eylemci” oluyor. Şimdi, büyük merak konusudur, rahîm Türk devleti PKK’lilere bundan sonra acaba hangi yüzle “terorist” diyecektir?

Öyle bir memleket ki, 1928’den beri Allahın günü doğu’da yer, dağ, ırmak, köy, kasaba ve de insan adı değiştiren, Kürtçe adını değiştirdiği sadece köy sayısı 12.000’ü aşmış bulunan, bunları da İller İdaresi Genel Müdürlüğü yayını olarak iftiharla cilt cilt yayımlayan rahîm Türk Devleti, aynı işi Türkiye’nin batı komşusu Bulgaristan  1985’te kendi vatandaşı Türklere yapmaya kalkınca dünyayı yerinden oynatmıştır.

Bu yüzden de,  bir zamanlar bütün bunları “Dövlettir, istedigünü yapar, isim de degiştirür” diye tevekkülle kabul etmiş bulunan Kürt kökenli vatandaşları zorla uyandırmıştır!

Az bidaha düşünün bakalım, fazla ileri mi gitmişimdir, yoksa geri bilem mi kalmışımdır…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı