TTB Afrin’de barış isteyen 170 imzaya destek verince, Cumhurbaşkanı Erdoğan 6 Şubat Salı günü şöyle dedi: “Türk Tabipleri Birliği’nin başındaki ‘Türk’ ifadesi zaten Bakanlar Kurulu kararıdır. Bir defa onun oradan hemen, süratle çıkarılması lazım“
***
‘Bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir’ gibi ucuzluklar yapacak değilim. Cumhurbaşkanı bu sefer harbiden doğru söylüyor. Bu sözünün tamamen arkasındayım. “Türk” ifadesi bu isimden derhal çıkarılmalıdır.
Çıkarılmalıdır ve yerine, ya “Türkiye Tabipleri Birliği” denmelidir yahut “Türkiyeli Tabipler Birliği”. Çünkü bu ülkede sadece “Türk” yok. Ermeni de var, Kürt de var, Çerkes de var, Arap da var, Rum da var, var oğlu var ve bunların hepsi Türkiye Milleti’nin saygıdeğer, ayrılmaz parçası.
***
Kimden öğrendim? Bizzat Erdoğan’ın kendisinden! 6 dakikanız varsa mutlaka izleyiniz: Başbakanken 28 Kasım 2012’de yaptığı ve receptayyiperdogantv tarafından YouTube’a yüklenen TBMM konuşması:
“Fuzuli’nin şiirleri nasıl ruhumuza hitap ediyorsa, Ahmed-i Hani’nin dizeleri de bizi aynı şekilde duygulandırmıyor mu?” diyor. “Şiwan Perver Halepçe dediğinde, hazal dediğinde, gönül dünyamızın derinliklerine dalıyor” diyor.
Ardından “dengbejler” diyor. “Zılgıt, bizim zılgıtımız” diyor. “Bizim kardeşliğimize kastetmek kimin haddine?” diye sorguluyor. Her nefes alışında bitmek bilmeyen alkışlar kesiyor konuşmasını. O kadar ki, bekliyor dinsin de devam etsin.
“Çalan her telefonla yürekleri ağızlarına gelen asker anneleri”ni hatırlattıktan sonra daha bile harbiden girişiyor ve Ekim 2004 Azınlık Raporu’nda geçtiği için savcının 7,5 yıl istediği “üst-kimlik”i dile getiriyor: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst-kimliği altında yer alan her etnik kökenli insan; Türk’üyle, Laz’ıyla, Kürd’üyle, Çerkes’iyle, Gürcü’süyle; bizim kardeşimizdir, buna kimse gölge edemez”.
Gerçi, biz Türklerin bu topraklara göç etmeyi hayal etmesinden asırlar önce burada yaşamakta olan Gayrimüslimlerden bahis yok ama, olsun.
***
Sabah haberi görür görmez bunları düşündüm. Ardından okur ve arkadaşlarımdan Mustafa Tiğrek’in mesajı geldi:
“İllaki ‘Türk’ kalacaksa, o zaman Bingöllü Kürt Dr. İdris, Siirtli Arap Dr. Hasan, Adapazarlı Çerkes Dr. Atilla filan birliğe kabul edilmemeli. Edilmişse, ilişkisi kesilmeli. Derhal. Onlar isterlerse gidip Kürt Tabipleri Birliği, Arap Tabipleri Birliği vs. diye kursunlar ve yine isterlerse ‘Türkiye Tabipleri Birliği’nin bileşenleri olsunlar.”
“Ne olur ‘Türk’ kalksa, sadece ‘Tabipler Birliği’ kalsa?” diye sorduğumda:
“Ama o zaman İngiliz Dr. Charles gelir, ‘Ben de tabibim, beni de alın’ diyebilir, iş karışır” dedi.
Dedim ki, “Sen de git İngiliz Tabipleri Birliği’ni kur kardeşim, deriz”.
Bir an durdu, anlaşılan fikrini tam olgunlaştırmamış, hemen ardından atıldı:
“Yo, hayır! İngiliz Tabibleri Birliği’ni kurmamalı. Çünkü Dr. Watson çıkar, ‘Ben de tabibim ama İngiliz değil İskoç’um’ diyebilir. Dr. Murphy çıkar, ‘Ben İngiliz değil İrlandalıyım’ diyebilir. Dr. Stevenson çıkar, ‘Ben Galliyim, bu ülkedeki 4 parlamento ve hükümetten biri de benimki!’ diyebilir. Bu gidiş ülkeyi böler”.
Ve sonuca vardı Mustafa: “En iyisi, nasıl bizimkilerin adı Cumhurbaşkanı Erdoğan sayesinde Türkiye Tabipleri Birliği olacaksa, Dr. Charles da British Tabipleri Birliği’ni kursun. O zaman kimsenin itirazı olmaz, dört etnik grubun tabibi de kendini orada rahat hisseder” dedi.
Doğru. Türkiye Tabipleri Birliği’yle el ele verirler, Dünya Tabipleri Birliği’ne (Başbakan Erdoğan’ın tabiriyle) bu üst-kimlikle müracaat ederler.
***
Espriyi bırakıp sadede gelirsek:
Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine biat etmeyen her grubun sesini derhal kesmeye girişiyor. Çünkü bi başlarsa, diye korkuyor. Her tam biat etmeyen grubun sesi kesiliyor: İster Kürtler gibi etnik olsun, ister tabipler gibi meslekî olsun, ister Furkan Vakfı (…) veya şu sıralarda en çok Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun temsil ettiği MazlumDer gibi dinî olsun, her grubun. Geçen gün robota bile “gereği yapıldı”.
Tabii, baskı bu kadar derinleşir ve yayılırsa, Baba Diyalektik icabı bakın şer’den hayır nasıl çıkıyor, en dar ve özel meslek olan tıptan bile ses nasıl yükseliyor.
***
6023 tarihli Türk Tabipleri Birliği Kanunu 1953’te çıktı. Ama öncesi önemli. Çünkü Cumhuriyet ilan edilir edilmez çok metodik bir Türkleştirme, yani memuriyetlerden ve mesleklerden Gayrimüslim ayıklaması başlıyor. TTB’deki “Türk” de o dönemin mirası:
24.01.1924 t. ve 964 s. Eczacılar ve Eczahaneler Hakkında Kanun Md. 1’e göre eczane açabilmek için “Türk bulunmak” şart (R.G. tarih 06.02.1927, sayı: 558.
03.04.1924 t. ve 460 s. Muhamat [Avukatlık] Kanunu Md. 2/2 uyarınca yapılan işlemler sonucu İstanbul Barosuna kayıtlı Rum avukatların % 75’inin, Ermenilerin de % 73’ünün “mesleğe devam edemeyecekleri”ne karar veriliyor (Düstur, Tertip 3, Cilt 5, s. 764-769. (Kaydetmeliyim çünkü çok ilginç: O dönemde çıkıp da “Türkiyeli olmak” koşulunu getiren tek kanun da bu).
1926 t. ve 788 s. Memurin Kanunu Md. 4/A, memurlar için “Türk olmak” şart (R.G. tarih: 31.03.1926, sayı: 336. “Türk vatandaşı olmak” diye değiştirilmesi için 1965 t. ve 657 s. Devlet Memurları Kanunu’nu beklemek lazım.
Aynı koşul 27.05.1929 t. ve 1447 s. Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanunu Md. 6’da borsa acentesi olabilmek için var (R.G. tarih: 30.05.1929, sayı: 1203.
Aynı koşul 28.05.1927 t. ve 1055 s. Teşvik-i Sanayi Kanunu Md. 28’de tüm memur, müstahdem ve işçiler için var (R.G. tarih 15.06.1927, sayı 608.
Aynı koşul 26.06.1927 t. ve 1149 s. Sigortacılığın ve Sigorta Şirketlerinin Teftiş ve Murakabesi Hakkında Kanun Md. 23’te var (R.G. tarih 30.07.1927, sayı 645 ve 646.
Aynı koşul tabii ki, 11.04.1928 t. ve 1219 s. “Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun”da da olacak (R.G. tarih 14.04.1928, sayı 863. Md. 1 şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti dahilinde tababet icra ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için Türkiye Darülfünunu tıp fakültesinden diploma sahibi olmak ve Türk bulunmak şarttır”.
***
Bu “Türk olma/bulunma” koşulunu tabii ki “TC vatandaşı” diye anlamayınız. “Müslüman” diye anlayınız.
‘Kürtleri dışlamıyor’ diyecek olanlar için de not edelim: Mareşal F. Çakmak’ın “Kürtleri uyandırmamak” politikası icabı 1950’lere kadar doğuya (asker nakli için demiryolu hariç) yol bile yapılmadığından, onlar bu “ince” mesleklerde zaten devre dışı.
Tereddüt geçirenler için, Başbakan Şükrü Saracoğlu’nun ibretlik sözlerini verelim: “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. (Bravo sesleri). Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal [en azından] o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir” (Ayın Tarihi, no. 105 [Ağustos 1942], s. 31).
HDP’lilere samimi bir not: Selocan’ın yerine herhangi bir başkasını bu şartlarda getirmek her açıdan vahim olur. Yapmayın, derim. AKP-MHP koalisyonu için bundan daha iyi bir şey düşünülemez. Ama parti sizin, siz bileceksiniz. Son pişmanlık fayda vermez. Lütfen son bir defa daha düşünün.