Baskın Oran

Kilis’e düşen bu roketleri kim atıyor?

Kilis’e düşen bu roketleri kim atıyor

Kilis’e düşen bu roketleri kim atıyor

Reyhanlı’ya Kırıkhan’a, Hatay’a, özellikle de Kilis’e durmadan roket düşüyor (http://www.diken.com.tr/bugune-kadar-hatayla-kilise-52-roket-ve-havan-saldirisi-duzenlendi/). Kim atıyorsa, peşinen söylüyorum, Allah belasını versin.

Olayları sadece medyadan izlediğim için kimin attığını benim bilmeme imkan yok. Ama işin tuhafı, bunları kimin attığını çoktan tespit etmesi gereken istihbarat örgütlerimiz de bilmiyor olmalı ki, medyanın çoğunluğu ve hükümet fail konusunda ancak tahmin ve iddiada bulunuyor: PKK’nin Suriye’deki uzantısı olarak tanımlanan PYD. İçeriden PKK atıyor diyen de var.

***

Bu kanıtlayamama durumu biraz şüphe doğurucu. Çünkü, bu memlekette artık genel kanaat halinde kemikleşmiştir:  Bir cinayetin faili bulunamıyorsa, “faili meçhul” diye adlandırılır ve malum bir yere zimmet yazılır. Acaba böyle bir durum mu var?

Daha ileriye gitmeden çok dikkat: PKK veya uzantıları atmadı demiyorum; bu da ihtimal dahilindedir. Çünkü PKK’nin yakın geçmişteki hendek ve barikat politikasının, AKP’nin şu anda neredeyse sıradanlaşmış OHAL ve şiddet politikasını sürüyle insanın gözünde meşrulaştırmaya yaramış olduğu malum. İş işten geçtikten sonra farkına vardı PKK.

Ama, işin ama’sı var:

***

1969 başından beri akademik çalışma, 1970’ten beri bilimsel yayın yapan birisi olarak iki şey söylemek isterim:

Bir: Mantık kullanıyorum: Eğer PKK veya PYD, Türkiye’ye roket yollamak gibi, Suriye’de kendilerini silip atmaya yönelik bir harekatı meşrulaştıran bir iş yapıyorlarsa, çıldırmışlar demektir. Büyük çoğunluğu boş alanlara düşüyor ama, Kilis’teki 1682 tarihli bir cami, Çalık Camii de hedef oldu.

Bu cami kelimesine balmumu yapıştırın, aşağıda geleceğim.

İki: Tarih bilgimi kullanıyorum: Tarihin laboratuvarı yoktur, deney yapılamaz. Onun yerine, benzer koşullarda cereyan etmiş eski olaylar incelenir. Bu türden durumlarda ülkemizde bu türden bombaları yakın tarihlerde kimler atmış, ona bakıyorum. Bizzat, baş aktörlerin ağzından çıkan sözleri vererek 3 tane örnek:

***

1) Kalkıp da desem ki, ‘Zamanın parasıyla 1 milyar liralık Gayrimüslim vatandaş malını tahrip eden, ayrıca ölümlere ve kadınlara tecavüzlere sahne olan 6-7 Eylül 1955 pogromu rezaletini Türk ordusundaki bazı yüksek rütbeli subaylar düzenledi’, inanmaz ve üzerime yürürdünüz. Olayın baş aktörü, E. Org. Sabri Yirmibeşoğlu anlatsın:

6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi. Amacına da ulaştı. Sorarım size, muhteşem bir örgütlenme değil miydi?” (Fatih Güllapoğlu’nun röportajı, Tempo dergisi, 9-15.06.1991; ayrıca Fatih Güllapoğlu, Tanksız Topsuz Harekât, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1991, s. 104.)

Niye “baş aktör”? Çünkü, bugün Derin Devlet olarak bildiğimiz, CİA’nin 1952’de NATO ülkelerinde SSCB’ye karşı Gladio (“kısa kılıç”) adıyla kurdurduğu, aynı yıl Türkiye’de de Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlendikten sonra doğrudan Genelkurmay’a bağlanarak kontrgerilla faaliyetlerini üstlenen, o tarihteki adıyla Özel Harp Dairesinin komutanı.

Yıllar sonra, yine E. Org. Yirmibeşoğlu, 1964’te Kıbrıs’ta Bayraktar Camii’ni aynı ekibin yaktırdığını da açıklıyor:

Eğer bir yerde halkın galeyana gelmesini, bir mukavemet hareketi göstermesini arzu ederseniz; sizin saygın değerlerinize düşmanın, karşı tarafın bir şey yaptığını, küçültücü hareket yaptığını gösterirseniz, halkı galeyana getirirsiniz. Özel Harp’te bir kural vardır; halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs’ta cami yaktık biz. Cami yakılır mesela.” (Habertürk, 23.09.2010).

Niye bu itiraf? İtiraf değil. Yargılanmaktan korkmadığı için övünüyor.

***

2)  K.Irak’a yapılan en büyük operasyonu, 1997 Çekiç Harekâtı’nı yönetmiş olan E. Korg. Altay Tokat (1940), gazeteci Semin Gümüşel’e mülakat veriyor:

Batıdan gelen memurlar, hakimler işin ciddiyetini anlasınlar diye evlerinin yakınındaki birkaç yere bomba attırdım.” Ekliyor: “Bazen Hakkari’nin yanında havan ateşi de yaptırırdım.” (Yeni Aktüel, 27.07.2006).

Haber tepki doğurunca, sözlerinin arkasında duruyor: “Bunda ne var, bunlar harekat planlarının bir parçasıdır.” Herhalükarda ceza almayacağını, çünkü olayın 15 yıllık zamanaşımına girdiğini de ekliyor. (Adnan Keskin, Radikal, 28.07.2006).

Sonradan MHP MYK üyesi olduğu öğrenilecek olan E. Korg. Tokat da, meslektaşı gibi, yargılanmayacağını bildiği için övünmekte beis görmüyor.

Haklı da. Çünkü zamanaşımından takipsizlik alacak ve bu vesileyle Ankara Askerî Savcılığına verdiği ifadede, “Hakkari’de attırdığım bomba gerçek bomba değildi” diyecektir (Radikal, 13.04.2007).

Önce idam edip sonra yargılama yapmakla ünlü İstiklal Mahkemesi’nin “Üç Aliler Divanı” diye ünlenmiş üyelerinden Kılıç Ali’nin oğlu gazeteci Altemur Kılıç (1924-2016) ise duruma sinirlenecektir: “Kol kırılır, yen içinde. Bunları açıklamanın yeri ve zamanı mı idi aziz Paşam? Bu konuda ‘zaman aşımı’ olur mu?” (Yeni Çağ, 30.07.2006).

***

3) Gerçek mi “montaj” mı, bilmek benim işim değil ve bilemem de zaten. Mart 2014’te, “ortam dinlemesi” olduğu söylenen bir ses kaydı Youtube’da yayınlanıyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait olduğu söylenen ses: “Başbakan [R. T. Erdoğan], ‘Bu [Süleyman Şah Türbesi olayı] bir imkan gibi değerlendirilmeli bu konjoktürde’ dedi” diyor.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a ait olduğu öne sürülen ses: “Gerekirse Suriye’ye 4 adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırır savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi’ne de saldırtırız” diyor. (“Bomba ses kaydı: Seçim için savaş planı”, Cumhuriyet, 27.03.2014, iki numaralı ses kaydı: https://www.youtube.com/watch?v=ImXU8ptxnQs)

***

Sonuç: Güney illerimize atılan roketleri kimin attırdığını bilmiyorum, bilmem de mümkün değil. Ama bu konuda yapılan resmî açıklamalardan şüphe duyuyorum; bunu söylemem mümkün.

***

Not: Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisi milletvekillerine mektup göndererek barış isteyen bizlere, 170 imzacıya yine açıkça ve alenen hakaret etti: “Hainler”, “vicdansızlar”, “riyakarlar”, “fikir soytarıları”. Böyle sözleri benim bir başkasına ettiğimi rüyamda görsem, haykırarak uyanırım.

Onuruma önem veriyorum; yine hakaret davası açacağım. Yargı, büyük olasılıkla, cumhurbaşkanının bu “hakaret özgürlüğü”nü bu sefer yine kendisinin “ifade özgürlüğü” olarak yorumlayacak ve Sayın Erdoğan’ı aklayacak. Yorumlasın ve aklasın. Ki yarın tarih kitapları yazsın ve bu aklama, ülkenin geleceğine aşı olsun.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı