Hemen anlatacağım bu kayyım hikayesini de, önce şunu sorayım: Biz bundan sonra hangi yüzle Yunanistan’a laf edebileceğiz, “B. Trakya azınlığımızın müftü seçmesine engel oluyorsun!” diye?
* * *
Konumuz: Ermeni patriği seçimi. Özü: Lozan’da patrikhanelerle ilgili herhangi bir hüküm yok. Patrik seçimlerine devlet her zaman A’dan Z’ye müdahale etti. Hem de, İstanbul valisi bile değil, vali yardımcılarından birinin eliyle; Patrikhaneler daha yukarıya ulaşamaz. Zaten, tüzel kişilikleri de tanınmamıştır.
Konuya geçmeden iki istatistik vereyim de, ulusal-duygusal halimizin fotosu netleşsin: 1) Türkiye nüfusu 80.000.000’dur ve “% 99 Müslüman”dır; 2) Ermeni nüfus 55.000 kadar, Gayrimüslimler de toplam 100.000 kadardır. Şimdi sadede gelelim:
* * *
Ermeni Patrikhanesi Fatih tarafından 1461’de kuruldu. Sivillere ağırlık tanıyan ve Ermeniler arasında güçler ayrılığı ilkesi getiren Nizamname-i Millet-i Ermeniyan (1863), patriğin yetkisini cemaat meclisleri ve komisyonlar ile paylaştırdı.
Cumhuriyet’ten itibaren Patrikhane, “patrik kaymakamı”yla (kaim-i makam, Ermenicesi “değabah”) idare ettirildi. Patrik seçimi “bir defalığına mahsus olmak üzere” 1950’de yapılabildi ve artık her seferinde günümüze değin “bir defalığına” diye geldi. Son olarak 1998’deki seçim aylarca engellendi. Sonunda seçilen Mesrob Mutafyan ise, 2008’den sonra bunama yüzünden görev yapamaz hale geldi.
Kilise kurallarına göre, Patriklik makamı ölüm, istifa veya gaybubetten (ortadan kaybolma) boşalırsa, Ruhaniler Genel Kurulu toplanır. Bir değabah seçer ki, onun tek görevi acil işlere bakmak ve hemen yeni patrik seçme çalışmalarına başlamaktır. Seçim işlerini yürütmek için de, tamamen sivillerden bir Müteşebbis Heyet oluşturulur. Bunun iki dereceli bir seçim sistemi vardır. Delegelerin 1/7’si ruhaniler arasından, 6/7’si siviller tarafından seçilir. Bu delegeler de patriği seçer. Büyük olasılıkla, dünyanın en sivil Kilisesidir bu Patrikhane.
* * *
“Kayyım atandı” dediğim hikaye şöyle başlıyor:
Mesrob bu hale gelince, gezilere gittiğinde yerine vekil bıraktığı Episkopos Aram Ateşyan Valilik’e gidiyor ve hiç duyulmamış bir kavram ortaya atarak, “eş patrik seçmek” istediklerini beyan ediyor. Bunu öğrenen Müteşebbis Heyet hemen devreye girip “patrik seçmek” istediklerini iletiyor.
Cevap geliyor: “Patriğiniz sağdır, ‘eş patrik’ diye bir makam yoktur, ‘Patrik Genel Vekili’ [PGV] seçebilirsiniz”. Oysa, PGV diye bir makam da o güne kadar yok, hiç duyulmamış. Ama devlet (İstanbul vali yardımcısı) öyle diyor. Bundan yararlanan Ateşyan Ruhaniler Kurulunu topluyor ve PGV oluyor.
Fakat Ermeni cemaati tepki gösteriyor. 6.000 imza topluyor ve patrik seçimi istiyor. Ateşyan, “6.000 değil, 60.000 toplasanız patrik ölene kadar bu böyle devam edecek” diyor. Bilgi için: Patrik benden 11 yaş küçük; Haziran 1956 doğumlu.
Ama Ekim 2016’da Mutafyan resmî sağlık raporuyla emekli edilince Ateşyan biraz yumuşuyor, “Ben PGV olarak Valilikten randevu istedim, bekleyelim” diyor. Bir tanıdık vasıtasıyla Valilikle yapılan görüşme sonucu, böyle bir randevunun hiç istenmemiş olduğu ortaya çıkacaktır.
Bu arada, Ruhaniler Genel Kurulu Başkanı Episkopos Sahak Maşalyan, Ateşyan’ın tutumuna karşı çıkıyor ve sonunda Ateşyan değabah seçimine razı olma ve kim seçilirse seçilsin PGV görevinden istifa etme sözü veriyor.
15 Mart 2017 saat 15.00’te başlayan seçimi 34 ruhaninin 23’ünün oyuyla Episkopos Karekin Bekçiyan kazanıyor.
Ve o anda çok ilginç bir şey oluyor: Durmadan “Devlete itaat etmelisiniz” diyen Ateşyan, İstanbul vali yardımcısı imzasıyla yollanmış bir faks çıkarıp okuyor: “Patrik seçimiyle ilgili esas, usul ve teamüller nedeniyle değabah seçiminin fiilen başlatılması hukuken mümkün değildir.”
Üyelerden biri akıl edip bakıyor, faks saat 13.47’de gelmiş. Yani Ateşyan, seçimi kendisi kazanmış olsa, göstermeyecek.
* * *
Müteşebbis Heyet, sonunda, patrik seçiminin 13 Aralık 2017’de yapılacağını Valiliğe iletiyor. Ateşyan konuşuyor: “İzin vermeyecekler. Bekçiyan’ın üstünü çizdiler, ben söylemiştim size”.
Nitekim, birbiri ardına yollanan 6 adet mektubun cevabı olarak, İstanbul vali yardımcısı imzalı, 5 Şubat 2018 tarihli bir mektup geliyor. “Patriğinizin hastalığını, Makamın münhal kalmasına neden olarak kabul edemeyiz” diye başlıyor, devam ediyor: Aram Ateşyan’ın PGV görevi devam etmektedir ve Karekin Bekçiyan’ın Patrik Kaymakamı seçilmesine dair tüm işlemler geçersizdir.
Mektup, Bekçiyan’dan bahsederken de “sözde” ibaresini kullanıyor…
Bu mektubu alınca Ruhaniler Meclisi oturuyor, seçmiş olduğu Değabah Bekçiyan’ı bir kenara bırakıyor, eski PGV olan Ateşyan’ı kendine riyaset ettiriyor. Hiç kınamayın, bir ülkede çoğunluk titrerken azınlıktan cesaret beklemek ayıptır.
* * *
İçişleri Bakanı S. Soylu devreye giriyor. Ermeni “ileri gelenleri”ni, Çırağan Sarayı’nda İstanbul Emniyet Müdürü ve İstanbul İl Jandarma Komutanı’nın da bulunduğu bir toplantıya davet ediyor. Açılış konuşmasında Türkiye’nin içinde bulunduğu iç ve dış şartlardan bahsediyor, demokrasinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor, “Sizi dinliyorum” diyor.
Vakıf başkanlarından Bedros Şirinoğlu, “Devletimiz çözüm yolunda bir adım attı. Çok teşekkür ederiz” diyor. Ama diğer vakıf başkanlarının büyük bölümü “Patrik seçimi bir an önce yapılmalı” diyor.
Avukat Sebuh Aslangil ise açık konuşuyor. “Demokrasiye vurgu yaptığınız için çok teşekkür ederim” dedikten sonra, Patrikhane’ye gönderilen mektubun gördüğü en çalakalem resmî metin olduğunu, Kilise kurallarına göre Ruhaniler Genel Meclisi tarafından görevden alınmış bir Ateşyan’ın bu mektup tarafından cemaate dayatıldığını söylüyor. Sözlerine, seçilmiş Değabah Bekçiyan için “sözde” denmesinin uygunsuzluğunu belirterek son veriyor. Bakan S. Soylu ise, “Sıkıntılarınızın farkındayım, göz önünde bulunduracağım, tekrar toplanacağız” diyor.
* * *
Başa dönelim:
1) Biz hangi yüzle Yunanistan’a laf edebileceğiz bundan sonra, “B. Trakya azınlığımızın müftü seçmesine engel oluyorsun!” diye?
2) Kayyım derken, itiraf etmeli ki arada fark var, ama artık iyi midir kötü müdür bilemem: Patrikhane’ye atanan kayyım da Ermeni.
Benzerlikler de var: Tüm kayyımların ömrü kelebeğinki kadardır, ama kendisini atayan iktidara/devlete ve geldiği aileye verdiği zarar kalıcıdır.