Bi aralar AYM’nin esas işi, “bölücü” diye Kürt meselesinden parti kapatmaktı. 7’si Kürt partisi 6’sı da yasal Kürt haklarını savunan parti olmak üzere bunların sayısı 13’e ulaşmıştı.
Tabii, AİHM’nin yetkisini kabul ettiğimiz 1990’dan bu yana bu kararların tamamı AİHS Md. 11’i (örgütlenme özgürlüğü) ihlalden tazminat getirdi, milletin vergilerinden tıkır tıkır ödedik.
Devran döndü, AB’ye girebilmek için başlatılan Uyum Paketleri’nden ilk AKP hükümetinin çıkardığı dördüncü paket (02.01.2003) salt çoğunluk oyu yerine 3/5 nisap getirerek AYM’nin parti kapatmasını zorlaştırdı. Bu nisap, kendisi de 2008’de kapatılma tehlikesi yaşamış AKP tarafından 2010 Referandumunda 2/3’e yükseltilerek iyice zorlaştırıldı. Zaten ondan sonra parti kapatmalar bitti.
Bitti ama, 2013 Gezi Parkı ve 17-25 Aralık olaylarından sonra o AKP gidip bu AKP gelince, kendi getirdiklerini iptale soyundu. Bütünüyle bir hukuksuzluklar manzumesi olan OHAL döneminde 3 yöntem uygulayarak HDP’yi fiilen kapatmaya girişti. Şu anda bu olayın göbeğindeyiz:
***
1) Çok sayıda parti yöneticisini önce gözaltına alıp sonra tutuklama yöntemi.
Bu, AKP’nin ödünü koparan 7 Haziran (2015) seçimlerinin iptal edilip 1 Kasım’da yenilenmesinin hemen ardından uygulanmaya sokuldu. Bırakın bugünü, daha 2016 sonlarında HDP ve DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) üyelerinden 14.200’ü gözaltına alınmış, bunlardan 5.530’u tutuklanmıştı.
Bu durumda bu iki Kürt partisi yöneticilik yapacak adam bulamamaya başladılar. Çünkü tutuklamalar “seçmece”ydi: HDP’den tutuklanan 2.830 kişinin 634’ü il, ilçe veya parti yöneticisi, 10’u da milletvekiliydi. DBP’den tutuklanan 2.700 kişinin 450’si il, ilçe eş başkanı veya yöneticisiydi.
Buna ilaveten, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması (ve tutuklanabilmeleri) TBMM’de kabul edildi. Bu kaldırılma, ben şimdi yazmaktan utanıyorum ama parti yapmaktan utanmadı, ‘aman, beni HDP’yle aynı paralelde sanmasınlar’ paranoyası içinde debelenen CHP’nin katılmasıyla oldu. Ve (şimdilik) kendi milletvekilleri Enis Berberoğlu bu yüzden hüküm yemiş durumda.
Bu yöntem sonucu, HDP’nin 59 milletvekilinden 7’si tutuklandı: Selahattin Demirtaş, Abdullah Zeydan, Gülser Yıldırım, Selma Irmak, Burcu Çelik, Çağlar Demirel, İdris Baluken.
***
2) 1 yıldan fazla hapis cezası alan milletvekillerinin TBMM üyeliğini düşürme yöntemi.
Şu an itibariyle 4 HDP’linin cezası onanmış ve TBMM üyeliği düşürülmüş bulunuyor: Figen Yüksekdağ, Ferhat Encü, Besime Konca ve Nursel Aydoğan. Bu isimlerden ilk ikisi ayrıca tutuklu.
***
3) TBMM üyeliğini devamsızlıktan düşürme yöntemi.
Bu, nevzuhur bir icat; günümüze kadar hiç uygulanmamıştı. HDP’lilerden 3 kişinin TBMM üyeliği bu yolla düşürülmüş bulunuyor: Tuba Hezer, Faysal Sarıyıldız, Leyla Zana.
Sonuç: Toplam olarak 14 HDP milletvekili TBMM’ye katılamamakta ve yasama organının üçüncü partisi olan HDP, 59 kişi yerine TBMM’de 45 kişiyle temsil edilmekte.
***
Mülteciler salıverilecek diye ödü otuna karışan Avrupa’yı ürkütmeden, yani HDP’yi bi biçimde resmen kapatmadan yapılacak bundan daha temiz fiilen kapatma olamaz. Çünkü yukarıda çizdiğim tablodaki sayılar, önümüzdeki ay çıkacak bir kitabımı baskıya yollamadan hemen önce, 18 Şubat 2018’de yani bundan altı gün önce derlediklerim ve mekanizma işlemeye devam ediyor:
Mesela 19 Şubat Pazartesi: Diyarbakır Başsavcılığı, tutuklu S. Demirtaş hakkında fezleke hazırladı. İnanılacak gibi değil ama, “Toplantının basına kapalı yapılması nedeniyle içeriği ve konuşulanlar hakkında bilgi alınamamıştır” diyor fezleke! Bezikte, sans voire (sanvuar, daha görmeden) diye bi vido çekme usulü vardır, öyle.
Mesela 20 Şubat Salı: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP’li 7 milletvekili hakkında yeni fezleke hazırladı”.
İki fezlekede de “terör örgütü propagandası yapmak”tan tut, “cumhurbaşkanına hakaret”e varıncaya kadar klasikleşmiş ne arzu edersen mevcut. Bu savcılar matbu form mu kullanıyorlar, şüpheye düşüyorsun.
Bonus isterseniz: “Ankara Şereflikoçhisar’da pompalı tüfekle HDP ilçe binasına ateş açıldı”.
Çerez lazımsa: “Dicle Üniversitesinde ıslık çalan öğrencilere ‘terör örgütü’ davası”.
***
Bütün bunlar bi tarafa, Ulusolcularımız tarafından da pek desteklenen şeyler inanın bana en az bu kadar koyuyor.
Canlı bomba sanığı IŞİD’lilerin ve 15 yıl hapis istemiyle yargılanan IŞİD’lilerin ilk celsede tahliye edilmesi, ama yazı yazan gazetecilerin mahkum edilmesi ve aylarca tutuklu bırakılması örnekleri ibadullah.
Sayısız insandan birini yazsan diğerlerine ayıp olacak ama, mesela başta Akın Atalay olmak üzere gazetecilere ediliverenler. Mesela, Altan kardeşlere ve N. Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbetler. Mesela, dünyanın en diğerkâm insanlarından Osman Kavala’ya yapılanlar. Mesela, Türkiyeli entelektüellerin 1 numaralısı Profesör Murat Belge’ye sefil saldırılar.
Behey zavallılar, değil Murat gibi Oxford’a ders vermeye davet edilmek, kazara bilgisayarınıza Oxford’daki bir konferansın haberi düşse, ‘Oxford’dan davet edildim’ diye gezersiniz. Kendiniz nâhak yere yıllarca yatırıldığınız halde, bazıları bir yıldır iddianamesiz yatırılan insanlara ‘Oh olsun!’ çeke çeke gezersiniz.
Sözcü gazetesi değil mi Suriye için birinci sayfadan sekiz sütuna jingoist savaş çığlıkları atan?
Perinçek’in Vatan Partisi değil mi HDP kapatılsın diye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına geçen hafta,14 Şubat’ta başvuran?
Nazım demişti: “Akrep gibisin kardeşim”.
Düşmenin sonu yok mudur kardeşim?
Not: Son olarak, 78’lilerin sözcüsü Celalettin Can tutuklandı. Tahmin ediyorum, bombacılıktandır. Çünkü her an patlamaya hazır bir aort anevrizması var…