Baskın Oran

MHP’li kardeşlerimle yedi uzun saat

ATV’de 22.00’de başlayan “Siyaset Meydanı” 05.10’da zor bitmiş, 07.00 uçağıyla dönmüşüm, eve gitmek için uykusuzluktan bitap vaziyette otobüs bekliyorum, elinde yarıya kadar kesilmiş koca bir mavi plastik bidon, üstü başı dökük, otuz yaşlarında biri  yanaştı:

“Saat üç buçuğa kadar izledim, sonra dayanamadım. Kaçta  bitirdiniz?”

Sıcacık. Alabildiğine doğal. Sanki  stüdyoda saatlerdir birlikteydik. Bu televizyon işi benim havsalamın gerçekten çok ötesinde! O devam ediyor:

“Ben ilkokulu altı yılda bitirdim ama, ordakilerin çoğundan iyi konuşurum valla!”

Çok mümkün. Milliyetçiliği “Bir insanın vatanını milletini sevmesi ve herşeyden üstün tutması” diye tanımlayanların büyük çoğunlukta olduğu bir  TV stüdyosunda yıldız gibi de parlardı, hani.

Geçen cumartesi günkü “Milliyetçiliğin Yükselişi” programında yalnızca iki kez konuşabildim.  Büyük çoğunluğu oluşturan MHP’lilerden (ve bir de, her laftan çıkıp sonra da “Beni konuşturmuyorsunuz!” diyen “solcu” esmer hanımdan)  ancak o kadar sıra geldi.

İlk seferinde, şöyle özetleyebileceğim şeyler söyledim:

Milliyetçilik, tarih içinde insanların toplumsal kimlik ve dayanışma için kullandıkları duygu ve ideolojilerden biridir. “Ulus” kavramını en yüce noktaya koyar ve onu “bağımsız ulus-devlet” içinde örgütler.

Milliyetçilik, ulusal burjuvazi bir ulusal pazar  oluşturup orada tekel kurmak istediği zaman ortaya atılır, halk arasında buna uygun bir duygu yapısı oluşturur ve feodal dönemdeki din’in yerine geçer.  Yani, milliyetçilik, en yüce noktaya Tanrı’yı koyan din’e rakip bir ideolojidir. Bu bir.

Bugün milliyetçilik, doğduğu beşikte artık ölme sürecine girmiştir.  Bu da iki.  Batı burjuvazisi için ulusal pazar artık boğucu bir cenderedir;  çokuluslu şirketler döneminde pazar artık bütün yerküre’dir. Milliyetçilik daha bir süre hükmünü sürdürecektir ama, yerini gittikçe “Küreselleşme”ye, (Globalleşme), yani burjuva enternasyonalizmine bırakarak.

Bu iki olgu Türkiye’de tam tersine. Milliyetçilik hem  din’le kucak kucağa, hem de gittikçe güçleniyor.

Nedenleri çok açık. Bu evlilik, ikisinin Marksizme karşı birleşmesiyle başladı, şimdi Hıristiyan Batı’nın her türlü etkisine (globalleşme!) tepkiyle devam ediyor. Bu arada laik Atatürk milliyetçiliğinin ekonomik gelişmeyi (ve demokratikleşmeyi) sağlamakta yetersiz kalmasının, ayrıca 12 Eylül cuntasının sol’u yıkması üzerine sağ’ın serbest kalmasının da rolü var ama, esas olay şu iki nedende toplanıyor:

Birincisi, Özal ekonomisi sonucu kentlere akın korkunç boyutlara ulaştı. Kimlik bunalımına düşen bu kitleler, yarınlarını  göremedikleri bu ortamda,  kendilerine en yakın olarak, din ağırlıklı bir ideolojiyi görüyorlar. Zaten, gelirken, sırtlarında yorganları, kafalarında da o feodal ortamın din ağırlıklı  söylemi var.

İkincisi, Kürt milliyetçiliğinin Türk milliyetçiliğini fena halde kaşıması. Bundan yalnız MHP ve RP yararlanmıyor. Ecevit de (diğer sosyal demokratların beceriksizliklerinden ve suistimallerinden çok) esas buradan besleniyor. Kemalizmin yeni atılımları (dergiler, vb.) bile, yalnızca İslam’ın ve Kürt milliyetçiliğinin yükselişinden kaynaklanmakta.

Ben bu lafları ettikten sonra, fikir temelinde bir itiraz gelmedi. Stüdyodaki MHP “ezici çoğunluğu”, hiç duymamış gibi, gene vatan-millet edebiyatına devam etti. Bu insanların başka söyleyecekleri şey yok mu, diye  düşündüm. MHP genel sekreteri, milletvekilleri, Türk Ocakları genel başkanı, “Milliyetçilik milletini sevmektir” nakaratı dışında koro halinde şu iki savunmayı seyircilere ezberletmeye savaştılar:

Bir: MHP ırkçı değildir; iki: MHP’nin çek-senet mafyasıyla ilişkisi yoktur!

MHP’nin mafyayla ilişkileri konusunda herkesin artık yerleşmiş bir fikri var. Sanırım bu yüzden işin bu yönüne pek fazla yüklenen olmadı. Ama, diğer savunma ilginç bir noktaya gelip saplandı, çünkü Ülkü Ocaklı gençlerden biri  kalktı,  partiye ırkçılık suçlamasını iki dakika önce reddetmiş genel sekreterini kalpten götürmeye ramak kalan şu sözleri söyledi:

“Bugün genetik biliminden nasibini birazcık almış olan herkes, milliyetçiliğin insanın genlerinde bulunduğunu bilir. Milliyetçilik insanın DNA’sındadır!”

Bunun arkasından bir diğer Ülkü Ocaklı genç şöyle dedi:

“PKK’nın milliyetçi olduğuna inanmıyorum. Yenisey Anıtlarında açıkça ‘Ben, Kürt beyi…” diye yazar. PKK Türk Kürtlerinin örgütü olamaz!”

Artık, bu lafı duyunca dayanamadım, oturduğum yerden, “Aman Tanrım, Türk Kürtleri dedi, Türk Kürtleri dedi!” diye inledim.

Saat 03.00 sularında bir daha söz sırası geldi. Kürt milliyetçiliğinin bu kadar geliştiği bir ortamda Türk milliyetçiliği yapmanın ülkeyi asıl bölücü unsur olduğunu söyledim.

“Özel Tim’den bu yana, devletle MHP arasında hiçbir açı farkı kalmadı” diyen Tanıl Bora’ya, gerine gerine, “Devlete yardımcı olmak suç mu!” diye yanıt veren MHP’li kardeşlerime duyurabildiğimi sanmıyorum.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı