Baskın Oran

Kürtlere böyle “dost”lar oldukça, düşman falan gereksizdir

Helsinki Yurttaşlar Meclisi yıllık toplantısında, Kürt Sorunu çalışma grubunda konuşmacılardan sonra söz alan Alman hanımın sözlerine, bir de toplantıların düzenleyicileri açısından çok sinirlendim.

43 ülkeden 1000 kişi çağırarak bir uluslararası toplantı yapıyorsun. Bunların ve dinleyicilerin yevmiye üç öğün karnını doyurmak bile başlıbaşına sorun. Ama önemli olan bu değil. Türkiye’de bu çapta yapılan bir uluslararası kongrede ilk kez Kürt Sorunu bağımsız bölüm olarak  ele alınıyor.

Hem de, bu ortamda. Devlet-PKK çatışmasının batı illerinde Türk-Kürt çatışmasına dönüştüğü, kahvelerden sonra camilerin de ayrıldığı, düşünceyi terör sayıp tepeleyecek yasanın kapıdan baktığı, sivil yönetimin  sorunu askerî yönetime fiilen teslim ettiği bir 12 Mart ortamında.

Böyle bir ülkede, mensup oldukları etnik grubun kimliğini unutmama uğruna hapislerde çürümüşlerden,  Türkiye Cumhuriyeti hükümetinde bakan iken “Ben Kürt kökenliyim” diye açıklamada bulunmuşlardan oluşan eski tüfekler  “Aman, biz sonunda Türklerle yaşayacağız, onları  dışlamayalım, mücadelemiz sırasında onları yabancılaştıracak şeyler yapmayalım, aman dönüşü olmayan bir şey, bir Türk-Kürt çatışması olmasın” diye paralanıyorlar.

Konferansı düzenleyenler,  özellikle de Murat Belge yönetimindeki Helsinki Yurttaşlar Derneği,  başkomiserlerin ağzında “Buranın derhal basılması lazım. Burada konuşulan herşey yasa dışı!”  sözlerinin dolaştığı bir Türkiye’de, Türklerle Kürtlerin çatışmaksızın anlaşıp yaşayabilmesinin koşullarını tartışmak için bütün yıldırımları göğüslemeyi göze alıyorlar.

Alman hanımefendi de “Kürt dostluğu” yapıyor. Allah hepiciğimizi böyle dostlardan korusun.

O akşam, toplantı saat 18.00’de bitecekti. Bana daha sekiz konuşmacı varken, saat 19.30 oldu. Saat 20.00’de Kavaklıdere’deki  bir toplantıda konuşmacılar arasında olduğumdan ayrılmak zorunda kaldım. Ama, aklım Altınpark’ta, sinirim boğazımda  kaldı. Şimdi yazarak atıyorum.

Ama, bitirmeden, benzer bir konudan daha söz etmek istiyorum. Gene, düşmana gerek duyurmayan “dost”ları yazmak istiyorum.

DEP’in son genel kuruluna, birçok yabancının yanı sıra, Yunanlı parlamenterler de çağrıldı. Pek kimse gelmedi, onlar geldi. Ben kendilerini görmedim, konuşmadım. Ama, kendilerini gezdiren birkaç tanıdığımdan ayrıntısıyla dinledim.

Sevgili DEP’liler. Eğer hepimiz Türkiye Milleti’ndensek, sizlere yapılan baskı, İzmirli bir Türk olan bana da yapılmış sayılır. Fakat, önemli olan, asıl sizin kendinize kötülük yapmamanızdır.

Birincisi, hiçbirimiz valdemizden milletvekili veya politikacı doğmadık. Hatalar yapıyoruz. Ama, bu tür hatalara düşmeyin. Türkiye Milleti’nin en duyarlı olduğu  durumlar, kötü niyetli yabancıyla işbirliği yapıldığına inandığı durumlardır. Bu pozisyona bir daha düşmeyin. Yunanistan’dan gelenlerin niyeti kötüydü. Kendilerini gezdirenler, hep Kürt sorunu hakkında bilgi vermek istediler, ama Yunanlı “dost”larımız onları hep susturup, Kıbrıs konusuna geçiverdiler. Bu tür insanlar sizin dostunuz değil, düşmanınızdır. Böyle “dost”lardan kendinizi sakının.

Zaten, bu insanların, gerçekten söylüyorum, Yunan milletini temsil ettiklerini de hiç sanmıyorum. Bunlar, çok fazla zekâsı olmayan Yunan milliyetçilerinin seçip yolladığı, çok fazla zekâsı olmayan kişiler.  Yoksa, gezdirildikleri Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde kendilerine gösterilen Bizans yapıtlarını, göz göre göre, “Bunlar Antik Grek” diye nitelemezler, Samanpazarı’nda bakır alırken, cebindeki dolarları saklayıp, drahmileri çıkarıp, “Drahmiden başka para vermem, drahmi zaten daha güçlü para!” demezlerdi.

İkincisi, gerçi kimse siyaset bilimi bilmek zorunda değil ama, herkes ister istemez  sağduyulu davranmak zorunda. Bir ülkede parlamenter mücadeleyi seçmişsen, bu sana bir meşruiyet zemini yaratmıştır ve davranışlarını bu zemini yitirmemek için ayarlamak önemlidir. Keşke bu gerçek hepimizce daha önce anlaşılsaydı.

Gene de anlaşılmış olması önemli. Bu mücadele 1984’te başlamadı. Uzun soluklu bir iş bu.  Böyle olduğunun anlaşıldığı,  artık “Türkiye partisi” sözünün edildiğinden belli.

Bir de, Hatip Dicle’nin 212 oyla genel başkan olduğu toplantıda, Apo’nun “hain” demiş olduğu Ahmet Türk’ün parti meclisine 293, Hatip Dicle’yle kavgalı Sedat Yurtdaş’ın da 239 oy  alarak girmesinden de belli

Önceki Yazı
Sonraki Yazı