Hakkında en olumsuz duygular beslenen ve düşünceler ileri sürülen devlet kurumu YÖK, son yıllarda hızını ve önemini yitirmişti. Gündemden düşmüştü. Eli, üniversitelerin üzerinden fiilen kalkmıştı.
Son zamanlarda YÖK yine gündemde. Bunda, İzmir’den çocukluk arkadaşım Kemal’in, Prof.Dr. Kemal Gürüz’ün ilginç kişiliğinin rolü çok.
Kemal, tam bir Doğramacı Prensi’dir. Üniversite yönetiminde özerkliğe, özgürlüğe, eleştirel düşünceye karşıtlık konusunda Hocabey’le tam bir uyum içindedir.
Buna karşılık, Doğramacı’dan farklı bir yanı da vardır:
Doğramacı, her konuda olduğu gibi, İslamcı akım karşısında da tam bir eyyamcı, her anki gelişmelere göre kendini ayarlayan bir bukalemun idi. Üniversitede başörtüsünü durumlara göre bir yasakladı, bir serbest bıraktı. Bugünkü rezaleti hazırlayan tamamen odur.
Sonunda baktı olmayacak, zikzak yapa yapa başı dönüyor, enfes bir buluş yaptı:
Sıkmabaş kızların örtüsünün adını, hiç ilgisi olmadığı halde, “Türban” koydu. Bu terimin patenti hazrete aittir! Böylece başını beladan kurtardığını sandı. Çünkü üniversitede İslamcı kız öğrenciler başlarını örtemezlerdi ama, türban takabilirlerdi!
Kemal ise, Türk sağının İslam tarafından hiç etkilenmemiş nadir bir kanadına mensuptu. Sıkı bir İslamcı karşıtı idi. Karakteri icabı da eyyamcı, oportünist değildi. Doğramacı Prensi, totaliter, MHP sempatizanı raddelerinde sağcı, zaman zaman bal gibi saldırgan, ama ne olduğu belli bir adamdı.
Onun bu nitelikleri, 28 Şubat 1997’den sonra ordunun İslamcılara karşı başlattığı harekete çok uygun düştü. Kemal İslamcı rektörlere çok açık karşı çıktı. Galiba, yetiştirdikleri öğrencilerin nitelik felaketinin yanısıra ve çok daha önemlisi, taşra üniversitelerinin İslamcı akımın en sağlam fabrikaları olduğunu gördüğünden, taşrada yeni üniversitelerin açılmasını istemedi. Meslek lisesi mezunlarının meslek yüksek okullarına sınavsız girmesi gibi olumlu bir girişim başlattı.
Tabii, Kemal’in İslamcı karşıtlığı, birçoklarınınki gibi, mekanik idi.
İstanbul Üniversitesi Rektörü Alemdaroğlu’nun, hangi akla hizmetse, İslamcı akım tam dibe vurmuşken ona gerçek bir Hayat Öpücüğü veren “türban yasaklaması”nı destekledi. Şimdi orta vadede bakalım işin içinden nasıl çıkacak.
Neyse. Gelmek istediğim şu: Bu konjonktür, Kemal’in, YÖK’ü yine (ve eskisi gibi olumsuz olmayan bir bağlamda) gündeme getirmesini sağladı.
***
Kemal son olarak, türban yürüyüşüne katılan Van Üniversitesi Tıp Fakültesi dekanını görevden aldı. Büyük olasılıkla meslekten de atacak.
Yalnız, alkışı patlatmadan önce, isterseniz bu dekan hakkında Kemal’in uygulayacağı, “YÖK Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”nin 11. maddesinin kimi yerlerini bir okuyalım:
“Üniversite öğretim mesleğinden veya kamu görevinden çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
- a) İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumlarında huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak ve boykot, işgal, engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak,
- b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları iş yerine veya iş yerlerindeki eşya üzerine yazmak, resmetmek ve asmak, teşhir etmek veya sözlü ideolojik propaganda yapmak,
- c) Yurt dışında devletin itibarını düşürecek veya görev haysiyetini zedeleyecek tutum ve davranışlarda bulunmak”.
Nasıl? Bir de bunların ne anlamlara geldiğini ayrıca yazmamı istiyor musunuz?
Kemal, kendi adamını rektör yapmadığı için Kıbrıs’taki Yakındoğu Üniversitesine geçen yıl çok sinirlendi ve onu merkezî sistemden çıkararak cezalandırdı. O sırada Mersin Üniversitesine de çok sinirlenmişti, çünkü kendisi Trabzon’da rektörken solculuktan attığı öğretim üyeleri şimdi orada hocalık yapıyorlardı. Sonuç, iki üniversitenin YÖK’e karşı birbirini desteklemesi oldu.
Tabii, Kemal bunu derhal bir yere yazmıştı. Son rektör değişikliklerinde, Mersin Fen-Edebiyat Fakültesinde yıllardır son derece aktif, özgürlükçü ve başarılı bir dekanlık sergileyen Prof. Onur Bilge Kula’yı, diğer tüm adayların toplamına yakın oy aldığı halde, cumhurbaşkanına gidecek ilk 6 aday arasına koymadı ve seçtirtmedi.
Tekrar ediyorum: Konjonktür (şu andaki koşullar) Kemal’in, silinme yoluna girmiş YÖK’ü bir tür “aklama”sına ve tekrar güçlendirmesine yol açabilecek özellikler gösteriyor. YÖK gündemden düşmüşken, tekrar başımıza tiran kesilebilir. Üniversiteler tekrar karışabilir.
Sapla samanı birbirine karıştırmayalım. Yarın bizi “eğitim boykotuna katılmak”, “yasaklanmış yayın okumak” veya “yurt dışında konferans vermek” gibi rezalet nedenlerle boğazlayabilecek bıçağı kendimiz bilemeyelim. Alkışlamadan önce biraz düşünün.