Baskın Oran

Başörtüsünün diyalektiği

Bendeniz, herkes hiç kuşku duymadan aynı fikirde oldu mu fena huzursuzlanırım.

Şimdi de aynı şey oluyor. Benim gibi düşünenler, yani İslamcılığın son kertede sakat ve zararlı bir dünya görüşü olduğunda birleşmiş herkes, kendi fakültem ve kendi dergim başta olmak üzere, sıkmabaşların üniversiteye girmesini zor kullanarak önlemekte hemfikir.

***

Hiç bişeyden korkmasam, 1920 ve 30’ların jakoben (tepeden inme) yöntemleri 1990’ların sonunda İslamcıları ancak güçlendirir, onun için korkarım:

1) Koşullar çok farklı. Bugünkü Kemalistler M. Kemal’in kolaylıklarına sahip değil.

Kemal laik reformları yaparken eli serbest idi. Hem kurtuluş savaşından yeni çıkmış milli kahramandı, hem karşısındaki örgütlü din padişahla birlikte darmadağın olmuştu, hem de o dönemde “devletin göreli özerkliği” gerek içteki sınıflara gerekse dıştaki devletlere karşı zirvedeydi. Üstelik, seçim diye bir kaygı da yoktu.

Bugün bu koşullar tamamen tersine. Seçim diye de bişey var.

Bu nedenlerle, 1920’lerde devletin İslam’ı vesayet altına alıp denetlemesini sağlayan yöntemler bugün tam tersi sonuç veriyor.

2) Üstelik, M. Kemal o sonuçları bireyi değil, devleti laikleştirerek elde etti. Yani, kadınların çarşafına karışmadı, ama devlet kurumlarından İslam’ı sildi. Bugün tam tersi yapılıyor.

Örneğin, M. Kemal Hilafeti kaldırmıştı. İlahiyat Fakültesi 1925’te 284 öğrenciye sahipken 1941’de öğrencisizlikten kapanmıştı. 1924’te 29 adet imam-hatip okulu varken 1930’da bu iş bitmişti. Din dersi okul programlarından köylerde 1930’larda, kentlerde 1939’da kalkmıştı.

Bütün bunları da Diyanet İşleri Başkanlığı yapmıştı.

Bugün ise sıkmabaşlar konusunda tüm Kemalistler hemfikir, ama devleti laikleştirmek kimsenin derdi değil:

Yalnızca 1980-92 döneminde 23 adet İlahiyat Fakültesi açıldı. Anayasamız din derslerini zorunlu kılıyor.

1973’te meslek lisesi statüsünden çıkarılınca üniversiteye kitleler halinde öğrenci yollamaya başlayan ve devlete imam değil kaymakam ve emniyet amiri yetiştiren 590 imam-hatipte bugün 476.000 öğrenci okuyor.

Ancak 6 günde 1 okul açılabilen Türkiye’de 6 saatte 1 cami yapılıyor. Toplam 857 hastanesi olan Türkiye’de 4500 resmî Kuran kursu,72.000 de cami var. Bu camilerde 85.000 imam çalışıyor.

Sanıyor musunuz ki devletin bu imamları cemaate günde beş vakit  Kemalizm anlatıyorlar?

Bütün bunları da Diyanet yaptı, yapıyor. Bütçesi Dışişleri’nin 1,5 katı, Çalışma Bakanlığının da 10 misli olan, gıda endüstrisinden film yapımcılığına kadar yayılmış dev holdingiyle Diyanet. Kabuklu deniz ürünleri yemeyi mekruh ilan eden fetva yayınlayan Diyanet.

Aynı Diyanet 1920’lerde o sonucu verdi, 1990’larda bu sonucu veriyor.

Koşullar değişince yöntemler de değişir. Devlet, M. Kemal döneminde olduğu gibi İslam’ı vesayet altında tutmak istiyorsa, benim vergilerimle İslamcılığı finanse etmeyi derhal durdurur. “Camileri çok istiyorsa cemaat yaptırsın, imamların maaşını da müminler versin” der ve yalnızca denetimle uğraşır. İstediği zaman özel firmalara maliye müfettişi gönderip ıcığını cıcığını denetlediği gibi.

Yapabiliyor mu bunu? Orta’larını kapatarak nasılsa çok büyük bir iş yaptı ama, tamamen kapatabiliyor mu benim vergilerimle İslamcı fabrikası gibi çalışan imam-hatip liselerini? “Çok isteyen özel imam-hatip açar,  özel kolejler gibi onu da denetlerim ve mezunları ancak İlahiyat Fakültesine gidebilir” diyebiliyor mu?

Hayır. Karafatmaların örtüsüne karışmak daha kolay geliyor. Oysa, kimsecikler farkında değil, bu “kolaycılık”la Kemalizm İslamcılara durup dururken platform sağlıyor. Hayat öpücüğü veriyor…

***

İslamcılık denen 7. Yüzyıl kalesine en güçlü burcundan,   başörtüsünden saldırmak Kemalizm değil. Tam tersine, M. Kemal en güçlü döneminde bu tuzağa girmedi.

O başörtüsü ki; evde babalarının, kocalarının, hatta erkek kardeşlerinin önünde köleleşen, ama küreselleşmenin azdırdığı bir fukaralaşma ve ahlaksızlaşma ortamında militanlaşan bu kızların tek tutamağı.

Çünkü o olmadan “erkekleri” onlara bugünkü özgürlüklerinin zırnığını vermeyecekler. Evde oturtup koca bekletecekler.

Bırakın onları. Sıkmabaşlarını taksınlar ve üniversiteye gitsinler. Evden dünyaya çıksınlar. Postaneye gidip cumhurbaşkanına protesto telgrafı çeksinler. Otomobil kullansınlar. Stadyumlarda Tarkan’la göbek atsınlar. TV stüdyolarında Huysuz Virjin’le yerlere yatsınlar.

Bırakın, açılsınlar…

Siz oturun, M. Kemal gibi devleti laikleştirin. Siz oturun, devlet dairesinde hizmet alanı değil, önce hizmet vereni İslamcı simgelerden arındırın.

Sıkmabaşları bırakın. Militanlaşsınlar ve (aynı anda kaçınılmaz olarak) modernleşsinler. Başörtülerini çıkartmaya zorlarsanız (ya evde ya okulda ama mutlaka biyerlerde) kendi 7. Yüzyıllarına kapanacaklar. Nasır tutmaya devam edecekler. Üstelik, eylem bahanesi yakalayacaklar.

Ellemeyin, bir tek kuşak sabredin, çocukları Mahsun’a değil Michael’a taşınmaya başlasın.

Biliyorum, bunları duymak istemiyorsunuz. Peki birader, siz diyalektik diye bişey de mi duymadınız?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı