Baskın Oran

Kafamın almadığı şeyler

Ayıp değil ya, olan-biteni artık anlamıyorum.

İşin en başlarında anlıyordum. En azından, bitakım kavram ve deyimler   biçok şeyi anlamama olanak veriyordu:

1)  Şamar Oğlanı kavramı. Veya gâvurca deyimiyle, “Scape Goat”, Günah Keçisi. Hamamın Namusunu kurtarıyor, elalemin ağzını kapatıyor.

2) Kadın Parmağı kavramı. Veya gâvurca deyimiyle, “Cherchez La Femme”, Kadını Ara. Beldenaşağı olmazsa, haber, haber değildir.

3) Sen Benim Dalgama Taş Atma, Ben de Seninkine kavramı. Veya, gâvurca deyimiyle, “Scratch My Back, I’ll Scratch Yours”, Sen Benim Sırtımı Kaşı, Ben de Seninkini. Başbakan büyük basına laf söyletmiyor; tabii ki bazı kimselere ilişkin haberler es geçilecek.

4) Politika, Kara Boya deyimi. Veya gâvurca deyimiyle, Dirty Politics.

Sol muhalefet SHP’yi, sağ muhalefet DYP’yi çökertecek.

Bütün bu deyimler Göknel olayı dışında da biçok şeyi anlamaya yardımcı oluyor:

“Kendim için bişey istiyosam namerdim!” diyen Süleyman Demirel, isteye isteye, cumhurbaşkanlığını isteyiverdi. Sonra da o koskoca İLKSAN olayını “Ben verdirdim, ne olmuş!” diye kapatıverdi. Kimsede tıs yok.  Ama anlıyorum.

“Amerikan vatandaşı değilim!” diyen Tansu Çiller’in yalanı ortaya çıktı, kimse tınmadı. Amerika’da bunun binde biri kadar yalan söylesen, teyzem rahmetlinin dediği gibi “Dilini ensenden kızgın maşayla çekerler”. Bu vatandaşlık için başvurduğu  23.4.1973 tarihinde doldurduğu D.O. 74-23-44 numaralı ve ORT. S 1/017-284 F.M.E. kodlu formda malı “Yok” gözüktüğü halde, 20 Ağustos tarihli Aydınlık’ta açıklanan taşınmaz mal listesi, oturup toplayın, 867.200.000 (yazıyla, sekiz yüz altmış yedi milyar, iki yüz milyon) lira değerinde. Kimsede tıs yok. Ama anlıyorum.

Yusuf Özal, bakanken imzayı basıp  Amerikan şirketini 200 milyon dolarlık yükümlülükten kurtarıyor, ondan sonra da iftihar ede de, “Devlete para kazandırdık” diye açıklama yapıyor. Kimsede tıs yok. Ama anlıyorum.

İçişleri Bakanı olacak zat ile Sayın Başbakan, Sivas’ta olaylar gelişirken “Aman göstericilere sert muamele yapılmasın” diye valiye emirler yağdırarak 37 kişinin diri diri yakılmasına yol açtılar, ikisi de maşallah koltuklarında. Kimsede tıs yok. Ama anlıyorum.

Anaları yalvarmıştı, “Oğullarıma sahip çıkın, onların dikili ağacı bile yok!” diye,  aradan bir yıl bile geçmeden bu ağaçsız oğullar, babalarının ANAP’ının elcağzıyla yoktan var ettiği milyarderler ordusuna katıldılar, biri borsa ağası oldu, diğeri televizyon ağası.  Hatta  geçenlerde bir  sıradan sunucuya  6.000.000.000 (altı milyar) lira transfer ücreti vererek televizyonuna aldı. Cumhurbaşkanı oğlu olma hasebiyle ona bişey yok, eski karıya dokuz milyar transfer ücreti veren kıytırık Ergun Göknel’in derisi yüzülüp içine saman dolduruluyor.  Eski belediye başkanı Dalan’ın İstanbul’un başına sardığı binbir belâdan yalnızca Park Otel bile hâlâ halledilemiyor, tıs yok.  Ama anlıyorum.

Fakat, gerçekten anlamadığım şeyler olmakta artık:

Bu kıytırık İSKİ skandalı yüzünden, üstelik de kendi partisindekiler dahil olmak üzere, zaten “Kalıcı değilim” diye bas bas bağıran İnönü’nün istifası nasıl istenebiliyor?  İçişleri Bakanı ve Başbakan 37 kişinin öldürülmesine yol açtılar, Başbakan’ın neyi nereden bulduğu karanlıkta, onların  istifası istenmiyor da, Allah’ın İnönü’sü niye istifa ediyor?

Şunu da öğretin bana: Üzerine gidilen bu insanlar neden ve niçin kendilerini defansa  kapayıp, pısıp, titrek titrek savunma ihtiyacı duyuyorlar? Bir yandan da neden birbirlerini yiyorlar? Bunca haramzedenin saldırısı karşısında birbirini yemeye devam mı edilir ve böyle pısıp defansa mı geçilir? Bu ne boktan psikolojidir?

Bu arada, sırası gelmişken söyleyeyim:  Gerçek dergisi,   geçenlerde çıkan 14 Ağustos tarih ve 20 numaralı sayısının başyazısını (“İki Mektup, Devrimcilik ve Devletçilik”) bendenize ve Kürt aydınlarının en aklı başındası Kemal Burkay’a ayırdı. “Sizler , neden gidip devlete danışman olmuyorsunuz?” dedi. Bendeniz Genelkurmay Başkanı’na, Kemal Burkay da Başbakan’a  Açık Mektup yazdığımızdan ötürü. Demek, faşistlerden Özel Ordu kurulurken ve  bunca rezalet arasında “solcu” kardeşlerimin “başyazı” önceliği de bu.

Bana bunları anlatın. Telefonum: (9) 490 65 70. Adresim: Onbirevler 146, 06450 Oran-Ankara. Artık aklım ermiyor. Kırk yıl Mekke’ye sırtımda taşıyam, bi öğretin.

 

Yarın, artık biraz kendi konuma, dış politikaya ilişkin şeyler yazmak istiyorum.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı