Baskın Oran

İkinci Kunuri…

Hani, sakız olmuş bir fıkradır: Oğlan bağırıyormuş:

“Babaaa! Bir hırsız yakaladım!

“Afferim oğlum! Getir bakiim teresi buraya!”

“Gelmiyor!”

“Öyleyse sen gel!”

“Bırakmıyor!”

Daha az bilinen bir tane daha. Oğul heyecanla ve gururla gelmiş, babasına:

“Baba, baba,” demiş, “bugün ilk defa cinsel ilişkide bulundum!”

“Aferin aslan oğlum benim, otur da şuraya anlat hele!”

“Oturamıyorum ki…”

Artık, mezhebinize göre, hangisini beğenirseniz… Ama ikisinden biri Birleşmiş Milletler’in Bosna’daki durumuna uyuyor.

Birleşmiş Milletler’in bu ülkeye yolladığı UNPROFOR tam bir şamar oğlanına döndü. Çekilecek, ona da cesaret edemiyor. Hem dünya aleme rezil olma durumu doruğuna çıkacak, hem de çekilirken saldırıya uğrayacağından korkuyor.

Geçtiğimiz hafta bir de Çokuluslu Acil Müdahale Gücü kurulması kararlaştırıldı. Türkiye’nin buna da katkı yapacağı açıklandı.

Türkiye’nin Bosna bunalımına gösterdiği yoğun ilgiyi anlamak zor değil. Bu ilgi sayesinde Balkan sorunlarında en önemli taraflardan biri oldu.  Yunanistan’ı meşgul edecek yeni bir cephe oluşturdu. Dünyanın vicdan azabı çektiği bir konuda mazlumun yanında yer aldı. Üstelik, bir borçtan da kaçmamış oldu: Bosnalı Müslümanların çektikleri, biraz da, Osmanlı’nın artığı sayılmalarından geliyordu.

Türkiye bu ilgisini UNPROFOR’a asker katkısı yaparak taçlandırdı.  “Bölgedeki eski egemen güç” sayılması yüzünden asker vermesi engellendiği için, bu noktaya da büyük çabalar sonucu ulaştı. Hatta, Somali gibi Allahın unuttuğu bir yere asker yollayışımızın, Bosna için emsal oluşturması amacını taşıdığı besbelliydi.

O zaman yazmıştım: Bu çok riskli bir girişimdi. Çünkü hem Sırplar Türk askerine özellikle zarar vermek isteyeceklerdi, hem de, çok daha önemlisi, Bosna’dan Türkiye’ye yollanacak her şehit tabutu, şeriatçılara büyük propaganda fırsatı, binlerce ek oy demekti.

Nitekim, birara Bosna’da Müslümanlara zehirli gaz atıldığı iddiası ortaya çıkınca Taksim’de Müslüman kardeşlerimizin ne büyük  şevkle miting yaptıkları, televizyonda Bosna’ya jet yollayıp Sırpları bombalamamızı isteyenlerin bu iddiaya nasıl özlemle sarıldıkları (sonra da bu savın yalanlanması üzerine  kimbilir ne kadar hayal kırıklığına uğradıkları) hatırlardadır.

O zaman korkulan başa gelmedi, çünkü Türkiye’den gelen askerler çatışma dışı bir bölgeye verilmişti.

Şimdi gidecek olanların bu kez ateş hattında olacağı belirtiliyor.  Zaten, yeni gücün görev tanımlaması kendiliğinden gösteriyor bunu:

Saraybosna kuşatmasını kırmak, kent çevresindeki 20 km.lik alanı silahsızlandırmak ve ağır ­silahların bulunduğu mevzileri kaldırmak, Bosnalı Sırpların kuşatması altındaki BM “güvenli bölge”lerinin güvenliğini sağlamak, korunmasız BM birliklerine yardım etmek. Bu amaçlardan tek bir tanesi bile yeni kuvvetin durumunun eskisiyle kıyaslanmayacak kadar güç ve tehlikeli olduğunu göstermeye yeter.

Ayrıca, bölgedeki diplomatlar ve iyi haber alan kaynaklar, yeni birliğin esas görevinin, eskisinin güvenlik içinde geri çekilmesini sağlamak olduğunu söylüyorlar.  Bu yeni birlik de gün gelip çekilirken onu hangi daha yeni birlik koruyacak? Birleşmiş Milletler’in bu rezil oluşuna Türkiye’nin de katılması şart mı?

Dahası var. Bize o gündür (Kasım 1950) bu gündür Amerikalılar tarafından “Sen aslansıııın!” (bunun da fıkrası enfestir ya…) misali süslenip püslenip yutturulan, bizim de azgelişmişlik icabı büyük “iftihar” duyduğumuz Kunuri Meydan Muharebesinde 1000 (bin) Türk subay ve erini, sadece ve sadece, Amerikan 25. Tümeninin zayiat vermeden geri çekilmesini  sağlamak için Allahın Kore toprağına gömmüştük. Şimdi de İngiliz ve Fransızların geri çekilmesini sağlamak için mi gömeceğiz?

Karşılaştırma burada bitmiyor. O zaman Türkiye’deki isteri havası icabı, Amerikalılar uğruna bin değil on bin şehit versek, galiba daha fazla “iftihar” edecektik ama, iş orada noktalanmıştı.

Bugün ise bambaşka başka türlü bir isteri havası var ve işte sırf bu hava icabı, tek bir Türk askeri şehit olsa yada kaçırılsa, iş asıl ondan sonra başlayacak:

Taksim’de ne biçim şahlanış mitingleri yapılacak, bitakım yabancı temsilcilikler ne biçim bombalanacak, Meclis’te ne “tarihî” oturumlar yaşanacak, Türk rehinelere “karşılık” olarak kimler kimler kaçırılacak, bu arada şeriatçılara karşı çıkmakla tanınmış  aydınlar, fırsattan istifade, ne de güzel kurşunlanacak!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı