Baskın Oran

Böyle başa, böyle tıraş…

Bütün sermayesi, “Yarabbi, ne hallere geldik!” diye sızlanmak olan yaşlı zavallılara hızla dönüşmekteyiz.

Mülkiye’ye gidip gelirken kimi yerlerde yolum minibüs yoluyla çakışıyor. Birkaç gündür dikkat ediyorum, yeryüzünün hiç kuşkusuz en başıbozuk milleti olan minibüs şoförleri arka camlarına koskoca birer poster asmışlar. Bazıları hızını alamamış, iki tane koymuş. Şöyle bişeyler yazıyor:

“Kavşaklarda üsgeçit yapımını destekliyoruz! “Mimarlar Odası Kendi İşine Baksın! “Trafik İşini, Bütün Ömrü Yollarda Geçen Şoförlere Bıraksın!”

Altında da,  Ankara Şoför Esnafı diye bir imza var. İlk tepkim şöyle oldu:

“Çüş! İmar işini de müteahhitlere bırakalım bari!”

Bugün basında çıkan bir haberi okuduktan sonra, günahım kadar sevmediğim minibüs şoförleri taifesinden özür diliyorum.

Meğer bu posterleri Ankara’nın “şöhretli” (Örneğin Aziz Nesin ünlü, gene örneğin Bülent Ersoy şöhretlidir), evet şöhretli ve RP’li belediye başkanı Melih Gökçek bastırıp, belediyenin denetimindeki halk otobüsleriyle minibüslere yapıştırtmış.

Yapmaya soyunduğu inanılmaz derecede çirkin üstgeçitler Danıştay tarafından yürütmeyi durdurmaya uğrayınca, kamuoyu oluşturmak için!

Gökçek haklı. Kamuoyuna neden başvurmasın? Ankara’nın kamuoyu seçmedi mi kendisini başkanlığa? Merak konusudur, acaba bu minibüslere binen kaç kişi, yani “kamuoyumuz”, şoförleri bu yüzden eleştirdi?

Son günlerde ülkemizde bu kamuoyu denen kavram pek zengin örnekler veriyor.

İstanbul Emniyet Müdürü Menzir çıkıyor, herkesin içinde hükümetin bakanlarını terörcülükle ve komünistlikle suçluyor. Sonuç: “Kamuoyu” yoklamasında yüzde 80 Menzir’in lehinde, ancak yüzde 20 aleyhinde.

Televizyonda Ufuk Güldemir çıkıyor, ayakta efe efe dolaşarak yaptığı yorumda “Siz hem İstanbul’da asayiş istiyorsunuz, hem de bu asayişi sağlayacak adamın böyle konuşmasını istemiyorsunuz. Böyle etkin bir emniyet müdürü tabii ki böyle konuşacak!” diyor. Bıraksan, Menzir’i bu konuşmasından dolayı içişleri bakanı yapacak.

Bütün bunlara “kamuoyumuz”dan çıt çıkmıyor. Dürüst ve efendi adam, cesur insan Hacaloğlu’nu destekleyen CHP nerdeyse tükrükle boğulacak.

Ben ne diyorum be? Hangi CHP allasen? Kendi milletvekili Salman Kaya’nın televizyon kameraları huzurunda polislerden vahşice yediği meydan dayağını mis gibi sineye çeken CHP “kamuoyu” mu?

“Komando Ayvaz” lakabıyla Milli Eğitim’de yıllar yılı MHP’lileri yuvalandıran Ayvaz Gökdemir, Avrupa Birliğine girmek için dizleri üzerinde her daim yalvaryakar bir ülkenin hükümetinde bakan olarak, Avrupalı parlamenter kadınlara “Orospu” diyor, ondan sonra da:

“Hayır hayır, kahpe dedim” diyor.

Bok değil, tezek deyimini akla getiriyor. Normaldir, yapar, kendisinden beklenir. Halkımız, “kamuoyumuz” da kimbilir kendisini ne destekliyordur! “Biz olsak orospu demekle yetinmez, karıları yatırır, bi güzel üzerlerinden geçerdik” de diyorlardır. Bu olaylar sayesinde tüm Avrupa’nın her an üstümüzden geçtiği gibi, yani…

Bu ülkenin 30 yıldır tepesinde duran, “Kendim için bişey istiyosam namerdim” diyerek cumhurbaşkanı oluveren Süleyman Demirel iyi “Hesap Adamı”dır. Cumhuriyet’de Musa Kart’ın enfes karikatürünü gördünüz mü? Demirel’le Ayvaz Gökdemir uçakta yanyana, Ayvaz Demirel’e eğiliyor:

“Baba, karılarda bi mal var, üüüüüü-üüüüü!” diyor. Demirel de mest!

Cumhurbaşkanımız acaba uçakta bunları anlattırmak için mi aldı Ayvaz’ı yanına? Ayvaz’ı mükâfaten yurtdışı gezisine götürürken bizdeki bu “kamuoyu”nun mutlaka hesabını yapmıştır.

DYP’li Kadir Güçlü, gücünü Milliyet’in sevimli Musa’sı üzerinde deniyor. Aktuna’ya sorular soran Musa’nın göğsüne patlatıyor yumruğu …

Bütün çocukluğu, bilâistisna, eşşek sudan gelinceye kadar dayak yiyerek geçmiş olan halkımız, “kamuoyumuz”, kimbilir nasıl sevmiştir Bay Güçlü’yü…

Hava Kuvvetleri Komutanlığı, 2 adet motel yaptırmak için bütçeden ödenek alıyor. Dinlenme tesisleri ve orduevleri yönünden pek de yoksul sayılmayacak Silahlı Kuvvetlerimizin motelle ne ilgisi olduğu, başka konu.  Siz savunmaya bakın:

“Sayıştay vizesiyle bütçeden iki motel parası kullanabilmek için ihaleyi bir yerine iki motel üzerinden açtık”. Halkımız, “kamuoyumuz” bunu son derece normal karşılayacaktır.

Bir de üniversitelerden örnek vereyim de tam olsun. Hani, Sütçü İmam Üniversitesinden falan da değil.

İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesinde hoca tam bir yıl derse gelmiyor. Tanrım, kimse farkında değil! Sonuç: Çocuklar mezun olamıyor. Yıl bitmiş, “fakülte”nin aklı başına gelmiş, “yoğun program” yaparak bir haftada, evet, bir haftada dersi tamamlayıp çocukları sınava alacaklar.

“Siyasal Bilgiler Fakültesi”, 1859’da kurulmuş, Ankara’da benim bir zamanlar öğrencisi, şimdi de hocalarından olduğum “Mülkiye”nin resmî adı. Ama, Türkçenin oluşma sürecinin henüz başladığı 1930’larda konduğu için, yanlış bir ad.  Çünkü “Bilgiler” değil, “Bilimler” olması gerekirdi.

Kendi adını değiştirip, Mülkiye’nin yanlış adını kopyaya tenezzülü gelişme yöntemi sayan “İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi”nin düştüğü son “durum”a, bırakın artık kamuoyumuzu falan, ben ne diyorum biliyor musunuz?

“Normal”, diyorum.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı