Baskın Oran

İç politika açısından Demirel’in cumhurbaşkanlığı

İlke açısından Baba’nın cumhurbaşkanlığının iler tutar yeri yok maalesef.  Ya, şimdiye kadar sergilediği iç politika açısından?

İç politika deyince, öyle, Bebe Cavit’in (Çağlar) kredileri ve İlksan rezaleti gibi durumları kastetmiyorum. Bunlar benim  derdim değil, Mesut Yılmaz’ın derdi.  Benim kastettiğim, her şeyi geçiniz, Türkiye’nin hiç tartışmasız en önemli iç politika konusudur: Kürt sorunu.

Kendisiyle röportaj yapan  dostum Andrew Mango    anlatmıştı da, Demirel’in  değiştiğine  iman ettiğim için inanmak istememiştim. Kürt konusunda yapılacak temel değişiklikleri sorduğunda,  Başbakan’dan şu yanıtı almış:

“Heç bi şey kardaşım, heç bi şey!” Arkasından, 3 Nisan tarihli Milliyet’te Yavuz Donat da yazdı. “Kürt’sen Kürt’sün. Hak…Hangi hakkı istiyorsun? (Kürtçe yayın ve eğitimi kastederek) İstediğin imtiyazdır. Hayır. Devleti parçalatamayız”.

Hani, ünlü fıkrada adam, “Yahu, hangi bir yanlışını düzelteyim?” demiş.

1) “Realiteyi tanıyorum” dedikten sonra “Kürt’sen Kürt’sün!” demek, karşı tarafı ancak alevlendirir. “Dağ Türkleri” gülünçlüğünü sergileyenler daha tutarlıydı bu açıdan.

2) Demirel, hukuktaki pozitif haklar-negatif haklar ayrımından habersiz. Negatif hak, her yurttaşa verilir.  Seçme-seçilme hakkı, gibi. Pozitif hak, azınlık durumunda bulunanların farklı kültürel  kimliklerini koruyabilmeleri için yalnızca onlara verilir. Kendi okulunda anadillerini okutmak, gibi. Buna “ayrıcalık” denmez, “grup hakları” veya “pozitif haklar” denir.

3) Bu noktada, “Kürtler Lozan’a göre azınlık değildir” gerekçesine sığınmak artık gülünç oluyor;  şundan: Bir kere, gerçi Lozan azınlıkları “gayrımüslimler” olarak tanımlıyor ama, 1923’den beri uluslararası hukuk  köprülerinin altından akan suları  oturup bi özetlesem, değil bu köşe, bu gazetenin tüm sayfaları yetmez. Birara ayrıca ele alırız ama, şimdilik şunu buyurun: AGİK l989 Viyana Kapanış Belgesi, İlke 18: “Katılan devletler, ülkelerindeki ulusal azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerinin geliştirilmesi için gerekli şartları koruyacaklar ve yaratacaklardır” ,”Koru” demekle yetinmiyor, “Yarat” diyor.

İkincisi, Kürtçe  yayın yapmak, Lozan Antlaşmasınca serbest kılınmıştır. Kesim Üç, Azınlıkların Korunması, madde 39, fıkra 4  (Prof. Seha L. Meray çevirisi) bakın ne diyor:

“Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.”   “Gayrimüslim” demiyor. “Türk uyrukları” diyor.

4) Pozitif hak vermekle devlet parçalanmaz. Aksine, bu  noktaya gelmiş bir çatışma durumunda, en kötü olasılık engellenebilir. Yaşar Kemal’in Cumhuriyet’te yazdığı şu enfes mantıklı sözler, bu konuda  başka bir laf etmeyi gerçekten abes kılıyor:

“Kültürel haklar verilirse, bu iş bağımsızlığa gider, deniyor. Verilmezse gitmez mi?”

Kısa keselim: İç politikanın en önemli konusunda büyük umutlar vererek gelen Demirel, bu konuda tutarsız olmakla birlikte hiç olmazsa realist  davranmış olan Özal’ın şu anda çok çok gerisindedir.

 

YARIN :DIŞ POLİTİKA AÇISINDAN DEMİREL’İN CUMHURBAŞKANLIĞI

Yazıişlerine not: Bu yazı, 2 Mayıs Pazar günü girecektir. Altı çizili yerleri siyah, gazete adlarını da italik yazmak uygun olur. 3 Mayıs Pazartesi girecek yazıyı yarın (1 Mayıs Cumartesi öğlen yollayacağım) . Ankara’dan sevgiler,         B.O.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı