…Ve, Harran’a su verildi. Köşe yazıları, GAP’a övgülerle dolu. Umut dolu övgüler. Genel olarak işlenen tema şu:
Kürt sorunu, evet, siyasal yönü de olan bir sorundur ama, esas olay ekonomiktir, gerikalmışlıktır. Elektriği-suyu vb. olan Kürt köylerinde devlete karşı eylem yoktur, olmayanlarda vardır.
Bazıları, bölgenin bu gerikalmışlığını, taa Osmanlıdan buyana coğrafya öğesinin kösteklemesine bağlıyor. Bu yöre daha o zamandan “Allah’ın da vurduğu” bir yerdir, demeye getiriyor.
Hatta, konunun başka yönleri olduğunu da söyleyen kimi yazarlar bile, olayın temelde ekonomik olduğunu ima edercesine, bir konuda uyarıda bulunmayı önemli görüyorlar: Eğer sulama dikkatli yapılmazsa, toprağın tuzluluğu artacak ve verimliliği gittikçe azalacak, diyorlar.
Ama, okuduklarımdan hiçbiri işin özüne dokunmuyor. İşin özünü galiba ancak şu türden bir düşünce süreciyle kavramak mümkün:
1) Kürt milliyetçiliğinin tabii ki ekonomik yönü de var, ama şöyle var: Milliyetçilik denilen olgu bir kolektif kimlik arama olayıdır ve en çok da, doğduğu küçük (ve sıcacık) yerleşim yerinden sosyo-ekonomik koşullar tarafından koparılan, daha büyük kentlerin (buz gibi) ortamına salıverilen insanlar arasında ortaya çıkar. Özellikle 1980’den beri uygulanan Özal ekonomisi de bu koşulları en çarpıcı biçimde yaratmıştır yada güçlendirmiştir.
2) Ama, Kürt milliyetçiliğinde asıl önemli olan, bu değil. Bu olsaydı, insanların fakirlik ve işsizlik yüzünden akın akın terkettiği Doğu Karadeniz bölgesinde de benzer bir durum görülürdü. Yalnızca Kürt kökenliler arasında görülüyor. Çünkü işin tarihsel bir yönü, etnik bir yönü, gelişmiş bir ideolojik yönü, baskı yapmakla ve baskı algılamakla ilgili bir yönü, yönleri de var.
Şimdi, şunu söylediğinizi duyuyor gibiyim:
“Mademki GAP gibi sosyo-ekonomik yönü ağır basan bir olaydan söz ediyoruz, yalnızca bu yönle sınırlı kalalım ve sen şu soruyu bir yanıtla bakalım: Bölgedeki gönenci artıracak olan GAP, Kürt milliyetçiliğini, Kürt sorununu azaltır mı, çoğaltır mı?”
Bunun yanıtını vermek için, iki dirhem olsun teori gerek:
1) Milliyetçilik, bir köylü duygusu değildir. Köylünün duygusu, işlediği topraktan daha öteye giden bir ufka sahip olmaz. Biraz yukarıda da söylediğim gibi, milliyetçilik, köylülükten kopma sürecinde olanların sarıldığı bir duygudur ve bu yönüyle, karnı aç olmaktan çok, tok olmaya yakın insanların harcıdır.
Milliyetçilik, bir köylü ideolojisi de değildir. Zaten, sulandırılmış bir dinsel ideoloji dışında, köylünün ideolojisi falan olmaz. Olsa olsa, mideolojisi olur. (Aslında, köylüden hiçbişeyim olmaz). Zaten, insanlar, karınları aç olduğu zamandan çok, nisbeten doyduğu zaman düşünmeye başlarlar. Bu da, köylüden işçiye dönüşmekte olan insandır.
2) Milliyetçilik, toprak ağalarının ideolojisi de değildir. Toprak ağası, özellikle Türkiye gibi ülkelerde, metropole (İstanbul) göbeğinden bağlıdır.
3) GAP’ın bölgeye getireceği “gönenç”, bölgedeki feodal düzenin ortadan kalkıp, büyük kapitalist çiftliklerin kurulması demektir. Bu çiftliklerin sahibi ya Kürt toprak ağaları olacaktır, yada bölgede muazzam arazi satın aldıkları söylenen, Türk sahipli holdingler.
4) GAP, bölgede sınıfsal dönüşüm başlatacaktır. Burada daha önce toprak reformu yapılmadığına (ve bundan sonra da hiç yapılamayacağına) göre, bugünkü Kürt köylüsü bu kapitalist çiftliklerde işçiye dönüşecektir. İşçi, yukarıda da söylediğim gibi, ilke olarak köylüyle karşılaştırılamayacak kadar daha yatkındır milliyetçiliğe. Ama iş bu kadar da basit değil tabii. Asıl olay -ve sorular- bundan sonra başlıyor:
Bu işçi, nasıl biri olacak? Yani, sınıfsal ve etnik kimlikleri birbiriyle nasıl bir ilişki içinde olacak ve hangisi ağır basacak?
Duruma bakar.
Bir: Bu işçi, sınıfsal kimliğini, haklara ve güvencelere sahip olduğu bir ortamda mı yaşayacaktır, yoksa dişe diş sınıf mücadelesi gerektirecek bir sömürü ortamında mı? İkinci durumda hem sistemin bu Kürt işçiyi “asimile” etme şansı daha azdır, hem de sınıfsal kimlikle etnik kimlik içiçe geçebilir.
İki: Sınıfsal kimliğini yaşarken, patronu Kürt mü olacaktır, yoksa Türk mü? Bu nokta, kimliklerarası geçişi etkileyecektir. Patron Türk ise, örneğin grev yaptığı zaman bu grev (örneğin 1950’lerin Kara Afrikasında olduğu gibi) aynı anda bir “ulusal” eylem anlamı taşıyacaktır.
Üç: Etnik kimliğini yaşarken, bugünkü gibi tepesine mi binilecektir, yoksa “Avrupai” bir ortam mı yaratılacaktır, bu muazzam önemlidir.
Yazacak yer olsa, kimbilir daha ne sorular çıkaracağım. Siz de bir yanıt almak için sormuştunuz, güya!