Baskın Oran

Devlet utansın!

Danıştay üyesi bir Fazıl Abimiz (Kafadar) vardı, bana emeği sonsuzdur, geçenlerde hakkın rahmetine kavuştu, onca yıl emek verdiği SBF spor salonuna adını verdik.  Hem kıt kanaat geçindiği, hem de fazlasıyla kalender olduğu için üstüne başına pek özen göstermezdi, biz söyleyince de, o koyu Gaziantep aksanıyla: “Get lan! Benim maaşım bu gadarına yetiyo. Devlet utansın!” derdi.

Eğer, laik Kemalist devrimden yetmiş yıl sonra, 19-20 yaşındaki gençler “Dinimiz böyle emrediyor” diye hem kendi özgürlüklerini ortadan kaldırıyor, hem de başkalarınınkini kaldırmaya soyunuyorlarsa, üstelik de bu düşmanlığı kendilerine daha fazla özgürlük isterken aynı anda sergileyebiliyorlarsa, bu ne demektir?

Alabildiğine Kemalist ve devletçi biri olan, (Cuma’ları da kaçırmayan) Fazıl Abi’nin yukardaki lâfıdır, bunun yanıtı: Devlet utansın! Çünkü, Türkiye’de insan gibi yaşamak isteyenleri ortaçağa mahkum etmek cesaretini şeriatçı çevrelere Devlet verdi.

1) Önce, dine inanmış insanların kendi aralarında yapmak istedikleri  ibadetleri, masum hu çekmeleri vb. basarak, dağıtarak, onları taciz ederek onlarda hınç birikimi yarattı, ayrıca onlara kötü örnek oldu.

2) Arkasından, 1950’den sonra genel oy gelince, kitlelere yağ çekmeye başladı  (“Siz isterseniz Hilâfeti bile getirirsiniz”), tarikat şeyhlerine yüz sürerek onları şımarttı.

3) Arkasından, kendine güveni olmayan utanılası bir burjuvazinin desteğiyle, şeriatçılara “Komünizmle Mücadele Dernekleri” kurdurarak onlara modern örgütlenmeyi öğretti.

4) Özellikle 12 Eylül gibi kıyamet günlerinde bir yandan başörtüsünü yasaklamak gibi saçmalıklar yaparak başörtüsü takanları meşrulaştırır, militanlaştırır ve çoğaltırken, bir yandan da din kurumunu bir “toplumsal tutkal” saydı. “Din ve Ahlak” adı altında, İslamiyet dersini gayrı müslimler dahil, bütün öğrencilere anayasayla zorunlu  kıldı (Büyük Ressam Kenan Evren! “Allahüazimüşşan” ne demiştir, bi daha  oku bakiim!). Şeriatçıların, başta Milli Eğitim olmak üzere devlet içinde rahatça örgütlenmelerine ve kurumlaşmalarına izin verdi.

5) Sonra da, bu örgütlenenler Cuma’dan topluca çıkıp Taksim meydanlarında   gündüz gözüyle adam kestikleri  zaman, otel binalarında 37 kişiyi  diri diri yaktıkları zaman Devlet kılını kıpırdatmadı. Kitap yazanları derhal içeri atan Devlet, Kanlı Pazar dosyasını rafa kaldırdı. Otelde adam yakma olayında tutuklananları iki celse sonra salıverdi. Baş sanık olan sakallıyı ise “bulamıyor”. Ama, katliamın suçunu Aziz Nesin’e bulmayı biliyor.

6) Bu “Kemalist” devlet değil mi, bugün “sıkmabaş”, “dinci” diye aşağılayarak baktığımız gençlerimizi  kurda kuşa resmen yem  eden?  Kasabalardan sökülüp gelen üstü başı dökük, şaşkın üniversite adayları daha otogarlarda tarikatçılar tarafından sıcak yurtlara götürülüp, başını örtme ve namaz kılma karşılığında parasız barındırılıyor. Bu devlet değil mi, Halit Narin tipinden beyefendileri kurtarmak için  her yıl serpiştirdiği trilyonların  binde birini bu gençlerden esirgeyen?

7)  Bu devlet, bugün de,  din kurumunu ve şeriatçıları Kürt sorununda “kullanmak” için güçlendiriyor. PKK’ye karşı Hizbullah’ı “örgütlüyor” ve tabii yüzüne gözüne bulaştırıyor. Doğulu öğrencilerim anlattı, oralarda yalnızca iki gazete satılabiliyor: Türkiye ve Zaman. Ankara’da ise Başbakan ve Cumhurbaşkanı, hangimiz daha çok “dindar” demeç vereceğiz diye birbirlerini yiyorlar. Ama, sanmayın ki “dindarlar” bu demeçleri “yiyorlar”. Sadece, enfes kullanıyorlar. Helâl olsun. Kullandıran utansın!

Evet,  sadede gelelim. Ne olacak? Bu durum hızlanarak nereye kadar gidecek? Devleti arkasına alan şeriatçılar, bireysel özgürlükleri nereye kadar tehdit edip, hangi noktada kullanılamaz kılacaklar? Belki de en kötüsü, bu noktaya gelinmemesi için kaçımızı  “zinde kuvvetler”in gelmesini ummak gafletine kadar götürecekler?

Evet, artık yeni bir Toplumsal Sözleşme yapılması gerekiyor. Yama falan değil, yepyeni bir anayasa. Bu kesin.

Ama bu ortamda bunu kime anlatacaksın? Bir kere, Cuma’nın kılınması için öğle tatilini uzatmaya ben hazırım ama, Sivas katliamını yapan veya en azından mazur gören karşımdakinin bu kafayla bundan sonra atacağı adım, cuma gününü resmi tatil yapmak ve beni de zorla namaza götürmek olacak. Bu durumda ben ona bu olanağı  nasıl vereyim?

Ayrıca, Şiddet’in çok yönlü olarak kurallaştığı ve kurumlaştığı bu ortamda Devlet’e, PKK’ye, Şeriatçılara, hangi tarafa ve nasıl anlatacaksın ki,  bundan kurtulmanın tek çaresi şiddet’i derhal  durdurup, Yeni Toplumsal Sözleşme’ye götürecek sınırsız tartışmayı derhal başlatmaktır?

Bilemiyorum.

Bilebildiğim tek şey, yeni çıkacak Terörle Mücadele Yasası’yla, bu devletin, en önce şiddet kullanmayanları ve şiddete karşı çıkan demokrat kişileri okkanın altına  göndermekte olduğudur.

Haa, Devlet, eğer şiddet’i çok yönlü olarak ortadan kaldırmayacak ve önlemeyecekse, bu gidişle devletin başına,  (üstelik, devletin sadece “bir kısmının” başına) “İslam” sözcüğü eklenecek. Bir de bunu biliyorum.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı