Apo’nun Türkiye’ye iade edilmesini hiç istememiştim; yakalandı ve getirildi.
İstememiştim, çünkü:
1) Halkın ve medyanın ne yapacağına güvenemiyordum: Hele seçim zamanı, bir toplumsal histeria’nın boşalmasından korkuyordum.
2) Devletin ne yapacağına güvenemiyordum: Yakalarsa idam edip adamı evliya yapmasından korkuyordum.
3) En fenası: PKK’nin dağılmasıyla birlikte Kürt Sorununun da bittiği sanılacak, zafer çığlıkları atılacak, eski han eski hamam olacak diye korkuyordum.
* * * * * *
Türkiye büyük başarı kazandı, bu kesin. Ama, size TV’den bikaç görüntü hatırlatayım, ne dediğimi anlayın:
Bir: Kızılay meydanında ağzına mikrofon dayanan her vatandaşımız aynı plağı koyuyor: “Çok mutluyuz; bize versinler hemen parçalayalım!”
İki: Daha ilk gün, yaşlıbaşlı iki Hollandalı avukat, “hukukçu değil, terörist destekçisi” oldukları gerekçesiyle Atatürk havaalanından geri postalandı.
Üç: Cumhurbaşkanı Demirel, şu sıralarda durup durup attığı sloganlara bir yenisini ekledi: “Hiç kimsenin bağımsız Türk yargısına müdahale hakkı yoktur!”
Dört: Medyaya dağıtılan Apo film ve fotoları bana 1960’ta Yassıada’dan dağıtılanları anımsatıyor, ürperdim.
* * * * * *
Ama madem yakalandı ve getirildi, sayaç yazmaya başladı, o zaman biz de yazalım.
Cumhuriyet tarihinde hiç, ama hiç görülmemiş bir an yaşıyoruz.
Çok ciddiyim: Öyle bir durum ki, devlet bu fırsatı bir yönde kullanırsa Türkiye âbâd, öbür yönde kullanırsa harâp olacak.
* * * * * *
Büyük taktik başarının stratejik bozguna dönüşmemesi için şunlar devlet tarafından derhal engellemeli:
1) PKK’nin şu anda yapmakta olduğu akılsızlığın (şiddet gösterileri) hem Türkiye’deki, hem de Avrupa’daki Türk kitleler tarafından tekrarlanması.
2) Medyanın halkı tahrik edecek programları. (RTÜK ilk defa bir işe yarasın).
3) TV kameraları önüne uzatılıveren kurt işaretlerinin habercisi olduğu, siyasal partilerin duygu sömürüleri.
4) Duruşmanın saydamlığı umuduna kuşku düşürecek her türlü demeç yada eylem.
* * * * * *
Devlet şunları derhal yapmalı:
1) İdam cezasını kaldırmak.
Çünkü Apo asılırsa hem evliyalaşır, hem Kürt milliyetçiliği çok güçlenir, hem dış dünya bizi tefe kor.
2) DGM’leri sivilleştirmek.
Yoksa, verilecek kararın inandırıcılığı ve saygınlığı sıfır olur.
3) Silahını bırakan PKK’liye af.
Çünkü bu insanların çarşıda pazarda bireysel teröre başvurmamaları için, tünelin ucunda bir ışık görmeleri gerek. Galiba devlet hiç olmazsa bunu anladı, ama TBMM’yi bile toplayamadı!
* * * * * *
Devlet şu ikiz önlemleri derhal hazırlamalı:
1) Çok ciddi (şimdiye kadar tam 8 tane hazırlandı!) bir güneydoğu ekonomik paketi.
Çünkü Kürt milliyetçiliği havuzunu besleyen iki ırmaktan biri, doğudaki fukaralık.
2) Farklı tüm kültürel kimliklerin artık kesinlikle ifade edilebileceği güvencesi.
Buna kendi dilinde vakıf ve özel radyo-TV kurmak, paydostan sonra okulda kendi dilini öğrenebilmek mutlaka dahil olmalı (bu dil meselesinden niye korkmamak gerektiğini kırk kere yazdım; artık yazmıyorum).
Çünkü havuzu besleyen diğer ırmak, Kürt kimliği üzerine yapılan anlamsız baskı.
Tekrardan bıkmamak lazım: Bu ikiz önlemler birbirinden ayrılırsa Kürt milliyetçiliği daha da güçlenir. İkisi aynı anda ilan edilmek ve uygulanmak zorundadır.
* * * * * *
PKK’nin çıktığı 1984’ten önce Kürt Sorunu yok muydu?
1937-38’de Tunceli Harekâtı başarıyla bittiğinde ve Seyit Rıza idam edildiğinde Kürt milliyetçiliği tarihe gömülmüştü.
Bir de bugünden dönüp bakınız 1938’e.
Üstelik, 1938’de silah patlatanlar gerçekten bir avuç “eşkıya” idi. Dış dünyada da “Kürt davası”nın esamisi dahi yoktu.
Onun için, Kürt Sorunu 1999’dan sonra da olacak.
Bütün gazeteciler aynı şeyi soruyor: “PKK bitti mi?”
“PKK, evet! Kürt Sorunu, hayır!”
PKK bitti; onun küllerinden RKK-SKK-ŞKK-TKK-UKK, say sayabildiğine, mutlaka fışkıracak.
Çünkü yukarıda bahsettiğim iki ırmak tarafından durmadan sulanıyor…
Ey devlet, sen kimsen, şu tarihî anda Türkiye’yi yıkacak mısın, yapacak mısın, şimdi göster işte!
Kürtleri de, Türkiye’yi de, dış dünyanın oyuncağı olmaktan kurtar!