Dünyanın iki süperdevletinden birinin eski başkanı Türkiye’den geçti.
Kimi, onu koskoca Sovyetler Birliğini dağıtan adam olarak, kimi faşizmin ajanı olarak, kimi de totaliter Sovyetlere demokrasiyi getiren kişi olarak gördü ve ona göre muamele etti. Şöyle yada böyle, Gorbaçov çok önemli adamdı. Konferans başına elli bin dolar aldığına göre, hâlâ da öyle.
Vaktiniz varsa, biraz Gorbi dinlemek ister misiniz?
İktidara Nisan 85’de geldi. Dördüncü ayına, Amerika’ya öneri götürdü: “Nükleer denemeleri durduralım!” ve “Avrupa’dan füze çekelim!” demeye başladı. Amerikalılar Sovyet liderinin böylesine alışık değildiler. Adını başladılar “Gorba-show” biçiminde yazmaya.
Gorbi’nin yaptığı şeyler, Reagan’ın Yıldız Savaşları karşısında pes dediğini gösterecek şeylerdi ama, bu onun çok ilginç ve çarpıcı olmasını engellemiyordu. Mayıs 87’de Varşova Paktının savunmaya dönüştüğünü söyledi ve sınırlarötesi denetimi kabul etti. Kasımda orta menzilli füze anlaşmasına soyundu. Mart 88’de Afganistan’dan çekildiğini ilan etti. Aralıkta sıra, D. Avrupa’dan elli bin asker çekmeye gelmişti.
İşte bu olay, D.Avrupa’da ertesi yıl patlayacak muazzam olayların bir numaralı nedeni oldu, çünkü Sovyetlerin burayı terkedecekleri izlenimini vererek bütün olayı başlattı. Gorbi bundan sonra aynı çizgide devam etti. “Dünyadaki tüm nükleer silahları yok edelim” dedi. Beş yüz bin asker terhis etti. Daha da önemlisi, “Ulusal sosyalizmlere sıcak bakacağız” deyip Brejnev Doktrininin çanını çaldı.
Ekim 89’da Macaristan üzerinden Batı’ya D.Almanların büyük göçü patladı. Zaten ertesi ay da Berlin Duvarı gümbürdedi. Aralıkta Saharov serbest bırakıldı. Gorbaçov Şubat 90’da, tümü NATO’ya dahil olacağı halde Tek Almanya’ya evet dedi. Mart ayında, toprak hariç, üretim araçlarında özel mülkiyet ve miras kabul edildi. Temmuzda İMF’ye başvuru yapıldı. Nisan 91’de Varşova Paktı feshedildi.
Gorbi Sovyetler Birliğini bu noktaya nasıl getirdi?
O getirmedi. Esas olarak sistemden gelen ve Brejnev’den beri kemikleşen krizler getirdi. Siyasal, yapısal ve konjonktürel krizler. Ve bişey daha.
Siyasal kriz en genel ve en büyüğüydü. Stalin’in başa geçtiğinden beri sistemin çıktıları (ülkeye uygulanan çözümler) sistemin girdilerinin (halkın gereksinmelerinin) yanıtı olmaktan çıkmıştı. Buna sebep, çoğulculuğun yokluğuydu. Sistemin kalbi olan “Demokratik merkeziyetçilik”in ilk kelimesi çoktandır düşmüştü. Artık sistem, bir avuç prostatlıdan ibaret yöneticilerin yarattığı “ara girdi”lerle çalışıyordu.
Yapısal kriz, “Yaygın Gelişme Modeli”nden bir türlü “Yoğun Büyüme Modeli”ne terfi edememekten çıktı. Devrimin başında işsizliği önlemek için uygulanan ilk model, artık bu sorun çözüldükten sonra yerini, ekonomik rasyonelliği temsil eden ikincisine bırakmış olmalıydı. Olamadı. Böylece de Sovyetler, Batı’ya yetişme şansını yitirdi.
Duruma, bir de konjonktürel kriz eklendi. Sovyetlerde eskiden beri zaman zaman ücretler malları aşar, talep fazlası olurdu. Mallar devletin olduğu için enflasyon falan olmaz, ama talep fazlası emilsin diye, Stalin insanların bankadaki birikimlerinin bir gecede bilmemkaçta birine indirilmesini emreder, iş hallolur, talep kısılır, “denge” sağlanırdı. Gorbaçov geldiğinde, böyle bir durum da vardı.
Aslında Gorbaçov 1985’te geldiğinde, bu üç krizin üçü de birbirine girmiş vaziyetteydi. On yıllık kötü birikim üstüste yığılarak Gorbi’nin kucağına kalmıştı. Gelip giden ihtiyar yöneticiler hiçbir şeye el sürmemişlerdi.
Gorbi, tıkanıklığı “Perestroyka” denilen yapı değişikliğiyle açmak istedi. Ama, arkasında ne parti, ne bişey vardı. Kamuoyundan destek almayı denedi ve bunu “Glasnost” denilen açıklık politikasıyla sağlamayı düşündü. Ekonomide yapı değişikliğini yapabilmek için ya Stalin gibi para operasyonuna gidecekti, ya da İMF’ye başvuracaktı. Birincisini paralar ülkeden kaçacağı için, halkı vuracak olan ikincisini de Glasnost’u ilan ettiği için yapamadı. Kıvrandı durdu. Kıvrandıkça da herhangi bişey yapmak daha zorlaştı.
Sadece bu kadar değil. Gorbaçov bu krizlerle karşı karşıyayken, yukarıda “ve bişey daha” dediğim şey, milliyetler sorunu patladı ki, İstanbul’daki demeçlerinde işte buna karşı hazırlıksız olduklarını itiraf ediyor.
Bugünkü dünyada adama “Paran kadar konuş” diyorlar. Ben de yerim kadar yazdım. Ne milliyetlerin çok ilginç “ayaklanma”larından örnek verebiliyorum, ne de dış etkenin olağanüstü etkisini ballandıra ballandıra anlatacak yerim var. Ama sanırım işin encamı belli oldu:
Sovyetleri Gorbi dağıtmadı. Yalnızca, olayları müthiş hızlandırdı. Tarihte kişinin rolü sınırlıdır ama, Gorbaçov örneğinde bunun tersi yaşandı. Önemli adamdı Gorbi. Siyasal yaşamının bittiğini sanmıyorum. Kendisi de sanmıyor ki, gezip bir yandan para biriktiriyor, bir yandan da kendini gündemde tutuyor.