Benim çocukluğumda, yani 1950’lerin başında, “Çifte Motorlu” tabir edilen bir rakkase hatun vardı, adı Nana. İzmir’e geldiğinde Fuar’daki Göl Gazinosu’nda sahneye çıkardı.
Adına bakmayın, Türk’tü, hemi de (Melih Gökçek, kulakların çınlasın), Müslüman. Bu lakabı, gene o sıralarda Türkiye’ye icrayı sanat etmek için gelip gitmiş bir yabancı rakkaseden almış, ama doğrusu, sapına kadar da haketmişti.
Bu hatun, babamızın kulağına gitmemek şartıyla abilerimden duyduğuma göre, sahneye çıkarken göğüslerinin ucuna (Tanrım! Göğüslerinin sadece ucu kapalıydı!), evet ucuna taktığı püskülleri öyle usturuplu biçimde sallıyordu ki, sağdaki memedeki sola, soldaki memedeki sağa doğru daire çiziyor, böylece Nana Hanım her ikisini de içe doğru aynı anda hareket ettirmiş oluyordu.
Bu da, cemi cümlenin teslim ettiği gibi, elhak, büyük marifetti !
Aradan en az kırk yıl geçince, tabii ki herşey gelişiyor. “Çifte Motorluluk” artık tek bir sanatçı kızımızın değil, tüm Türkiye’nin niteliği oldu. Yalnız, ufak bir farkla:
Artık Türkiye’de “Devlet”, ülkenin işlerini çevirebilmek için, birbirinden çok farklı iki motordan, pardon, “merci”den kuvvet ve fetva almak zorunda hissediyor kendini:
Diyanet ve Silahlı Kuvvetler !
Aslında ikincisinden eskiden beri alırdı da, şimdi Diyanet de girdi devreye, böylece “denge” sağlanmış oldu. Mübarek olsun, çok sağlam gidiştir, devam buyrulsun!
Bu iki merciden ikisinin de “yetki alanları” ayrı ayrı:
Diyanet, “halkımız”ın kabul etmekte güçlük çektiği gündelik konularda, kendisinden istenen yardımları sağolsun esirgemiyor:
Örneğin, tohumun evli ana babadan olması şartıyla tüp bebek işine “izin” veriyor.
Silahlı Kuvvetlerimiz ise, “Uçan Demokrat” cumhurbaşkanlarının ayak sürüdüğü demokrasi konularında, sağolsun, sivilleri rahatlatıyor:
On yıl içinde iki kez askerî darbe yemiş Demirel’in karşı çıktığı asgarînin asgarîsi bir demokratik değişikliğe, Terörle Mücadele Kanunu madde 8’in kaldırılmasına “Bölücülük propagandası ve övgüsü yapılmamak şartıyla, “izin” veriyor.
İnsanın aklı takılıyor: Bu ülkede devlet, örneğin sayın sivil cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetler’in fetvaları olmadan ülkenin demokrasisini çekip çeviremiyor mu?
Şeyhülislamlık’ın, pardon, Diyanet’in son “liberal” fetvası da birkaç gün önceki Kurban Bayramı vesilesiyle çıktı: Din İşleri Yüksek Kurulu, keserek kan akıtmak şartıyla, kurbanlıklara acı duymamaları için önceden elektroşok verilmesine “izin” verdi.
İnsanın gene aklı takılıyor: Bu ülkede devlet, örneğin bir Sağlık Bakanlığı, Diyanet’in fetvaları olmadan ülkenin sağlığını çekip çeviremiyor mu?
“Çifte Motorlu Nana” ile “Çifte Fetvalı Türkiye” arasında çok fark var:
1950’li yılların başında kendinden motorlu Nana Hanım’ın püsküllerini çevirişi, bir marifetti.
199O’lı yılların sonunda devletimizin, ülkeye demokrasi getirmek için Silahlık Kuvvetler’den fetva alışının akıllara seza olması biyana, gündelik yaşam konusunda Diyanet’den fetva alarak ülkenin işlerini çevirişi pek marifet değil.
Üstelik de, biraz korkutucu…