Baskın Oran

Besen’in namazı

Budapeşte gezimde gördüğüm, sosyalizm sonrası Macaristan’ı anlatacaktım bugün. Yine olmadı. Güncel bir konu çıktı.

Bu güncel konu, kadınların cenaze namazına başlamaları.

Büyük heyecan sardı. Bugüne kadar cenaze namazı kılmayan, hatta kabristanda mezarın başına yaklaşmayan kadınlar artık musalla taşının ve mezarın önünde saf bağlıyorlar.

Olayı nasıl yorumlayacağız?

Örneğin, Cumhuriyet’te çok güzel şeyler yazan dostum Oral (Çalışlar) şöyle bakıyor:

“[İslam’ın kaynaklarını günümüz koşullarına göre rötuşlayan] yeni akıma çağdaş kesimlerde son dönemde artan ilgi, yeni bir İslamcı dalganın haberini veriyor. Türkiye, bir anlamda yeniden ve başka bir şekilde İslamlaşıyor. [12 Eylül’ün İslam’ı kullanması gibi, şimdi de] Ilımlı İslam, dogmatik İslam’a karşı kullanılmak isteniyor. Çok tehlikeli ve sonu olmayan bir yol bu… Hiçbir gerici dalga, onun daha yumuşak yorumuyla engellenemez”.

Ben biraz farklı düşünüyorum ve böyle düşünmek için söyleyeceğim şeyler var.

Herşeyden önce, Besen var. Besen Soral.

Besen (benim Oran’da “enseye tokat” samimiyetinde komşum olmak gibi önemli bir niteliğin dışında) geçenlerde televizyon ve gazetelerde Demirel’in yanında cenaze namazına durmasıyla ünlenen hatun.

Besen, İstanbul Hukuk mezunu, Hazine avukatlığından emeklidir. Eşi Prof. Erdoğan Soral’ın pek hoşgörülü ve efendi bir zattır, Besen’e karışmaz, Besen de üç aylıklarını (yettiği kadarıyla) hemen Burberry’s eşarp yada çantaya (cenaze namazında kolundaki çantaya bkz.), bir de gezip tozmaya yatırır; karda-kışta dört parmak topuklu ayakkabılarını çekmeden ve saçını lepiska boyatmadan da gezmez. Çıngıraklıyı bi patlattı mı, camlar titreşir. Yine enseye tokat arkadaşım olan annesi Talât Hanım da (88) hukuklu olup, ayda bir saçını ve manikürünü-pedikürünü yaptırmadan insan içine çıkmayan bir hanımefendidir.

Diğer yandan Besen, yüzünü hiç görmediği öğrencilere her ay muntazaman burs katkısı yapar. Camının önünden geçerseniz, yapıştırılmış iki resim görürsünüz: Atatürk ve Uğur Mumcu. Zaten Maliye’ye, “solcu öğrenciler lehinde mütalaa verip durmak” nedeniyle zamanın “ülkücü” rektörü Şakir Akça zamanında istifaya zorlandığı Gazi Üniversitesinden geçmiştir.

Besen, tek ve ayrıksı örnek olmaktan uzak. Dikkatli bakın. Cenaze namazı kılanların sıkmabaşlar değil, “eksik eşarplar” olduğunu göreceksiniz. Bu kadınların İslam’la ilişkisi Ramazanda (o da, aslında “zayıflamak” için) bikaç gün oruç tutmakla sınırlı. Yani, tam, Oral’ın sözünü ettiği Anadolu İslamı.

Bu kadınların cenaze namazına durmalarının, dogmatik İslam’a karşı ılımlı İslam’la bir ilgisi yok. Üç şeyle ilgisi var:

1) Kadına baskıya tepki,

2) RP İslamcılığına tepki,

3) Herşeye, bozuk düzene tepki. Bu üçüncüyü daha dün Besen bizzat telaffuz etti.

  1. yüzyılda ortaya atılan bir ideoloji, 21. yüzyılda da değişmemek için ayak diriyor. Direrken de en çok kadınları eziyor.

Sorgulama da zaten oradan, kadınlardan başladı.

Bu sorgulama denen olay, ucu açık acayip bir olay. Sömürü ortamında bi sardı mı, artık durmaz. Bugün mezarlığa alınmamayı, yarın dört karı almayı, öbür gün Peygamber’in Hatice’den sonraki seks hayatını sorgular, oradan da…

Bakın, 1974’te yazdığım doktora tezimden örnek vereyim: Portekizlilerin, Protestan papazları kendi sömürgelerinden kovmaları boşuna değildi. Zamanın bir Angola gazetesi şöyle yazmıştı: “Bir insana İncil’i serbestçe yorumlayabileceğini söylemek, ona gereksiz bir özerkliği ima etmek ve onu isyancı yapmaktır. Protestan olan bir Yerli, zaten uygarlık getirici halklara [sömürgecilere] karşıt eğilimli bir insan, hatta aktif bir ajandır”. (“Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği”, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1997, s.134)

İslam’da çok geç kalmış bir “Protestan” protestonun, laikliği de ilk başlatmış olan Türkiye’de başlamakta olduğunu düşünebilir miyiz?

Bunun kaynağı, her zamankinin aksine, dini kendi amaçları için kullanmaya çalışan -ve beceremeyen- Dövlet değil. Okumuş küçük burjuva kadınları ve onların spontane tepkisi. Bu yazının 3. paragrafındaki kimi yerleri hafifçe düzelterek okursanız, “cenaze namazı kıldırılmayan” ve “mezara yaklaştırılmayan” kadınlar. Bu akımı destekleyen bir tane RP’li sıkmabaş gördünüz mü ilaç için? Büyük olasılıkla da göremeyeceksiniz. (Tabii, olayın devamı da başlangıcı kadar önemli. Bakalım, erkeklerden ayrı saf tutmaya baş eğecekler mi).

Teşvik edenler, faşist cuntacılar değil, imam-hatiplerin kapatılmasına destek veren laik din adamları.

Besen’le dalga geçiyorum:

“Kız! Kadın selamı erkekler gibi eller kulağa kaldırılarak verilmez!” diyorum.

“Ben anlamam kardeşim! İmam namazdan önce bal gibi öyle tarif etti! Git ona söyle!” diyor bağıra çağıra.

Kadınlar bişeye sardılar mı, o şeyin aynen dayanamayacağını şu kadar yıldır artık biliyorum.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı