Baskın Oran

AKP: Türkiye’yi ya batıracak, ya çıkaracak

Türkiye ve AKP çok tarihsel anlar yaşıyor. Çok sayıda vahim olay birleşti:

1) Şemdinli: Medya çılgın gibi yazıyor, yetişemiyor. Bir tek “dumanı tüten tabanca”nın (“smoking gun”) eksik olduğunda herkes hemfikir. Necmettin Hoca haklıymış: Susurluk bunun yanında gerçekten fasa-fiso kalıyor.

Org. Büyükanıt ve Org. Fevzi Türkeri, daha olayın ilk günü hiçbir araştırma yapılmamışken savunma içgüdülerini konuşturuyorlar. Biri “Ben bu astsubayı tanırım, suç işleyecek biri olduğunu sanmıyorum”, diğeri de “Bu lokal bir olaydır” diyor. 1 numaralı sanığa hemen avukat bulunuyor, askerî helikopterle sevk ediliyor.

Son derece nadir bulunur bir demokrat genelkurmay başkanıyla ve ilk defa milliyetçi atgözlüğü takmamış bir hükümetle bu kombine belayı çözdük, çözdük; yoksa geçmiş olsun. Zaten, “birileri” bunu bildikleri için ölümüne direnecekler; hazırlıklı olun.

İktidara geldiğinden beri AKP ilk defa çok büyük fırsat yakaladı: Olağanüstü yetkilerle donatılmış bir Meclis Araştırma Komisyonu kurarsa, iktidara adını kazır. Kur(a)mazsa, bütün sorumluluk onun başına kalır. Bu kadar basit.

AKP’nin dağılması önemli değil, bu ülke bir daha toparlanamayabilir: Kürtler bu kadar açık bir rezaletin ikinci defa örtbas edilmesini hazmedemeyebilir, PKK büyük fırsat yakalar, bu ülkede Kürt Sorunu bir daha dizginlenemeyebilir. Bu kadar vahim.

2) Van Üniversitesi: İntihar gibi en uç bir olayın ardından, sanığı beş aydır mahkemeye çıkartmayan savcı kendisine bağlı olduğu halde sessiz kalan Adalet Bakanı C. Çiçek şöyle dedi: “Kişi intihar etmeye karar verdiyse yatağın nevresiminden, battaniyenin kenar parçasından bu yola gidebilmektedir” (Hürriyet, 15 Kasım).

AKP burada YÖK’le inatlaşacağım diye taraf olmayı bırakmazsa başını belaya sokar. Baş derken aklıma geldi, bence partililer seccadeden baş kaldırmasınlar ve Rektör Yücel Aşkın’ın da gitmemesi için günde beş kez dua etsinler.

Bir de, böyle durumlarda kimlerle iş gördüklerini bir düşünsünler. Bu günleri idrak etmek için tam dokuz yıl beklediğini söyleyen muhbir Ziraat profesörü Nurhan Akyüz’ün, günahtır diye şarap dersini okutmadığı (Hürriyet, 11 Kasım) ortaya çıktı. Böyle insanların ipine güvenip, cumhurbaşkanından tut bütün ulemayı karşısına almak acaba ne kadar akıllıca?

3) AİHM-Türban: AKP burada kesinlikle haklı. Hiç lâmı-cimi yok: Divan’ın kararı çok yanlış ve çok tehlikeli. Yanlış, çünkü bu ülkede temel haklar ancak yasayla sınırlanabilir ve türbanı yasaklayan yasa yok; yönetmelikle ve mahkeme yorumlarıyla yasaklama olmaz. Ayrıca, kamu kurumlarında HİZMET VEREN kişi böyle simgeler takamaz, ama HİZMET ALAN istediğini takar/çıkarır. Yoksa, bugünkü mantıkla, PTT’den pul almaya giden kadına da karışmaya kalkarsın. Üstelik, hiçbir Batı ülkesinde üniversitelinin başına bilmemnesine karışılmazken “Türkiye’nin özel koşulları” demesi, Divan’ın Türkiye için “2. sınıf insan hakları” uyguladığını gösteriyor.

Tehlikeli, çünkü bundan sonra saflar daha kemikleşecek. Baksanıza, “Artık konu kapandı!”lar başladı. Hiç öyle bir şey yok. Milliyet’te (15 Kasım) Taha Akyol’un başlığı bu açıdan çok anlamlı: “Türban’da İçtihat Kapısı Kapandı mı?” Bu terim, İmam Gazali’den beri, “dinde yeni çözüm getirilemez” anlamında kullanılır. Kemalizm laik bir din gibi hareket ederse, din muamelesi görmesi kaçınılmazdır.

Şimdi AKP’ye çok önemli bir görev düşüyor: “Kamu görevlileri örtmesin” diyen (Hürriyet, 14 Kasım) B. Arınç’ın bu çok anlamlı önerisine sarılmak. AKP bunu işlerse, karşısındakiler oturup düşünür. “Öğrenciler örtsün” demeye biraz zor devam eder. Bu saçmalık artık biter.

4) Azınlık Raporuna dava: Neredeyse on aydır savcı karar veremiyordu. Çünkü “yukarısı bıyık, aşağısı sakal”dı. Takipsizlik verse Rapor’u aklayacak, dava açsa hiçbir dala tutunamayacaktı.

Şimdi, acaba niye dava açtı? İlerleme Raporunun çıkmasını beklediği kesin de, daha başka? Adalet Bakanı C. Çiçek bu Rapor çıkar çıkmaz “Entel zırva”, “Entel fitne” ve “Türkiye’nin ek yerine jilet attılar” diye ses vermişti, ondan mı? Acaba AKP, Çiçek’in bütün bu eylemlerinin doğrudan Hükümet’in siciline yazıldığının farkında mı?

Bu mesele AB sürecini baltalama çabalarının mümtaz parçası. Ama savcının iddianamesi öyle bir hüzünler bütünü ve mahkemede öyle bir savunmayla karşılaşacak ki, sayın savcı “Bu davayı açmasaydım daha iyi olurdu” diyebilir.

Olaylar, on ay önce Rapor’da yazdıklarımızı tescile doğru gidiyor. Baksanıza Şemdinli’deki koca pankarta, perperişan durumda insanlar bile ne yazdılar: “Avrupalıyız, Türkiyeliyiz, Kürdüz”. Bir memlekette toplumsal ahengin bundan daha güzel ifade edildiğini içinizde hiç duymuş olanınız var mı?

 

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı