Baskın Oran

Zılgıt…

Siz şimdi tatilde dalga geçiyorsunuzdur. Gazete okumuyorsunuzdur. Ben yardımcı olayım. (Hah, gazete okumuyorsunuzdur da Aydınlık okuyorsunuzdur, di mi canım? Neyse. Hani, o belden aşağı -ve enfes- fıkrada dediği gibi, “Ben insanlığımı yapayım da…”)

Son günlerin en ilginç haber başlığı  Cumhuriyet’teydi (31 Temmuz):

“DGM Savcısı: Zılgıt Terör Suçudur.”

Onca zamandır tekzip edilmeyen, demek ki doğru olan haber ise şöyleydi:

“Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Talat Şalk, mahkemede, ‘zılgıt çeken ve zafer işareti yapan’ sanıkların, ‘bölücülük propagandası’ yaptıkları gerekçesiyle 5 ilâ 15 yıl arasında ağır hapis cezasına çarptırılmalarını istedi.”

Öyle, ağzıyla gürültü yapmak yada iki parmağını V biçiminde havaya kaldırmakla ülkemiz bölünmeye bir adım daha yaklaşıyorsa, Türkiye’nin hepten bitip tükenmiş olduğunu kabul etmek gerekir ki, vatansever olduğuna  kuşku bulunmayan bir DGM savcısının Türkiye hakkında böyle fikirler beslemesi mümkün değildir.

Olsa olsa, “zılgıt geçmek yada çekmek”, Türkçede azarlamak anlamında kullanıldığından, Sayın Şalk sanıkların kendisini bu yolla azarlamak (estafurullah!) istedikleri kanısına varmıştır ki, sinirlerine yenilmiş, 15 yıl ceza istemiştir.

Oysa, Sayın Şalk’ı rahatlatmak için söylemiyorum ama, sanıkların böyle bir amacının olması da mümkün değildir.

Mümkün değildir, çünkü, dilin ağızda titreştirilmesi sonucu çıkartılan, Güneydoğu’ya özgü bu tiz ses  (ki “Zılgıt” sözcüğü Arapçadır, Kürtçesi “Tilili”dir ve zaten bunun son iki hecesinin birbiri ardına hızla tekrarlanmasıyla elde edilir) yörede sevinç ifade etmek için özellikle düğünlerde kullanılır. Azarlama, kınama yada üzüntü değil, yalnızca sevinç belirtir. Hatta, Yılmaz Odabaşı’nın bir şiirinin adı da, “Ölüme de Tilili”dir.

Nitekim, üç yıldır üzerinde çalıştığım “Türkiye’de Kürt Milliyetçiliği” konusunda güvendiğim iki değerli uzmandan biri olan  ve bana “Tilili” hakkında bildiklerimi öğreten Mehmet Bedri Gültekin (diğeri, kitap yayınladığı için mahkum edilen ve Almanya’ya gönüllü sürgüne gitmek zorunda bırakılan Türkolog Mehmet Bayrak’tır), 1975’de İncirlik üssüne karşı yaptıkları 10.000 kişilik yürüyüşte, Arap kadınlarının yol kenarına gelip kendilerini desteklemek için “Tilili” çektiklerini anlatmaktadır. Gene nitekim,  bugün Kürt Sorunu açısından en geride kalmış politikacılardan olan B. Ecevit’in, o şanlı “Karaoğlan”lık dönemlerinde Güneydoğu’da kadınların “Tilili”siyle karşılanıp kutsandığını kim unutmuştur?

Demek ki, “Tilili” çekmek ne bir terör suçudur, ne de Sayın Şalk’a hakarettir.

İki şeydir:

1) Sanık yakınlarının sanıklara moral vermeleri.

2) Devlet Güvenlik Mahkemelerinin özelde, Türkiye Cumhuriyetinin de genelde, Kürt milliyetçiliğini mümkün olduğunca güçlendirmek ve kitlelere mal etmek için yaptıkları bunca zincirleme hatayı, kimi Kürt milliyetçilerinin sevinçle karşılaması.

Her bildiğimden şüphe ediyorum. Ama şundan etmiyorum:

PKK’yi yada Kürt milliyetçiliğinin herhangibir ifadesini tüm Türkiye nazarında yüceltmek için, “Tilili”yi terör suçu ilan etmekten daha “ileri” bir  yöntem zor akla gelir..

Acaba, Sayın Şalk (ve onun gibi davranan nice “devlet büyüğümüz”) “İdeolojinin olumsuz işlevi” diye bir kavram duymadılar mı? Özellikle insanların durumunun kötüleştiği dönemlerde (“güvenlik gerekçesi”yle köyleri yakılan binlerce kişi, çadırlarda battaniyesiz yaşıyor), yönetimin  durmadan tekrarladığı sloganların, tam ters yönde ideolojilere yönelişi hızlandırdığını hocaları onlara hiç mi öğretmedi?

Hadi, öğretmedi. Peki, ben küçükken her küçük gibi, ikide birde “Kurt geliyor!” diye bağıran küçük çobanın öyküsünü okumuştum. O çocuk öyküsünü de mi okumadılar?

Hadi, “devlet büyüğü” olunca unuttular. Sağduyuyla da mı görmüyorlar bu tür davranışlarla terör’ü korkulacak bir konu olmaktan çıkardıklarını? Karşılığında, devlet’i gülünç hale düşürdüklerini?

Valla, ben Kürt milliyetçisi olsam, asıl “Tilili”yi, Tilili’nin terör suçu ilan edilmesi olayı üzerine çekerdim!

Not:

1) Geçen haftaki yazımda, “Sadık Ahmet” başlığı yazı arasında kaynamış gitmiş.

2) Sabah’ta Hıncal Uluç, bu hafta Mülkiyeli kardeşinden gene bir alıntı   yapmış. Hani, ne demiş şair: “Param yok ki karım olsun / Her gece şeytan giriyor rüyama / Sağolsun.” Hıncal Abem,  sağolasın!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı