Baskın Oran

“Yeni cumhurbaşkanımız” nasıl biri?

Hayırlı olsun, galiba yeni cumhurbaşkanımız seçildi. Ama, nasıl oldu da hem iktidar hem muhalefet aynı ad üzerinde anlaştı?

Bir kere, Sezer Anayasa Mahkemesinde tamamen siyaset dışı bir izlenim verdi. Hele, Yekta G. Özden’den sonra. Tüm liderler, ötekinin adamı seçiliverecek diye tir tir titriyorlardı.

İkincisi, ihtirastan uzak birine benziyor. Hele, Demirel’den sonra. Zaten, bugünkü cumhurbaşkanlığı yetkilerinin parlamenter rejim için fazla olduğunu söyledi

Üçüncüsü, pür hukuk adamı gözüküyor. Düzene kesinlikle karşı değil, ama Yüksek Askerî Şura kararları dahil herseyin yargı denetiminde olmasını istiyor. Öyle bir kaygan zemindeyiz ki, hukuk her an herkese lazım olabilir!

İsterseniz, Sezer’in daha ayrıntılı bir röntgenini çekelim. 26 Nisan 1999 konuşmasını sistematize edersek, şunları söyledi:

1) Düşünceyi açıklama özgürlüğü, demokrasinin kaynağı ve temelidir.

2) Önemli olan düşüncenin konusu değil, yöneldiği amaçtır. Yasaya aykırı eylemlere çağrı niteliğindeki düşünce açıklamaları cezalandırılmalıdır; ama açıkça eyleme ve suç işlemeye tahrik niteliği taşımayan düşünce açıklamaları sınırlandırılamaz.

3) Gerek 82 Anayasasında gerekse kimi yasalarda [1] bu yukarıda söylenenlere çok aykırı hükümler vardır. Ama, bunların büyük bölümü 12 Eylül yasaları olduğundan, Anayasanın geçici 15/3 maddesi gereği dokunulmazlığa sahiptir; Anayasa Mahkemesine götürülememektedir.

4) Avrupa İnsan Hakları Divanının yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkede, anayasa ve yasaların, bugün uygarlık düzeyi göstergesi kabul edilen insan hakları hukuku verilerine uydurulması şarttır.

* * *

Bunlar çok çağdaş fikirler, ama muhafazakâr politikacıların açıkça reddedebileceği şeyler değil. Hele, Batı’nın fena halde bastırdığı bir ortamda.

Geçen gün, derse gittiğim kamu kuruluşlarından birinde birisi kalktı, uluslararası insan haklarını “süzgeçten geçirerek” almamız gerektiğini söyledi. “Nasıl yani?” dedim, “Toplumda kabul görmeyen şeyleri almamalıyız ” dedi [2].

Şimdi, parti liderlerinin bu “süzgeç teorisi”ne yatmadıkları, “Derin Devlet”in de en azından bu aşamada etkili olamadığı anlaşılıyor. Sezer’in tarafsız ve sakin kişiliğinin yanı sıra, seçilmesinin bir de bu yönü var ve işte asıl bu gelişmedir ki gerçekten umut verici.

Görünen odur ki, bir süredir özellikle Prof. Bülent Tanör’ün ısrarla dile getirdiği, büyük burjuvazinin de Batı dünyasına kabul edilmek için artık şart görerek desteklediği eğilim kuvvet kazanıyor: Anayasayı demokratikleştirmek, ama hiç olmazsa anayasa değişikliği yapmanın önkoşul olmadığı durumlarda birtakım yasaları değiştirmek yoluyla eylem ve düşünceyi birbirinden ayırmak. Böylece düşünce özgürlüğünü cezadan kurtarmak ve demokratikleşmenin önündeki tıkacı (“bloc mental“) açmak.

Bu eğilimin gelişmesi, Türkiye’de en önemli 2 sorunda uzlaşma yolunu açabilir:

1) Cumhuriyetçilik-Demokrasi kavgası denilen sorun, yani İslamcılık sorunu. İslamcılığı fikir olarak savunana dokunmazsın; ama İslamcılık yapan partiyi kapatır, kadın-erkek ayrı otobüs koyan belediye başkanını da derhal görevden alırsın. Hem cumhuriyet kurtulur, hem de demokrasi. Üstelik, İslamcılar zayıflar çünkü tutamakları çok azalır.

2) Kürt sorunu. Kürt kimliğini, vakfını, dilini [3], hatta ayrılmayı fikir olarak savunana dokunmazsın, ama ayrılıkçı partiyi kapatırsın. Hem Kürt vatandaş kurtulur, hem de devletin bütünlüğü. Üstelik, ayrılıkçılar zayıflar çünkü tutamakları çok azalır.

Tabii, iş bu kadar basit değil. Çünkü, herşey gibi ve herşeyden daha fazla, demokrasi de bir pakettir. Bir açılmaya başladı mı, bugün mevcut durumdan vurgun vuran herkesin işleri bozulmaya başlar. Onun içindir ki demokrasi ve insan hakları yönünde en ufak bir reform yapılmaya kalkılsa, hemen “Laiklik elden gidiyor, ülke parçalanıyor” naraları patlak verir. Dahası, çok iyi niyetli olan ama maalesef çok iyi zekâlı olmayan kimi dostlardan da çığlıklar yükselmeye başlar.

Başlasın. Kolay olacağını söylemedik. Sadece, Sezer’in stilindeki birinin cumhurbaşkanı seçilmesi, artık sırf dayatmayla iş yapılamayacağı anlaşılan bu ortamda işlerin eskisi kadar fena olmadığına işarettir, dedik. Hepsi bu; ama az şey de değil hani.

 

***

***

 

[1] Sezer bunları sayıyor da: Dernekler Kanunu, YÖK K., Siyasi Partiler K., Sendikalar K., Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt K., Devlet Güvenlik Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında K., Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri K., Sıkıyönetim K., Basın K., Terörle Mücadele K., Türk Ceza K.

[2] Yeri değil; uzatmak istemiyorum ama, ben bu arkadaşa tekrar sormak zorunda kaldım: “1926’dan önce toplumda kabul gören miras paylaştırma biçimi kız evlada 1, erkek evlada 2 pay veriyordu. Galiba, M. Kemal sizin süzgeç fikrinizi dikkate almamış oluyor?”

[3] Sezer, Nisan 99 konuşmasında “belli bir dilin yasaklanmasına” da karşı çıkmıştır.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı