Tarihte çok saçmalık gördük ama, siz bu yazıyı okurken, dünyanın en güçlü ülkesi ABD’nin, dünyanın en gariban ülkesine açmış olabileceği savaş bütün hepsine tüy dikecek.
İzmir’deki abimle konuşuyorum, o bölgede görev yaptı, şöyle diyor: “Şimdi Amerika orayı bombalayıp taşı toprağı ufalayacak, sonra, daha bombalama bitmeden Afganlar çıkıp şarapnel parçalarını toplamaya başlayacaklar ve hurdacıya satacaklar”.
Ortada kanıtlanmış fail yok. Ortada düşman yok. Ortada Irak gibi bombalanabilecek bir varlığı (fabrika, rafineri, köprü, vb.) olan bir devlet bile yok. Hurda toplayacak garibanlardan gayri.
Peki ne var, ilk defa bu kadar çaresiz bir ABD var. O kadar çaresiz ki, allahın cahil cühelası Taliban kalkıyor, “Kanıt gösterin, verelim” gibi ilk defa çok medeni bir söz söylüyor, aldığı cevap içler acısı: “Pazarlık yok!”. Doğrusu, bu kadarı aklıma gelmezdi.
Ne vuracak yer ve adam var, ne de vurmanın petrol veya stratejik konum türünden bir mantığı. Ama ABD vuracak.
Neden vuracak, çünkü 1991 Körfez Savaşından beri üst üste koymaya çalıştığı “Müdahale Hukuku” taşlarının en önemlisi olacak bu. Dünyada rakipsiz kalmış olmanın getirdiği taşkınlığı artık tescil ettirmek istiyor. 7000 bîgünah Amerikalıyı canından eden 11 Eylül felaketi bu açıdan paha biçilmez bir fırsat. Bu şok devam ederken yapamazsa, B.Avrupa’dan çatlak seslerin çıkmaya başladığı bir ortamda bundan sonra hiç yapamayabilir.
Üstelik, Başkan da alabildiğine “müsait”. Kızlarının alkolizmiyle başı dertte olan, konuştukça kırdığı potlar külliyat yaratmaya doğru giden, oylar kırk defa sayıldıktan sonra çok tartışmalı biçimde seçilebilmiş bir Bush, seçmenlerine kararlı gözüküp onların içini soğutmak zorunda.
Bu arada, şenlik başlayana kadar, Amerikalı seçmen kendi çapında iç soğutma önlemleriyle idare ediyor şimdilik. Nitekim, bizim oğlanın internetten bulup gönderdiği ABD kaynaklı bir fotomontajda bir solucan kadar çıplak bir Bin Ladin, öne doğru eğilmiş, çok affedersiniz, makatına Empire State Building duhul edilmekte. Ama, bugünkü (26 Çarşamba) gazetelerde Amerikalı değerli sosyal psikologların bilimsel bir yorumu bu sanat eseriyle çelişkiye düşerek, gerçek durumun 180 derece ters olduğunu ima etti: Meğer, Bin Ladin’in teröristliği, aşırı cinsel gücünün taşmasından geliyormuş…
Yalnız, Amerikan seçmeninin içi soğutulurken, dünya fazlasıyla ısınabilir ve bu ısınma da ABD’nin çıkarlarına çok uygun olmayabilir. Rusya, fırsattan yararlanarak Çeçenlere ültimatom verdi. Orada kimyasal silah kullanacağı, Afganistan’a kuzeyden gireceği, ayrıca Orta Asya’ya tekrar yerleşeceği söyleniyor. Sanki K.Iraklı Kürtler ABD’nin eline bakmıyorlarmış gibi, Bin Ladin’in K.Irak’a adam yolladığı manşetlerde: galiba, bahaneyle Saddam’ı da aradan çıkarmak isteyen ABD, gazeteci deyimiyle, işin yastığını yapıyor. Çin’in bu arada D.Türkistan sorununu halledivereceğinden söz ediliyor. P.Müşerref Pakistan’da sallantıda.
Daha vahimi, ABD yetkililerinin sözlerine bakarsanız, olay Afganistan’la da sınırlı kalmayacak. Irak’a sıçrayıvermesini ve Türkiye’nin ateşlerle çepeçevre sarılmasını nasıl bulurdunuz? Bunlar, görünenler. Ve bu görünenler, kör teröre kısa dönemde istediği gibi at oynattırabilecek ve orta dönemde de yeni Bin Ladinler yarattırabilecek nitelikte. PKK Körfez Savaşından sonra üstlenmedi mi K.Irak’ta?
Gelelim Türkiye’ye. Bütün üslerimizi açtık, lojistik destek vereceğimizi ilan ettik, hatta muhalif Afganları eğitmek için özel ekip yolluyoruz. Büyüklerimiz, “Her alanda varız” diye ilan ettiler.
Ekip yollamak büyük hata ama, itiraf etmek lazım ki üsleri açmamak ve lojistik destek vermemek mümkün değildi. Çünkü askerî alanda silah açısından yüzde 79 oranında ABD’ye bağımlı bulunan, siyasal-toplumsal alandaki sorunlarını (İslamcılık, Kürt milliyetçiliği, yolsuzluklar, vb.) hiçbir ciddi çözüme kavuşturamadan sürekli erteleyen, ekonomik alanda yıllık vergi gelirleri dış borcunun yıllık faizinden yüzde 11,08 oranında daha az olan, psikolojik olarak da kendini Apo diyetini ödemek zorunda hisseden bir Türkiye’nin daha özerk davranabilmesini beklemek safdillik olurdu.
Ama, NATO’nun 5. maddesinin teröre karşı işletilmesi olayından umutlananlar insanı fena halde umutsuzluğa sürüklüyor. Bu muhteremlere göre ABD’nin şeriata ve teröre karşı oluşu Türkiye için büyük fırsat. Bütün tartıştıkları, parayı hemen mi isteyelim yoksa daha şık olsun diye savaş sonuna mı bırakalım.
Fevkalade ilginç. Demek, S. Arabistan’ın başlıca destekçisi ve Yeşil Kuşak mucidi ABD şeriata karşı. Demek, K.Irak’ı dinlenip dinlenip bombalayan, Bin Ladin ve Hamas’ı tepeden tırnağa donatan, Uluslararası Ceza Mahkemesini engelleyen, şimdi de yabancı devlet başkanlarına suikast düzenleme yasasını konuşan ABD teröre karşı.
Bizans olsun Osmanlı olsun, Türkiye coğrafyasındaki ülkeler duraklama dönemleri başladıktan sonra iki temel kuralı amentü gibi bellemişler ve uygulamışlardı: 1) Bölgeye hiçbir devletin rakipsiz egemen olmamasına çalışmak, 2) İşgal edilme tehlikesi olmadıkça “başkasının savaşı”na girmemek. İkinci kuralın tek istisnası Enver Paşa’nın devleti savaşa sokması idi ki, Osmanlı’yı bitirdi. Atatürk’ün titizlikle gözettiği bu temel direkler Cumhuriyet Türkiyesinin ana politikası oldu.
Şimdi bu muhteremler, Özal’ın 1 koyup 3 almak hevesinin bizzat Derviş’in açıklamasıyla 45 milyar dolara patladığı bir ülkede, yeni âdet getirmeye çalışıyorlar. Siyasal Tarih ve Türk Dış Politikası derslerini makine veya tekstil mühendisliği fakültelerinde bile zorunlu okutmak lazım.
Not: Biliyor musunuz, bu rezil “”savaş”a bir de neden kuduruyorum? İslamcıların ekmeğine her allahın günü yağ süren İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun, muhatap bile olamayacağı güzelim profesör Bülent Tanör’e yapıvermek istediklerini bir de ben teşhir edemediğim için!