Baskın Oran

Türk Bayrağını, yada Türkiye’yi asmak…

Daha önce defalarca yazdım:

“Milliyetçi Türk devletiyle milliyetçi Kürt örgütünün çatışması bu ülke için o kadar vahim değildir; ama milliyetçi Türklerle milliyetçi Kürtler (yani, iki halk) bir başlarsa çatışmaya, o zaman ayıkla pirincin taşını. Bu ülkeyi o zaman kimse kurtaramaz”.

İşte, bu saçmasapan bayrak meselesi yüzünden şimdi oraya gidiyoruz, gözünüz aydın. Doğrusu, bu kadar erken beklemiyordum.

Televizyonlar sağ üst köşelerinde yine Atatürklü bayrağı dalgalandırıyorlar.  Özel radyolar, gazeteler, TRT-1 ve 2’yle yarış ediyorlar. Muhabirler durmadan şıracı ve bozacı vatandaşları sorguya çekip, halkımızın bayrağına ne kadar düşkün olduğunu anlattırıyorlar.

Medyanın çok yakında “Her isteyene karı” kampanyası açması mukadder büyük gazeteleri, mal bulmuş magrıbî misali, karış kadar puntolarla sekiz sütuna dehşet manşetleri atıyorlar.

Yine televizyonlarda, iki elinin işaret ve serçe parmaklarını açıp diğerlerini kapayarak MHP işareti yapan “halk”ımız Kürtleri yuhalıyor.

Olayın gecesi, Star televizyonu. Telefonun öbür ucunda Ahmet Türk. Adamcağız:

“Bu yanlış işi yapanları kınıyorum!” diyor. Spiker kardeşimiz, haber vermeyi falan biyana bırakmış, bastırıyor:

“Efendim, lânet etmiyor musunuz, lânet? Lânetlediğinizi söyleyemiyor musunuz?” Bu soruyu, evirip çevirip, tam dört kez soracak.

Ertesi gün, Genelkurmay Başkanı çıkıyor, adresi DGM savcıları olan demecini okuyor:

“Yüce Türk adaletinin bunlara gerekli cezayı vereceğine eminim” diyor.

Emniyet, ikisi çocuk yaşta, üç “suçlu”nun resimlerini dağıtıyor. Ertesi gün, Hürriyet, yanlış kişilerin yakalanıp teşhir edildiğini, asıl suçlunun elini kolunu sallayarak çıktığını açıklıyor.

Artık, ne devletin üst düzeyindeki hırsızlıklar, ne Suriye’nin tehdidi, ne İsrail’le güvenlik anlaşması, ne Rusya. Hepsi, hepsi bitti. Tek satır kalmadı. Bütün işler durdu. Hepsinin yerini, ülkenin dağılıvermesi histeriası aldı. Bayrak işinden başka bişey konuşulmuyor. 65 milyonluk “Bölge Devleti” Türkiye “Bayrak Asalım” kampanyasında.

Ve, bütün bunları, parmağının ucuyla bir sicimin düğümüne dokunuvererek, HADEP kongresindeki Türk bayrağını yere düşüren bir PKK’li herif-i nâşerif yaptı.

Doğrusu, PKK’ye helal-i hoş olsun!

Parmağının ucuyla, Türkiye’nin altını üstüne getirdi! Eğer PKK o kanlı saldırılarından birini bir garnizona yapıp da, diyelim, bir anda 100 erimizi şehit etseydi bu kadar sersemletemezdi Türkiye’yi. Bir fiskecikle yaptı bu sefer.

Türkiye Devleti’ne de helal-i hoş olsun, PKK’nin istediği noktaya öyle bir kuzu kuzu geldi ki, bu kadar olur:

1) Türkiye’nin sorunları dondu kaldı.  Türkiye felç oldu. Tüm enerjimizi, paramızı, zamanımızı “Bayrak düşürülmesi” işini konuşmaya harcıyoruz. PKK bu arada toparlanacak.

2) Medya ve Devlet, elele, Türklerin hislerini Kürtlere karşı kışkırttıkça kışkırtıyor. Bunun sonu iç savaştır. Karşılıklı çatışmanın böyle genişleyerek, bütün Kürtleri kapsayarak artması, çekimser Kürtleri sindirmez. Onları da mecburen PKK’nin yanına iter. Örgütü büyütür, yüceltir. Tek umut, PKK olur. Apo’nun istediği de sadece bu.

3) Sırf askerî çözümün, yani baskının, Kürtlerin Türkiye’ye yabancılaşmasını artırdığını inatla görmemek huyumuzdan ne zaman vazgeçeceğiz? Şimdi de baskıyı, bir PKK’linin fiskesini bahane ederek mi artıracağız? Şimdi, bu “Bayrak Kampanyası”nın tahrikleri sonucu, özellikle Ege’de, Kürtleri işe almama ve işten çıkarma, Kürtlere saldırı olayları artacak. Kürtlerin Türkiye’den umutları kesildikçe, bu kimin işine yarayacak dersiniz?

Kürt sorununu hiçkimse, ama hiçkimse baskıyla, askerî çözümle halledemez. Edebilseydi, (hiçbir yabancı devletin gıkının çıkmadığı, Kürtlerin Ağrı yada Dersim’de sıkışıp kaldığı 1925-38 arasında) Atatürk hallederdi.  Ayrıca, Saddam’ınkinden güçlü askerî çözüm mü görülmüş?

4) Türkiye’nin tek kurtuluş yolu, Kürtlerin legal politika yapıp sisteme girmesidir. Oysa devlet, Kürtlerin kurduğu her partiyi ilk fırsatta kapatıyor. Sanki Kürtlere dağlara çıkmaktan başka alternatif bırakmak istemiyor. Şimdi, birisi kalksa da, dese:

“Bu, devletin HADEP’i de kapatmak için yaptığı bir provokasyondur!” dese, hiç mi kimsecikler inanmaz?

5) Dahası, HADEP, Türkiye’de “Alevî Partisi” ve “Kürt Partisi” türünden siyasal oluşumların hiçbir şansı olmadığını gördüğünden, Kürt partisi kimliğinden sıyrılmak istiyordu. “Türkiyeli” olmaya çabalıyordu.

Bu, Kürtlerin kurduğu partileri çelik mengeneye almak isteyen PKK için büyük tehlikeydi. Ama, rahîm devletimiz, burada da Apo’nun imdadına yetişti.

Haydin vatandaşlar, bayrak asmaya !

Yalnız, aman dikkat, bu arada Türkiye’yi ipe çekiyor olabilirsiniz…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı