Baskın Oran

Tırtılın kelebeğe dönüşmesi zahmetli iştir

Her yılsonu gibi gazeteciler yine soruyorlar: “2006’yı nasıl değerlendiriyorsunuz, 2007 nasıl olacak?”.

2005 ve 2006 tek kelimeyle berbat idi. İnsana aklını kaçırtacak saçmalıklarla uğraştık; 301 ve linçleri düşünün yeter. 2007, seçimler yüzünden daha da berbat olacak. Etno-dinsel Türk milliyetçiliğinin (çünkü hem ırkçılığa koşuyor, hem de Müslüman olmayanı Türk saymıyor) roket gibi yükselmesinden yararlanan fırsatçılar oy avına çıkacakları için Türkiye bir cehenneme dönüşecek. Ama cennete giden yol cehennemden geçiyor.

***

Türkiye muazzam bir değişme içinde. 1920 ve 30’larda aydınlanmacı ama tekilci-asimilasyoncu ulus-devlet modeline geçmiştik, şimdi çoğulcu-demokratik devlet modeline geçiyoruz. Doğum sancıları bu. Leğen kemikleri açılıyor, kaslar geriliyor, acı yükseliyor. Bunun sonucu acayip ve çelişkili olaylar yaşıyoruz. Önemli kurumlarımızın son bir ay içinde yaşayıp yaşattıklarından birkaç örnek:

Diyanet Dergisi “Ceninin özürlü olduğu tespit edilse bile kürtaj günahtır” diyor (Radikal, 15.12.06), Selçuk Üniversitesinden İlahiyat Profesörü H.Tekin “Sarhoş olup kendini kaybetmedikçe, içki içtikten sonra namaz kılınabilir” diyor (Hürriyet, 15.12.06).

Trabzon’da bir yargıç, 2005’te bildiri dağıtan TAYAD’lıları linç etmeye girişen 11 kişiyi beraat ettirirken TAYAD’lılardan birini  polise hakaretten dört aya mahkum ediyor (BİA bülteni, 26.12.06). Buna karşılık Bursa’da Halis Gümüşoğlu adlı yargıç, sokak ortasında kurusıkı tabanca sıkan birini mahkum ettiğinde kararı Yargıtay tarafından “kurusıkı ateş etmek, genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak değildir” gerekçesiyle bozulunca, sokakta bir tatbikat yaptırıyor. Veriyor eline kurusıkı tabancayı mübaşirin, havaya üç el ateş ettiriyor, geçen taşıtlar frenlere asılıyor, esnaf sokağa insanlar balkona fırlıyor, keşiften habersiz polisler koşuşuyor, millet birbirine giriyor (Milliyet, 17.12.06).

İzmir’deki Dokuz Eylül Üniversitesi rektörü, bir dilekçeyi iletmek için kendisinden 17 gün randevu alamayan Prof. Dr. İzge Günal’ın 90 YTL ödeyip özel muayene randevusu almasını kendine hakaret sayıyor ve hocaya “görevden el çektirme” cezası veriyor, YÖK de bu kararı iptal ediyor (Radikal, 24.12.06).

Ankara’nın orta yerindeki Gazi Üniversitesinde birtakım kişiler öğrenci bıçaklamayı, hocaların lastiklerini patlatmayı, onları tehdit etmeyi hatta dövmeyi âdet haline getiriyorlar, polis seyrediyor (örneğin Radikal, 4.12.06). Polis, Dumlupınar Üniversitesinde görevli yardımcı doçentin evini basıyor ve “dinsel içerikli kitap, dergi, kaset, CD ve bir sandıktan saklı demetler halinde insan saçı” buluyor. Ama İçişleri Bakanlığı nüfus cüzdanlarındaki din hanesinin kişinin beyanına göre boş bırakılabilmesine, silinebilmesine veya değiştirilebilmesine de karar veriyor (Hürriyet, 23.11.06).

Gazeteler bir gün yazıyorlar: “Kadın doktor ultrason çekmeye yanaşmadığı için bir genç testisini kaybetti” (Radikal, 20.12.06), ertesi gün yazıyorlar: “Ultrason çekilmiş. Çekilmedi diye rapor yazan doktoru valilik açığa aldı” (Radikal 21.12.06).

Atatürk Üniversitesinden bir yardımcı doçent Doğu Anadolu’daki kiliselerin Gürcü veya Ermeni olmadığını, Kıpçak Türklerine ait olduğunu keşfediyor (Hürriyet, 7.12.06). Kültür Bakanlığı ise Anadolu Ermenilerinin en önemli tarihsel anıtı Van Ahtamar kilisesini bir Ermeni mimarın danışmanlığında restore ettiriyor.

***

Eğer Ankara’ya dönüş sıkıştırmasaydı daha ne örnekler vardı. Üstelik bunlar yalnızca birbiriyle çelişkili değil, bir de kendi içinde çelişkili.

Örneğin YÖK, Prof. Dr. İzge Günal’ı göreve iade ediyor ama, “kınama” cezası veriyor.

Kıpçak Türklerine kanıt olarak gösterilen çift başlı kartal, Doğu Roma’nın (Bizans) ünlü arması. Ama, bu çok orijinal keşif bu tarihsel kiliseleri tahrip edilmekten kurtarabilir.

Kültür Bakanlığı, restore ettirdiği Ahtamar’ı, inat yapar gibi, 24 Nisanda açmaya kalkıyor. Bakan da, “bazı hassasiyetler dolayısıyla” Ermenilerin ünlü Ani kentini “Anı” diye telaffuz ediyor…

***

2004 başında da yazmıştım. Tırtıl kelebeğe dönüşürken bunlar olacak. İlk büyük dönüşümü 1920 ve 30’larda yaşarken böyle sarsıntılar su yüzüne çıkmamıştı. Şimdi ikinci büyük dönüşümde çıkıyor. Çünkü o zamanlar M.Kemal “muzaffer komutan”dı, şimdi T.Erdoğan “şaibeli dinci”. O zamanlar demokrasi yoktu, şimdi çok şey konuşuluyor. O zamanlar Kürt ve Ermeni meseleleri dünyadan hiçbir destek göremezdi, şimdi birer uluslararası sorun. O zamanlar, Batı’nın yenildiği bir ortamda Batı’yı almaya ve üstelik aynen almaya “devrim” dedik, şimdi aynı Batı dünyanın tartışılmaz efendisi olduğu için onu adapte etmenin adı “Batı uşaklığı” oldu.

Tırtıl kelebeğe dönüşecek. Ama özellikle 2007’de çok çekeceğiz; hazır olunuz.

Agos baskısına yetiştiremediğim not:

Hukukta yorumun temel kurallarının başında, yasa koyucunun iradesini dikkate almak gelir. 1982’de anayasa yapılırken, amaç TBMM’yi cumhurbaşkanını seçmeye zorlamaktı; seçmemeye zorlamak değil. Zaten 12 Eylül darbesinin temel resmî bahanesi de, cumhurbaşkanının bir türlü seçilemeyişi idi.

Onun için, T.Erdoğan seçilemesin diye hukuku bu kadar zorlamak aklın alacağı iş değildir. Bir de, “Anayasa Mahkemesinden döner ha!” diye tehdit var, hediyesi.

Ben de Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını hiç istemiyorum. Ama bu başka, yazılı hukuk başka. Hukuk herkese lazım olur; fazla bükmemek lazım.

Herkes diyeceğini desin de, belki bu konuyu gelecek hafta daha uzun mütalaa etmek iyi olur.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı