Ben 1960-63 arası İzmir Atatürk Lisesi’nde okurken öğretmenlerimiz İzmir’in en iyileriydi, ama ismi lazım değil, bizim sınıfa gelen fizikçi azıcık tuhaftı. Her yıl kelime kelime aynı basit şeyleri defterlerimize yazdırmanın yanı sıra (zaten herkesin elinde önceki yılların defterleri vardı, oradan parmağımızı koyup izlerdik), küfrün ve dayağın bini bir paraydı bu hazrette.
Öğrenci nefret ediyor ama korkudan ses çıkartamıyor. Ses çıkartamıyor ama gıcırtı çıkartıyor. Bigün, derslerini elinden deney tüpü düşürmeden laboratuvarda yapan kimyacımız Halil Bey’in aksine, hiç götürmezdi ama nasıl olduysa götürdü, fizik laboratuvarı amfisindeyiz, ışıkları kapatıp mercek deneyi yapacak, beceremiyor, mumu yakıyor, “Şimdi küçük ve ters görüntü çıkacak” diyor, büyük ve düz çıkıyor. Veya tersi.
Öğrenci karanlıkta fırsatı yakaladı ya, başladı sıraları sallayıp gıcırdatmaya.
Bizimki derhal açtı ışıkları, mümessili çağırdı, âdeti üzre önce bi tokat patlattı, sonra da, dün gibi hatırlıyorum, “Düğmenin yanında duracaksın, bu itoğluitler yine gıcırdatmaya başlamadan açacaksın ışıkları!” dedi.
Gelelim bugüne.
***
Geçen cumartesi, biri Gaziantep Nizip’te diğeri Mardin Derik’te iki zincirleme kaza vuku buluyor.
Birincisinde, bir otomobil dere yatağına düştü haberi üzerine ekipler ve İHA canlı yayın aracı geliyor. Derhal çalışmaya başlanıyor. Ve yola dökülmüş sıvı yüzünden bir yolcu otobüsü kayıyor, devriliyor, kaza yerindeki araç ve insanlara dalıyor. 16 ölü, 31 yaralı.
İkinci zincirleme kazada, Cengiz Holding’in gübre fabrikasından mal taşıyan TIR Derik merkezden geçerken kaza yapıyor. Ardından, yine gübre yüklü ikinci TIR ilk kaza yerindeki araç ve insanlara dalıyor. 20 ölü, 26 yaralı. Aynı firmaya ait üçüncü bir TIR tekerleklerine ateş edilip durdurulmasaydı (yol kenarına çekilmiş biçimde fotosu var) felaket daha da büyüyecekti iddiaları da var.
Devasa TIR ve otobüsler hız limiti filan dinlemeyip 130’a vurmuş, yerde 307 m.’lik fren izi var, ama esas olay şu ki her ikisinde de başka araçlar daha önce vuku bulmuş kazaya yardım için toplanan kalabalığın içine dalıyor. Çünkü her iki zincirleme kazada da emniyet bandı çekilmemiş ve kaza yeri levhası konmamış.
***
Uzun yol ağır araç sürücülerinin eğitim durumu… Her gün berbatlaşan ekonomik şartların zorladığı, uykusuz kullanma vaziyetleri… İnsanların böyle kazalara üşüşüp seyretme hastalığı… Çevre yolu olmadığı için kentin göbeğinden geçen ağır vasıta yolları… Sevk edilen ekiplerin kaza yeri levhası koymadan işe başlaması…
Bunlar malum. Azgelişmişliğin kronik hastalıklarıdır deyip sineye çekiyoruz. Çekiyoruz da, akut iken tekrarlana tekrarlana kronikleşen başka bir illet var:
Balıklı Rum Hastanesi yangını hakkında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın konuşuyor: “Cumhurbaşkanımızın talimatıyla olaya müdahale edildi. Valiliğimiz İçişleri Bakanlığımız yangını kontrol altına aldılar.” Yani, iyi ki talimat vermiş CB Erdoğan; maazallah vermeseydi?
Bu son iki kaza konusunda İçişleri Bakanı S. Soylu konuşuyor: “Kazaların ardından hemen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bildirdik ve bölgeye intikal ettik.”
Valla, benim bu açıklamalardan anladığım kadarıyla, Balıklı yangınını bilmem ama, son iki kazadan CB Erdoğan doğrudan sorumlu. Çünkü daha olaylar hiç olmadan şu talimatı vermiş olmalıydı: ‘Nerede ve ne zaman bi kaza olursa, ilk işiniz kaza mahallini temizleyip emniyet bandı çekmek ve kaza levhası koymaktır!’
Vermiş olmalıydı çünkü Tek Adam olarak çekirdeksiz kuru üzüm fiyatı bile kendisinden soruluyor; bunu ihmal etmemeliydi.
***
Fakat, Tek Adam derken, maalesef ülkede bi de Yok Adam meselesi var. Bikaç gün önce “ilk turun son (altıncı!) toplantısı”nı yapan Altılı Masa, müteakip toplantının 2 Ekim’de (yani kırk küsur gün sonra) yapılacağını bildirerek, nihayet cumhurbaşkanı adayını şöyle “açıkladı”:
“Milletimiz emin olsun ortak cumhurbaşkanı adayımız, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin 13. Cumhurbaşkanı hem de sadece bu masa etrafında bir araya gelen siyasi partilere oy verenlerin değil, herkesin cumhurbaşkanı olacaktır. Milletimiz müsterih olsun; bu karanlık günlerin bitmesine çok az kaldı.”
Bu arada bu Masa’da (aynen Erdoğan’ın nass’ı gibi) kesin olan tek bişey varsa, o da demokrasi için HDP’yle güç birliğine gitmenin tu kaka sayılması.
Burada tabii ki esas oğlan MHP kökenli İYİP ve Asena’sı M. Akşener. Hani, içişleri bakanı olunca Öcalan’a “Ermeni Dölü” diyerek hem Kürtlere hem Ermenilere hakaret eden, sonra da sözlerine “özür dileme” babında açıklama getiren hanım: “Ben Türkiye’de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim.”
Bu durumda Altılı Masa’nın temel aktörü CHP filan değil, neticede Erdoğan için çalışan İYİP. Çünkü:
***
Demirtaş taa 20.08.2020’de temel ilkeyi ilan etmiş: “Kaynağı ne olursa olsun her türlü şiddetin nihai olarak sona erdirilmesi”. Her türlü şiddetin diyor, daha ne desin birader?
Böyle bir HDP’ye hâlâ “Türkiye partisi olamadı” demek en hafif tabiriyle rezillik olmanın yanı sıra, Tek Adam Rejimi’nden kurtulmanın HDP’siz nasıl olacağı tam bir muamma.
Çünkü oy oranı yaklaşık %10 olan bu üçüncü büyük parti olmaksızın Altılı Masa’nın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması fevkalade sallantılı, hatta ham hayal. Anayasayı değiştirmek için gerekli 401 milletvekilini bulması ise tamamen imkansız.
Diğer yandan, açıkça sağda bir oluşum olan Altılı Masa’da CHP’nin kendi başkanını aday seçtirmesi ise, şimdiye kadarki sürecin gösterdiği gibi, pek kolay değil. Değil, kaldı ki CHP de bi matah olmaktan uzak. Sadece şunu düşününüz ki, bir Iraklının satın aldığı mezar yerlerini bile iptal eden Bolu belediye başkanı olacak ırkçı şahıs CHP’den hâlâ atılmadı; disiplin dosyası 26 Eylül’e ertelendi.
Eh, şahıs da haklı olarak böylesi bi özgüven içinde kalktı, sosyal tesislerin yönetiminden sorumlu belediye şirketine genel müdür olarak makam şoförünü atadı.
Haa, bu şahsı CHP niye disipline verdi, onu da hatırlatayım: AKP meclis üyesi Hacer Çınar’a toplantı sırasında, “Bana niye el sallıyorsunuz, ben evli barklı adamım ayıp oluyor” demişti de ondan.
***
Doğan Özgüden Artıgerçek’te yazdı: İttifakların İttifakına Doğru. Okumanızı hassaten öneririm. Önce uyarıyor:
1994 seçimlerinde, İstanbul’da toplam oyu yüzde 34,08’i bulan üç “orta-sol” partinin (SHP, DSP, CHP) didişmesi sayesinde Refah Partisi adayı R. T. Erdoğan %25,19 oyla seçilmişti.
Ayrıca, HDP 2019 yerel seçimlerinde Ankara, İzmir ve Adana dahil 11 ilde başkan adayı göstermeyerek CHP-İYİP’in ortak adaylarına destek vermişti ama HDP’ye seçime katıldığı illerde CHP ve İYİP’ten hiçbir destek gelmemişti.
Sonra diyor ki Özgüden, şimdi EMEP, TİP, TÖP, EHP, Halkevleri ve SMF’nin katılımıyla HDP temelinde üçüncü bir ittifak oluşuyor: Demokrasi İttifakı. Tek Adam rejimini ancak ittifaklar arası bir ittifak sona erdirebilir.
Ben de ekliyorum:
Halkın bu Tek Adam’dan sıtkı sıyrıldı çünkü aç kaldı. Ama fikir özgürlüğüymüş filan, halk böyle bi ortamda pek dert edinmeyebilir. Muhalefet aklını başına devşirsin:
İktidara gelirse ne yapacağı ve nasıl yapacağı bunca zamandır hâlâ belli olamayan bir Yok Adam rejimine koşup oy vermesi garanti filan değil halkın. Zaten seçim yaklaştıkça ödünler verme görünümüne bürünen Tek Adam’la devam etmeyi daha sağlamcı bulabilir.
Not: Türkiye’nin şu anda elde kalan tek yükseköğretim kurumu Boğaziçi Üniversitesi, kayyım rektör tarafından boğazlanmakta. Üniversitenin eski profesörü A. Davutoğlu başta olmak üzere, kimsenin ses çıkardığı yok. Atılan hocaların yerine liyakatsiz yandaşlar doldurulacak. Boğaziçi Üniversitesi de bitirilecek. Yazıklar olsun.