Ben bu yazıyı yazarken (Perşembe) kesin durum ancak yarın belli olacaktı ama, ilk tur oylamalardan herşey anlaşıldı:
Tahkim çıkıyor. Hem de, hükümetin istediği gibi çıkıyor: Danıştay’ı fiilen devre dışı bırakarak.
* * *
Dikkat ederseniz, sol kamuoyu başta olmak üzere, tüm kamuoyu bu konuda fenersiz yakalandı. Hiç bilmediği bir konuda, kör gibi elleriyle yoklayarak yürümeye çalıştı. Hükümet kanadı ile onun goygoycusu kimi “bilim adamları” da, “Tahkim Olmazsa Ölürüz” diyerek, bunun böyle olması için ellerinden geleni yaptılar.
Bu bilinmezlik ortamında, önemli bir hata yaptığımızı düşünüyorum. Bunu, benim birinci yazım da dahil, hepimiz yaptık: “Tahkim Olursa Ölürüz” dedik. “Ulusal egemenliğimiz elden gidiyor” dedik. “Bu vatan hainliğidir” dedik. “Ulusal değerler korunmalıdır” dedik. “Ekonomik bağımlılık, arkasından siyasal bağımlılık geliyor” dedik.
Bütün partilerin al takke ver külah pazarlık ederek anlaştığı bu sürat koşusunda bütün bunlar fazlasıyla soyuttu. İnsanlara fasafiso geldi.
Niçin vatan hainliği olduğunu, neden tahkimin canımıza okuyacağını somut biçimde anlatamadık.
Dahası, milletvekillerinin lider isteklerine nerede oy verip nerede ise mutlaka “yeter” demesi gerektiğini nokta atışı yaparak anlatamadık.
Çünkü, kendimiz iyi bilmiyorduk.
Çünkü, solculuğumuza halel gelir korkusuyla ve biraz da birbirimizden çekinerek, tahkime yalnızca soyut sloganlarla karşı çıkma kolaycılığına kaçtık.
Holding sermayesine ait medyanın muazzam desteğini alan “milliyetçi” hükümet ise (Sabah, Hürriyet ve Milliyet’deki başyazılar nasıldı?), günbegün ayakta durabilmek için İMF’ye muhtaç olduğunun bilinciyle, bizzat yarattığı bu kargaşadan çok iyi yararlandı.
Bu çok önemli örnekolayın arkası gelecektir. Çünkü küreselleşmenin ulusal devleti aşındırarak özellikle azgelişmiş ülke bireyini yapayalnız bırakması ve yemesi epey uzun bir süreç.
Onun için, tekrar nal toplamak istemiyorsak, bu hatayı başka sınavlarda tekrarlamamak lazım. Sol böyle bilinçsiz giderse, küreselleşmeye kolay lokma olacak, vesselam.
* * *
Nasıl anlatmalıydık? Şu sloganla:
“Tahkim başlı başına bir belâ değildir. Ama Danıştay’ın devreden çıkarıldığı bir tahkim korkunç bir belâdır. Bu yapılırsa, vatan hainliğidir!”
Çünkü bu üç hakem:
- Ellerine taraflarca verilen sözleşme’yi uygulamakla görevli.
Sözleşme de Danıştay ön incelemesinden geçerken, kamu yararına aykırı hükümlerden arındırılıyor.
2) Verdikleri karar ise, eğer kamu düzenine aykırı unsurlar taşıyorsa, asliye hukuk mahkemesi tarafından reddediliyor, uygulanmıyor.
Bu yüzden herşey geliyor, Danıştay ön incelemesinde düğümleniyor. Bir örnek verelim:
Elektrik imtiyazı alan çok uluslu şirket, santrallerini inşa ederken ağaç kesiyor ve işletirken de bacanın külleri civardaki ürünü kurutuyor.
Bu şirket, Danıştay ön incelemesi olmayınca, sözleşmeye şöyle bir hükmü rahatlıkla koydurabilir:
“Şirketin, elektriğin üretim ve dağıtımındaki aksaklıklar dışında tazminat sorumluluğu yoktur”.
Bu hükmü koydurdu mu, ki rahatlıkla koyduracağı kesin, ne kesilen ağaçları geri diker, ne de ürünü kuruttu diye tazminat öder. Dava açarsan da çatır çatır kazanır.
* * *
Bu sıcakta fazla mı ciddi kaçtı? “Eski tip baba”ların (yani, derin devlet’e değil, kendi pazusuna güvenen Robin Hood’ların) sonuncusu Dündar Kılıç’a ilişkin hoş bir anıyla kapatalım da hava dağılsın.
Bugünkü Milliyet’te, baba’nın Hilton’a gittiği, “Burası Amerikalıların, size oda yok” dendiği için ortalığı dağıttığı yazıyor. Olayın aslını ben bigün cezaevinde ilk ağızdan dinlemiştim. Şöyle olmuş:
Dündar Kılıç, sınıf arkadaşım Yusuf Küpeli’yle (şimdi nerelerde kimbilir?) aynı koğuştaymış. 12 Mart dönemi. Bizimkiler durmadan Amerikan emperyalizminin Türkiye’yi sömürdüğünü konuşuyorlar. Ama, tabii, soyut şeyleri anlamak zor (yukarıda da söylediğim buydu). “Nasıl bişey yani, bu Amerikan emperyalizmi?” diye sormuş D. Kılıç. “Bak, Dündar Abi, demiş Yusuf, Hilton Oteli Amerikan emperyalizminindir. Sen yengeyle gitsen, senin ülkende seni almazlar. Yerimiz yok, derler”.
Dündar Kılıç tabii buna gülüp geçmiş. Ama tahliye olur olmaz da, koluna bir gacoyu taktığı gibi soluğu otelde almış. “Yerimiz kalmadı efendim” lafını duyar duymaz da:
“Ulan, demek talebeler haklıymış! Burası Amerikan emperyalizmininmiş! Dizilin lan duvara emperyalistler!” diyerek, gazetede bahsedilen (ve tabii içerdeki çocuklardan ezberlediği) nutku sıralamış. Dündar’ın “solcu baba”lar arasında adının geçmesi de bundan sonradır, derler.
Somut anlatmak başka oluyor.