İtiraf edeyim, şaşırdım. Bu türden şaşırmalara hiç alışık değiliz, Şemdinli bombalaması sanığı astsubayların 39’ar yıl 5’er aya mahkum edilmelerine inanamadım. Çünkü mahkeme heyetinin her taraftan sıkıştırıldığı izlenimi bir süredir çok artmıştı.
***
Van’daki daha ilk duruşmayı dinlemeye gittiğimde şunu görmüştüm: Biz üç aşamalı kontrollerden geçerek normal kapıdan salona nihayet alındığımızda, salonda sanık bölümüne sanıklar ve dinleyici bölümüne de birtakım “dinleyiciler” önceden oturtulmuştu. Bu ikinciler sanıklarla aynı demir kapıdan girmişlerdi ve kontrolden geçmemişlerdi (bu durum diğer duruşmalarda da aynen tekrarlandı).
Arkasından, baş sanık olan ve olay duyulur duyulmaz KKK Org. Büyükanıt tarafından “İyi çocuktur” diye nitelenen Jandarma İstihbarat Astsubayı Ali Kaya kalktı, rahat rahat “Şayet devlet bazı yasal amaçlarına illegal yollardan ulaşmaya girişseydi, bu halk bizden fazla devletçi olurdu. Mersin’de bayrak yakacaklarına, bayrağı gömlek yapıp giyerlerdi” dedi ve hepimiz öylece kaldık. Bombayı fiilen atmakla suçlanan PKK itirafçısı Veysel Ateş ise daha önce TBMM Komisyonuna “Kitapçı Seferi Yılmaz’ı öldürmek istesem kafasına iki kurşun sıkardım, kimse de duymazdı” diyebilmişti (İ.Demirdöğen, Radikal, 08.04.06).
Bu arada neler oldu, Emniyet Gn.Md. İstihbarat Da. Bşk. Sabri Uzun “Hırsız evin içinde!” dediği için görevinden alındı, davanın savcısı Ferhat Sarıkaya da Org. Büyükanıt’tan bahsettiği için memuriyetten bütünüyle atıldı.
Bu fiili tavırlar, zaman içinde, olayın nereye gittiğine işaret eden “hukuksal” tavırlarla desteklendi. Ali Kaya “cezaevi koşulları” yüzünden “ciğerlerinde verem başlangıcı” kuşkusuyla önce duruşmaya rapor yolladı, sonra da mahkemenin “bir dahaki duruşmaya mutlaka getirilsin” kararına rağmen Ankara’daki askerî hastane GATA’ya nakledildi. Avukatları mahkemenin görevsizlik kararı vermesini ve davanın askerî mahkemeye gönderilmesini talep ettiler. Üçüncü duruşmaya bu avukatlar 40 dakika geç geldiler ve Ali Kaya’nın raporlu olması nedeniyle duruşmanın ertelenmesini istediler (Radikal, 14.06.2006).
19 Haziran’daki son duruşmada bu tavır hızlandı. Bu sefer V.Ateş’in avukatı duruşmaya gelmedi. Diğerleri “tarafsızlığını yitirdiği” için heyet başkanının çekilmesini talep ettiler. Arkasından, hem üç gün önce yakalanmış bir PKK’lının tanık olarak dinlenmesi için, hem de bir sanık (A.Kaya) raporlu olduğundan ve bir sanığın da (V.Ateş) avukatı gelemediğinden erteleme istediler (A.Keskin, Radikal, 20.06.2006). Türkiye adliye tarihinde normal bir mahkeme heyeti dışarıdan ve içeriden herhalde ancak bu kadar sıkboğaz edilmiştir.
Bu koşullar altında herkes yine bir erteleme beklerken, karar çıktı: astsubayların herbiri için “Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurmak”tan (TCK 220) 1 yıl 11 ay 10 güne, bombayla adam öldürmekten 25 yıla, kitapçı Seferi Yılmaz’ı öldürmeye teşebbüsten 12 yıla, adam yaralamaktan 6 aya mahkumiyet. PKK itirafçısı V.Ateş’in dosyası ayrıldı, 3 Ağustos’a kaldı.
***
Bu mahkumiyetler “Derin Devlet” eylemi yapmaktan verilmiş değil. Yani, iddianamedeki gibi “devletin birliğini bozmaya yönelik eylem”den değil, “basit çete”den verildi. Başka bir söyleyişle, üç yargıçtan biri buna itiraz edip muhalefet şerhi yazdı ama, bu istihbaratçı astsubayların bu bombalamayı tamamen kendi hesaplarına (üç kişi??) yaptıkları varsayıldı. Zaten bu nedenledir ki müdahil avukatlar kararı temyiz edecek.
Fakat, gerekçesi ne olursa olsun, nefes nefese alınan bu karar çok önemli. Sonun başlangıcı diyebilir miyiz?
***
Bu dava tek başına görülmüyor. İnanılmayacak bir “çeteler karmaşası” olaylarından sadece bir tanesi ve model hep aynı. Örneğin, evlerinde tam bir cephanelik ele geçen Atabeyler Çetesinin kilit ismi Pilot Yzb. Murat Eren, iki astsubayla (E.Taş ve Y.Yaman) birlikte yakalanır yakalanmaz Genelkurmay Askerî Savcılığında “Şemdinli ve çuval olayını hazmedememiştim. Elimi taşın altına sokmak istedim” diyerek suçlamaları kabul etmişken, mahkemeye çıkarılınca şöyle dedi: “PKK’ya karşı mücadele vermek eğer çeteyse, ben çeteyim!” (Hürriyet, 09.06.2006)
Yalnız, Eren’in aynı haberdeki başka bir sözü ilginçti: “Bunların [bomba ve silahların] bulunmasının gerçek amacını söylemekten komutanlarımızı zor duruma düşürmemek için çekindim”. Bunun ne demek olduğu pek anlaşılamadı. Acaba kimi makamlara bir mesaj mıydı?
Ben olayları ve demeçleri gazetelerden özetlemekle yetindim. Yorum yapsam, 288’e yani “adaleti etkileme”ye sokup 6 ayla 3 yıl arası isterler. Gerisini siz kendiniz düşüneceksiniz. Nasıl olsa, ifade özgürlüğüne ibadullah müdahale var ama, düşünce özgürlüğüne olamıyor…