
KKTC’de geçen hafta sonunda bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı.
Federasyon tezini savunan, Özgür Özel’in “kardeş partimiz” dediği ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisinin (CTP) Genel Başkanı Doç. Dr. Tufan Erhürman oyların %62,76’sını alarak seçildi.
Ankara iktidarının büyük çabalarına rağmen, “Türkiye’nin kayyımı” pozisyonunda olan eski başkan Ersin Tatar %35,81’de kaldı.
2018-19 arası da başbakanlık yapmış olan T. Erhürman, KKTC’nin kurucusu Rauf Denktaş’ın 1995 zaferinden bu yana %60’ın üzerinde oy alarak birinci turda seçilen ilk başkan oluyordu.

İktidarı boyunca bir tür “kayyım” olarak çalışmış Ersin Tatar’ı yeniden seçtirmek için Türkiye’deki Tek Adam iktidarının sergilediği büyük çabalar bu sonucu engelleyemedi, hatta doğurdukları tepkiyle hızlandırdı.
Büyük çabalar derken, kısa tutmaya çalışarak şunları sayabiliriz:
1) E. Tatar için kampanya yapmaya Ankara’dan geniş bir ekip gönderildi.
Bunların arasında şu tanıdık isimler de var:
Süleyman Soylu, Gaziantepli Fatma Şahin, Binali Yıldırım, futbolcu Mesut Özil, türkücü Yavuz Bingöl, CB yardımcısı Cevdet Yılmaz, eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, MHP Milletvekilleri Mevlüt Karakaya ve Ahmet Erbaş, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Türk pop yıldızlarından Mustafa Ceceli, Demet Akalın, Işın Karaca…
Çok daha ilginci, Cüppeli Ahmet Hoca’nın yolladığı video var: “Ersin Tatar beyefendinin kazanması için dua etmemiz lazım. Çok önemli. Türkiye’nin bekası için Akdeniz bekası için, Gazze için de çok önemli.”
1 dakika 10 saniyelik bu videoyu buraya tıklayarak mutlaka izlemelisiniz. Bizlere oranla çok daha çağdaş ve modern olan Kıbrıslı Türklerin neler hissettiğini ve niye böyle oy verdiğini daha iyi anlamak için.
Tabii, bizzat CB Erdoğan’ın katkıları büyük. Tatar’ı desteklemek için 4,5 milyar TL’lik bir “Yavru Saray” inşa ettirmiş ve 2.000 kişilik bir caminin de dahil olduğu bu “Yavru Külliye”yi Nisan 2025 başında gelip dualarla açmıştı.
***
2) Türkiye’nin izlediği siyasetin sonuçları:
Uluslararası politika açısından bu siyaset KKTC için çok aşağılayıcı oldu. Sadece Ankara’nın tanıdığı, Azerbaycan’ın dahi tanımadığı KKTC’nin dünyadan tecrit edilmesi ve dışlanması sonucunu doğurdu.
Hatta, AB ile yaptıkları Nisan 2025 zirvesinde beş Orta Asya Türkî devlet (Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan), AB’nin yatırım sözü vermesi üzerine, KKTC’nin kurulmasını kınayan ve onu tanımama çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyinin 541 ve 550 sayılı kararlarına bağlı kalacaklarını açıkladılar. Yani, KKTC’yi tanımayı reddedip Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Güney) resmen tanıdılar.
Bu beşliden üçü de (Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan) Güney’de hemen büyükelçilik açtılar.
İç politika açısından, KKTC toplumunda büyük tepki doğuran bir ortam gelişti:
Enflasyon patladı ve sendikalar güçlü olduğu için maaşların azaltılamamasının da etkisiyle Türkiye’dekini aştı. TL’nin kullanılması da çok etkili oldu.
Dahası, Tek Adam Yönetimi, toplumsal mühendisliğe soyunup KKTC’ye İslamcılığı ihraca başladı. Türkiye’den gidip yerleşenlerin farklı ve daha tutucu olmalarının etkisi bir yana, bu politika KKTC yasalarına da yansıtıldı: Ör. Nisan 2025’te bir Bakanlar Kurulu kararnamesiyle ortaokul ve liselerde başörtüsü serbest bırakıldı.
Bu karar Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikasının greve gitmesine yol açacak ve Eylül ayında KKTC Anayasa Mahkemesi bu kararnameyi iptal edecektir.
Bu küçük ve sakin ada toplumunda asayiş bozuldu. Nefes’te (21.10.2025) Soner Yalçın yazıyor: Kumarhanelere dayalı ekonominin uyuşturucu, fuhuş, kara para aklama merkezi haline getirilmesinin ardından 2019’daki suç sayısı 5.870 iken, 2021’de %15 artışla 6.784’e çıktı.
Öldürülen Halil Falyalı’nın simgelediği mafya gibi unsurlar Kıbrıs Türk toplumunu çok sarstı.
***
Psikolojik açıdan bakarsak, çok daha üzücü şeyler görüyoruz:
Bana İstanbul’dan zaman zaman yazan genç bir üniversite mezunu geçen hafta sormuştu:
“Amcamgiller orada askerlik yaptı ve adadaki insanların askerlerden çok rahatsız olduklarını belirtiyordu sürekli olarak. Hakeza çalışmak için oraya giden arkadaşlarım da oradaki insanların Türklerden çok rahatsız olduğunu söylüyordu. Bu doğru mudur, doğruysa neden acaba?”
Kendisine şöyle cevap verdim:
Kıbrıslı Türkler Türkiye’den değil, Türk devletinin ve kimi Türklerin KKTC’ye “Sizi biz kurtardık, biz olmasaydık mahvolmuştunuz. Üstelik sizi biz besliyoruz” havası taşıyan bir “Big Brother” tavrından çok rahatsızlar.
Ankara’nın kendilerini adeta psikolojik bir koloni yani sıkıntıları unutturacak bir morfin olarak görüp sürekli müdahale etmesinden ve laiklik başta olmak üzere Kıbrıs’ın özgür değerlerine kastetmesinden şiddetle rahatsızlar.
Türkiye, Kıbrıslı Türkleri faşist EOKA’nın darbesinden kurtarmıştı, şimdi Kıbrıslı Türkler bu “kurtarıcı”dan kurtulmaya çalışıyorlar. O meşhur kovboy filmindeki gibi: Kovboy kızı kurtarır, ondan sonra kızı kovboydan kurtarmak gerekir.
Kıbrıslı Türkler İngiliz yönetiminden (1878) beri çağdaş değerleri temel alıyorlar ve kimliklerinin Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney) ve Türkiye başta olmak üzere tüm dünya tarafından saygı görmesini istiyorlar. Olay bundan ibarettir kardeşim.
***
Bundan sonra neler olabileceğine geçmeden, şunları da akılda tutmak lazım:
a) Türkiye her yıl, KKTC bütçesinin yaklaşık %25’ini oluşturan bir ekonomik yardım yapıyor. Ör. 15.04.2025 tarihli KKTC Resmî Gazetesine göre bu yıl 19 milyar TL’ye kadar hibe ve 2 milyar TL’ye kadar kredi veriyor. (Bu kredi “Türk lirası cinsinden ABD Doları karşılığı” veriliyor, yani geri ödenirken dolar olarak ödenmek üzere).
Böyle bir durumda, örneğin R. T. Erdoğan’ın Kıbrıslı Türklerin 2011’deki bir protesto yürüyüşüne sinirlenip “besleme” demesi sonrasında binlerce kişi Toplumsal Varoluş Mitingleri yapmıştı.
b) Rum Cumhurbaşkanı N. Hristodulidis’in T. Erhürman’ı kutladığı ve müzakerelere yeniden başlamaya hazır olduğu haberi “Kokuyu aldılar. G. Kıbrıs’tan KKTC’nin yeni cumhurbaşkanına sürpriz teklif” manşetiyle Yeni Şafak’ta (20.10.2025) çıktı. Buna gelen okur yorumlarından birkaçını aynen vereyim:
“Kıbrısın Tümü Türklerindir. Adiler bunun çabasına çaresine gireceği yerde Federasyon boku yiyor.” (…) “Kıbrıs bir an önce Türkiye’ye bağlanmalı, Türkiye’nin bir Vilayeti olmalıdır. Yoksa Kıbrıs üzerinden başımıza nice çoraplar örmeleri yakındır Allah korusun.” (…) “Türkiyeden giden su derhal kesilmeli yaptıklarının bi cezası olmalı” (…).
Hadi bunlar, söylemek istemiyorum ama, ayaktakımının lafları. Ya Devlet Bahçeli’yi ne yapacağız?
Seçim sonuçlarının tanınmasını reddeden MHP lideri, Kürt Barışı konusundaki şaşırtıcı ve sevindirici tutumu üzerine kendi partisinde oluşan tepkiyi telafi için olacak, şöyle konuştu:
“KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve T.C.’ye katılma kararı almalıdır. 81 Düzce’den sonra 82’nin KKTC olması artık hayat memat konusudur!”.
Bahçeli’ye göre, seçimlere katılım da düşük. Oysa Ö. Özel İnternetHaber’de (21.10.2025) açıkladı: “%65, önceki iki seçimdeki katılım oranının üzerindedir.”
***
En azından yarım asırdır süregelen ve Türkiye ile Yunanistan arasında müzminleşmiş bir çatışma oluşturan Kıbrıs konusunda bu önemli seçimden sonra neler bekleyebiliriz?
T. Erhürman’ın büyük farkla kazanması çok önemli ama yeterli değil. Çünkü 50 kişilik parlamento eski düzenin etkisinde, yani federasyona yatkın değil. Hemen bir erken seçim kararı alınması lazım.
Ama bu ortamda “iki devlet”çi milletvekilleri razı olurlar mı, belli değil. T. Erhürman’ın kazanmasını büyük sevinçle karşılayan KKTC medyasının ve çağdaş toplumunun bastırmasına bağlı.
Diğer yandan Rum tarafı AB üyesi olmanın refahını paylaşmak istememek gibi bir dallık yapar mı, o da belli değil.
Çünkü 1974’teki EOKA faşist darbesi üzerine Türkiye müdahale edince kuzeyde Kıbrıs Türk Federe Devleti (1983’te KKTC) kurulmuş, birleşmek için yapılan 2004 Kofi Annan referandumunda Kuzey (Türkler) %65’le Evet, Güney (Rumlar) %75’le Hayır demişti ve AB de Güney’i Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla kabul etmek rezilliğini göstermişti.
Ama şimdiye kadar Türk tarafının hep kaçamak yaptığını söyleyen Rumların şu anda bunu tekrarlaması mümkün değil.
***
Yeni CB Tufan Erhürman iyi başladı:
“Dış politika elbette Türkiye’yle yakın istişareyle yürütülecek, bundan kimsenin kuşkusu olmasın” dedi. Zaten Türkiye’deki siyasi çekişmenin KKTC’ye yansımasının ters tepeceği düşüncesiyle CHP’nin aktif desteğini istememişti.
Ayrıca, herhalde Türkiye’deki “Komisyon”un şu andaki durumuna da bakarak, şöyle diyor:
“Ucu açık müzakereler, yani ilanihaye sürecek görüşmeler için masaya oturmam, olumlu ya da olumsuz görüşmelerin ne zaman biteceğine dair önceden takvim belirlemek lazım. Ayrıca, müzakereler bir neticeye varmazsa, statükoya dönülmeyeceğinin garantisinin verilmesi gerekir” diyor. Çok mantıklı ve tutarlı.
KKTC’de Türkiye’ye rağmen seçim kazanılabileceğini ispatlayan T. Erhürman KKTC toplumu ve özellikle de medyası tarafın çok güçlü biçimde desteklenmekte.
Diğer yandan, adadaki Türkiye kökenlilerin büyük bölümünü de oy verenleri arasına dahil etmiş durumda. Hem bu insanlar (Türkiye’deki berbat havadan kurtulup) Kıbrıs’taki özgür havaya uyum sağlamaya başladılar, hem de Erhürman’ın şu sözleri seçimi kazanmasında önemli rol oynadı:
“Karma evliklerden doğan çocukların Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olması ve Annan Planı referandumunda oy kullanan Türkiye kökenli KKTC vatandaşlarına serbest dolaşım hakkı için mücadele edeceğim”.
Zaten, Ankara dışında dünyada kimselerin tanımadığı ve üstelik dışladığı bir KKTC vatandaşlığı ile AB vatandaşlığının mukayesesi kimse için mümkün değil. Düşünün ki, Ersin Tatar’ın bile AB, yani Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney!) kimlik cüzdanı var.
***
Netice-i kelam:
Şimdi Erhürman’ın kazanması, eğer ardından erken seçimle parlamentonun da çağdaşlaşmasıyla birleşirse, çok yararlı sonuçlar doğabilir:
Türkiye’deki rejim ciddi darbe alır.
Federasyon sonucu Kıbrıslı Türklerin özerkliğinin tanınması, Türkiye’yi selamete çıkaracak ademimerkeziyetçi çabaları güçlendirir.
Türk-Yunan ilişkilerinin bu klasik didişme konusu bugünkü gücünden çok şey yitirir.
AB Kıbrıs konusunu hep “olmazsa olmaz” diye nitelediği için TC-AB ilişkileri çok olumlu bir yöne dönüşebilir.
Ama KKTC olayından ders alması gerekenler almazlarsa, sırada Suriye meselesi var, hatta Türkiye seçimleri var.
Hadi hayırlısı!