Baskın Oran

Prof. Kuçuradi büyük ödülü aldı

Prof. Kuçuradi büyük ödülü aldı
Prof. Kuçuradi büyük ödülü aldı

Lirik Nefesler.

Tanır mısınız kırk yıllık dostum İoanna’yı? Soruyorum çünkü 2005’teki Azınlık Raporu duruşmasında adı tanık olarak bağırılınca, yargıç eğilmişti kâtibeye: “Hanım Türkçe biliyor mu?” İoanna, her zamanki sakinliği ve alçak sesiyle “En az sizin kadar bilirim Hakim bey” deyince yargıç, Allah için gerçekten çok istisnai bir yargıçtı, bin kere özür dilemişti de, İoanna, hepimizi “Türk” olarak yerin dibine sokması gereken bir “Yok, ben alışkınım” demişti gülümseyerek.

Neyse, konumuzdan uzaklaşmayalım, Prof. İoanna Kuçuradi geçenlerde, ömrü hayatında alıp alabileceği en büyük ödülü aldı. Fidan gibi birkaç amatör flütçü gençten. Ankara ’da kendi evinde.
Hemen netleştirelim: “Alıp alabileceği” deyişime balmumu yapıştırınız (gençler için: “önem veriniz”) çünkü hani “denizde kum adamda para” der gibi, denizde kum Prof. Kuçuradi’de ödül. Mesela, 2003 Dünya Felsefe Kongresi’ninki (bunlardan 13’ü için bkz.). Daha Dr. asistan iken Hacettepe’de felsefe bölümünü kuruyor. Sonra, Türkiye Felsefe Kurumu’nu. Sonra, İnsan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni. Uluslararası Felsefe Kurumları Federasyonu (FISP) başkanı oluyor. “Felsefe ne işe yarar?”dan yola çıkarak “İnsan haklarına yarar”a ulaşıyor.

Genç asistan darbecilere karşı

Ama bunlar o kadar önemli değil. Esas marifet, belli bir yaşa ve olgunluğa daha erişmeden yapabilmek bazı şeyleri. İşte onu yapıyor genç İoanna. Kendisini yetiştiren hocasını, “Hekimhan İlçesinin Ağılbaşı Köyü’nden, Malatyalı’nın tanımadığı Malatyalı” Prof. Takiyettin Mengüşoğlu’nu 27 Mayıs askeri darbecileri sorgusuz-gerekçesiz 147’lik yapıp meslekten atınca, bu sübyan asistan kimseciklerin maçasının sıkmadığı, dahası, aklına bile getiremediği bir dönemde “Kişi” başlıklı bir yazı yayınlıyor: “[İnsanca yaşamanın ön koşulu;] insanın, daha doğrusu kişinin ana değer, kayıtsız şartsız ana değer olduğunu kavrayabilmek… Don Kişotça da olsa bir şey yapmaktır.” (H. Duruoğan, Bianet, 12.07.2010).

Duydunuz mu, “kişi” diyor, çünkü “birey” terim olarak bile yok o tarihte, 1960’ta. Bizim şimdi büyük heyecanla keşfetmekte olduğumuz “birey”i o darbe günlerinde savunuyor İoanna. Varlık Vergisi rezilliğine altı yaşındayken tanık olmuş. 6-7 Eylül rüsvalığı beş yıl önce yaşanmış. İstanbul’dan 12 bin Rum’un sınırdışı edilmesi ulusal utancı da dört yıl sonra idrak edilecek, hayırlısıyla. Prof. Mengüşoğlu’na asistanının yaşattığı bu şerefin onda birine erişmiş olsa bir profesör, daha ne ister hayattan?

Bilmiyorum, çok mu kaptırdım, çok mu abartıyorum. Sadece darbeci askerlere karşı yazıyor değil bu sübyan asistan. 24 yaşında genç bir kadın olarak yapıyor bunları. Yaşını ve kadınlığını bırak yahu; bir Türkiyeli Rum’dan bahsediyoruz. Tapu veya belediye memuru bile olmalarını yasakladığımız, sadece ve sadece üniversite ve sanata girmelerine izin verdiğimiz “vatandaş”lardan birinden. Siz hiç gayrimüslim oldunuz mu? Sizin hiç, 12 Eylül askeri darbesi rezilliği sırasında, 1982’de, Uluslararası Felsefe Kurumları Federasyonu’nun (FISP) toplantısına gitmek isterken pasaportunuzun reddedildiği oldu mu? İoanna işte yukarıda bahsettiğim bu Federasyon’un 88’de genel sekreteri, 98’de de genel başkanı seçilecek…

Hoca’nın evinde konser

Gerçekten kaptırdık. Bu yazı Prof. Kuçuradi üzerine değil ki; bugünün gencecik flütçüleri üzerine. Bağışlayın. Olay şu: Ülkü Özen’in kızı Aslıhan var. Aslı kızım, flüt çalar. Gençleri de evine toplar, öğretir. Yaşları 12 ilâ 39 arasındaki bu takımdan “Lirik Nefesler” adlı amatör bir grup da kurmuştur ve özellikle otistik çocuklara konserler vermektedir (www.liriknefesler.com). İşte, TİHV’nin toplantısına giderlerken Ülkü uğrayıp İoanna’yı da aldığında, bu Aslı da arka koltukta. Bir süre sonra annesine diyor ki: “Ben evine gidip özel konser vermek isterim hocaya”. TİHV kurucusu, Hacettepe’den Prof. Okan Akhan ilişkiyi sağlıyor. Bir de oturup ciddi afiş bastırmışlar, oditoryum konseriymiş gibi. Kalkıp şöyle konuşuyor konser gecesi: “Ben İoanna hocayı bir kez annemle arabada gördüm ve zamanla aklıma düştü. Başka türlü açıklayamıyorum, ‘aklıma düştü’den başka. Lirik Nefesler grubundaki öğrenci arkadaşlarıma söyledim. Biz hiç böyle kişiye özel konser vermemiştik. Ama birdenbire ilgilendiler. Yani altı flütçü gelmek, tanışmak, çalmak istediler. Biz bu konserle, hocaya, yaşama kattıkları için teşekkür etmek istedik. Konser bahanedir. 6-7 ay aldı hazırlanmamız. Zeren, Hacettepe’nin kütüphanesinden kitaplarını getirdi. Hayat hikayesini internetten araştırdık. İşte bugün buradayız”.

Bu sözler oradaki herkesi etkiliyor ama İoanna hoca çok şaşkın, heyecanlı, olağanüstü duygulu bir vaziyette, “Asıl ben size çok teşekkür ederim… Ne söyleyeceğimi bilemiyorum… Bu gerçekten çok çok özel bir şey… Ben teşekkür ederim…” diye mırıldanıyor.

Başlıyorlar flütleri üflemeye. Tapınır gibi dinliyor kulaklar ve gönüller. Son nefes de üflenince, İoanna hoca özenle hazırlanmış bir çay ikramı yapıyor. Arkasından, yemeğe götürüyor Lirik Nefesler’i. Beş gün sonra da, kitaplarından oluşan bir paket genç flütçülere teker teker imzalanmış olarak ulaşıyor.

Aslı diyor ki, “Bir adım attık, o bize on adım geldi”. Yelda diyor ki, “Bu gönülden gönüle bir bağ idi”. Ben de diyorum ki, ne mutlu, hepimize…

Önceki Yazı
Sonraki Yazı