TC Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) çoğunluğu oluşturan 9 üyesine büyük teşekkür ederek başlamak istiyorum yazıma. Çünkü yıllardır bir gerçeği her fırsatta dile getiriyorduk, bu yüzden de mahkemelerde süründürüldük, şimdi kendileri bu gerçeği AYM adına doğruladılar ve haklı olduğumuzu hukuken tescil ettiler: 1) “Türk bir ırkın adıdır, milletin adı falan değildir. 2) “Türk”, sadece bır ırkın adı da değildir, dinsel bir addır, etno-dinsel bir addır, çünkü bu memlekette Müslüman olmayana “Türk” denmemektedir. 3) Çoğunluğun dini olan İslam’dan farklı dine sahip vatandaşlar, yani gayrimüslimler bu sebeplerle bu ülkede “vatandaş” sayılmaz, “yabancı”dır.
“Yabancı ırk ve millet”
Resmi Gazete ’nin 12 Temmuz tarihli sayısında yayınlanan bu AYM kararına nasıl gelindiğini özetleyeyim: Midyat’ta yaşayan Favlus Ay adlı vatandaş, adını ve soyadını Paulus Bartuma olarak değiştirmek için yerel nüfus müdürlüğüne dava açıyor. Kendisi Süryani. Diyor ki: 1934 tarihli Soyadı Kanunu’nun 3. maddesi “… yabancı ırk ve millet isimleri…soyadı olarak kullanılamaz” demektedir. Bu madde, “herkesin dil, ırk, din… gibi sebeplerle ayrım gözetilmeksizin eşit” olacağını söyleyen Anayasa Md. 10’a açıkça aykırıdır. İptali gerekir.
Savcılık bu iddiayı “tartışmaya değer ve ciddi” buluyor. Midyat Asliye Hukuk da, AYM kararından yararlanarak üç noktada özetleyebileceğim bir görüşle dosyayı iptal için AYM’ye yolluyor: 1) Mevcut soyadını Türkçe kökenli bir sözcükle değiştirmek amacıyla mahkemeye başvuran kişi herhangi bir sorunla karşılaşmamaktadır ama, Türkçe kökenli olmayan bir sözcüğü soyadı almak isteyen için durum değişmektedir. Bu farklı muameledir ve eşitliğe aykırıdır. 2) Benzer durum Nüfus Kanunu’nda da vardı. Çocuğa “…milli kültürümüze… uygun düşmeyen” adlar konulamıyordu. Bu hüküm 2003’te kaldırıldı. Benzeri bir değişiklik Soyadı Kanunu’nda da gerekiyor. Toplumların kendi kültürlerini geliştirmelerine imkan sağlamak, devletin asli görevleri arasındadır. Günümüzde insanlar, diledikleri soyadını kamu düzenine, genel ahlaka ve Türk gramatikal yapısına [Türkçe alfabeye] uygun olmak kaydıyla kullanabilmelidirler.
AYM: Ulus dili Türkçe!
3) Bu 1934 tarihli Soyadı Kanunu, 1924 Anayasası döneminden kalmadır. 1924’ün 69. Maddesi, “Türkler kanun karşısında eşittir” demektedir. Bu eşitlik ilkesi günümüze göre son derece dardır ve eşitliğin sadece Türkler arasında olabileceğini öngörmüştür. Soyadı Kanunu Md. 3’teki düzenleme bu anayasayla paraleldir ve sadece Türkçe soyadlarının kullanımına izin vermiştir. Mevcut anayasamızın 10. Maddesi ise “hiçbir ayırım gözetilmeksizin” eşitliği kabul etmektedir. Dolayısıyla, Soyadı Kanunu Md. 3, Anayasa Md. 10’a aykırıdır, iptali gerekir.
Gelelim, AYM’nin 8’e karşı 9 oyla aldığı “Soyadı Kanunu Md. 3, Anayasa Md. 10’a aykırı değildir” kararına. Gerekçesi, Türk hukuk tarihine geçecek unsurlar içeriyor. Şöyle özetlenebilir:
1) “Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir”. Bu, AYM’nin 9 üyesinin, Türk ve Müslüman olmayanlar hakkında bu yazının en başında söylediğim durumu hukuki kalıba dökebilmek için önceden oluşturmak zorunda olduğu teorik temel.
2) “Yasa koyucu, [bu] kural ile, … aynı topraklarda ve ortak atmosferde yaşayan vatandaşlar yönünden ulus kimliği ve dili altında toplanan bir dil kimliği anlayışı getirmiştir”. Duydunuz mu, Ulus Dili diyor! Fantastik bir şey bu! Çünkü 12 Eylül darbesinin “resmi dil” diyeceğine “devlet dili” diyen 82 Anayasasını bile aşıyor! AYM’nin 9 üyesi bütün bir ulusun ancak tek bir dil kullanabileceğini başka nasıl söyleyebilirdi ki?
Yasaklamada eşitlikçiyiz!
3) “Kural, yeni alınacak soyadını yabancı ırk ve millet ismi olarak almak isteyen herkese ayrım gözetmeksizin uygulanmaktadır. Bu nedenle kuralın, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.” Hemen yukarıda kullandığım “fantastik” terimini “kes-yapıştır” yaparak buraya transfer etmeme izin veriniz. Çünkü 9 üye burada açıkça diyor ki, “Biz herkese yasaklayıcı davranırız, dolayısıyla eşitlikçiyizdir”. Vallahi, 66’mı bitirdim, bir devlet kurumunun, ayrımcılığı “yasaklamada eşitçilik”le savunmayı böylesine akıl edebilenine hiç rastlamadım.
Bir acı husus da şu: Bu Mahkeme bundan sonra insan hakları şikayetlerine de bakacak. Ve AİHM’ye başvurmayı her seferinde geciktirecek.
Şimdi, olacak olanı ben size söyleyeyim: Soyadı Kanunu’nun bu Nazi devrinden kalma hükmü, bizzat bu kararın yarattığı bu hukuk krizi sayesinde TBMM tarafından kaldırılacak. Ama, sevgili 9 üyeye hitap etmek istiyorum: Bu kriz olmadan bir AYM iptaliyle ortadan kaldırılsaydı, Türkiye Cumhuriyeti’nin onuru ve yargımızın gururu bakımından daha iyi olmaz mıydı? Allahtan, bundan birkaç sene önce düşünülemeyecek bir şey oldu da, Mahkeme’nin 8 üyesi bu karara muhalif kaldı. Üstelik bu kararın sadece Md. 10’a değil, “Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı”nı koruyan Md. 17’ye ve üstelik Türkiye’nin 2002’de taraf olduğu BM Irk Ayrımcılığı Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu şerhlerinde yazdılar. Bu onur ve gurur bu 8 üyeye mi bırakılmalıydı sadece? AYM’ye mal edilmemeli miydi?
Bitirmeden, iki arkadaşımın bu konuda söylediği çok ilginç iki şeyi dinlemek isteyebilirsiniz. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Asistanı Tolga Şirin diyor ki: “Bu, AYM’nin soyadı konusunda verdiği ikinci tartışmalı karar. Daha önce, ‘Kadınlara, evli olduğu erkeğin soyadını taşımak zorunluluğunu yükleyen yasayı Anayasa’ya uygun bulmuştu. Şimdi şu mesajı almak garip olmaz: Kadın erkeğe, etnik azınlık, çoğunluğa tabidir”. Etnik-dinsel azınlık dese, daha bile doğru.
Dostum Samim (Prof. Akgönül) şu yürek burkucu durumu hatırlattı dün gece iki kadeh arasında: “Dikkat edersen, bizim Türkçedeki ‘yabancı’ terimi ‘yaban’dan gelir. Fransızca ve İngilizcedeki étranger ve stranger ise étrange ve strange’den, yani acayip’ten!”.