Baskın Oran

Neo-Soğuk Savaş’ta öd koparmak

İnanılmaz gibi ama, artık ABD polisi yabancıları mahkemeye çıkarmadan 7 gün gözaltında tutabilecek. Ev arama, telefon dinleme ve internet kullanımında olağanüstü yetkiler kullanacak. Yabancı öğrencileri fişleyecek. Ünlü Newsweek son sayısında ilginç bir öneride bulundu: “İşkence yasallaştırılsın”. Yani, Amerikan halkının “ödü patlatılıyor”. Olaylar, teoriyi kelime kelime doğruluyor. Hegemonluk süresini uzatmak için ABD, Neo-Soğuk Savaş’ı adım adım yaratıyor. Şimdi sıra, “Sizi de vuracaklar” sloganıyla tüm dünyanın ödünü koparmakta.

Bunu anlayabilmek için birkaç kelime yakın tarih bilmek gerek. 1947’de Soğuk Savaşı başlatırken, ABD’nin her şeyden önce kendi halkını “ikna” etmesi gerekiyordu. Senatör A. Vandenberg’in, Soğuk Savaş’ı başlatabilmek için önce “Amerikan halkının ödünün patlatılması” gerektiğini söyleyişi o günlerdedir (“to scare the hell out of American people”). Bu işi, McCarthy adlı senatör üstlendi. Dışişleri örgütü dahil herkesi komünistlikle suçlayarak ABD’de yıllarca terör estirdi. Bu kampanya oradan tüm dünyaya yayıldı. DTCF’den nice Pertev Naili Boratavların atılması o zamanlara rastlar.

Bunları bilmeyenler mazurdur; oturup öğrenecekler ve şaşıracaklar. Ama bilip de,  yangın ile itfaiyeci arasında hâlâ tarafsız kalmak isteyenlerin mazereti yok. Aşağıdaki mektup bir arkadaşımdan. Geçen haftaki yazıma tepkilerini siyahla, bunlara kendi yanıtlarımı da italikle koyuyorum. Geçen haftaki yazımı normal puntoyla veriyor ve (…) koyarak çok kısaltıyorum.

Madde 1: 11 Eylül’de vurulan ABD değil, küreselleşmeci zengin Kuzey’dir (…)

Neresini düzelteyim? Vurulan tabii ki ABD.  Halkı öldü.

Sevgili XXX, meselenin özüne değil de görünüme bakıyorsan, haklısın.

Vuranlar eğer kapitalizme darbe indirdiklerini sanıyorlarsa herhalde bu manyaklıklarındandır, bağnazlıklarındandır.

Bir amaçları yoktu; sadece kör terör yaptılar (sadece tepki göstermek anlamına gelen kör terör ile, siyasal amaçlı terörün farkını daha önceki 5 yazımda hatırlarsan defalarca anlattım) ama, kapitalist ekonominin ne denli hırpalandığını görmek için Swissair’in iflasını hatırlamak yeterli olmaz mı?

Niyetleri ne olursa olsun onlar masum Amerikan halkını öldürdüler. Başka bir mantık terörü meşrulaştırır.

Hangi ülke ve uyruktan olursa olsun masumların öldüğünü diğer 5 yazıda defalarca yazdım; bu toparlama yazısında da yinelemek “namusumu” kurtarmam için gerekli miydi? Diğer yandan, terör nasıl meşrulaştırılıyor, anlamadım. Yani, bu terörün küreselleşmeye karşı bir kör terör olduğunu söylemek onu meşrulaştırmak mı oluyor?

Bin Laden yapmadı diyelim. Ama yapılanı mahkum etmedi, yeniden yaparız dedi, oh olsun dedi.

Haa, dünyanın en dehşetengiz askerî mekanizması dünyanın en gariban halkının başına dünyanın en sofistike füzelerini “Bin Ladin’i niye vermiyorsun” diye döşüyor; bu arada Bin Ladin ABD’ye sempatilerini bildirecekti, öyle mi? Sevgili XXX, neler söylüyorsun?

Türkler olarak biz uluslararası kapitalizme karşı mıyız? Türkiye bu sistemin bir parçası değil mi? Ve en önemlisi bizler, her birimiz, bu ‘kapitalist’ sistemin nimetlerinden yararlanmıyor muyuz?

Türkiye’nin kapitalist kampta olması başka, küreselleşmenin rezaletlerine karşı çıkması başka değil mi? Diğer yandan, küreselleşmenin iyi yönlerini (dış dinamiğin demokrasi empoze etmesini) savunmak yüzünden Türkiye’de kimi “solcu” kişi ve kurumların acı eleştirilerini aldığımı bilmiyor musun? Ayrıca, “kapitalizmin nimetlerinden yararlanmak”la, onun kötü yanlarını eleştirmek niye bağdaşmaz olsun? Biz demokrasinin eksikliklerini ortaya koyar ve daha iyi bir demokrasi isterken, demokrasiden yararlanmıyor muyuz?

PKK, Nato’nun temel güçlerinden Türk ordusuna karşı saldırı düzenlerken yoksa ‘uluslararası kapitalizme’ mi saldırıyor? Onlar olayı nasıl görüyor diye niye sormayız?  Bağnazlığa kılıf hazırlamayalım.

Sevgili XXX, diğer yazılarımdaki kör terör-siyasal amaçlı terör ayrımını bir kere daha okuyabilir misin?

Madde 2: Afganistan’ın bombalanmasının (…) terörle ilgisi yoktur, çünkü ABD tarihte terörden en çok yararlanmış devlettir. (…)

Terör nedir? Şunun bir tanımını yapsak? Washington, Robespierre, Lenin, Arafat, Mandela, Hasan Tahsin ve Mustafa Kemal terörist sayılabilirler mi? Sanırım duygularımız referans noktalarımızı tam felce uğrattı. Uluslararası ilişkilerde her gün gördüğümüz çifte standart uygulamalarının eleştirileri neden hep ABD uygulamalarıyla sınırlı kalıyor? Neden kendimizdekileri görmeyiz?

Yahu bu yazı, yinelediğim için affet ama, 2 daktilo sayfası içinde ABD’nin terörü kullanmasını örnekliyor; uluslararası ilişkilerdeki veya “kendimizinki”leri nereye sığdırsın? Biraz ilgisiz olmuyor mu bu istediğin?

Sonunda tek bir şey kalıyor orta yerde: var mı yok mu antiamerikanizm. Bunun için bendeniz bu söylenenleri analiz saymıyorum; bir kimlik ilanı olarak algılıyorum.

Eh XXX, senin bünyendeki “müzmin muhalif”liğin söylettiği bu sözleri duyanlar, senin gibi bir solcuyu Amerika’nın has adamı sanırlarsa, bir “kimlik ilanı” olarak yorumlarlarsa (ki, fena halde yanılmış olurlar) hiç şaşma ve de sinirlenme.

Şeriatla ilgisi yoktur; örneğin SSCB’yi “Yeşil Kuşak”la sarmak isteyen, S. Arabistan’ın baş koruyucusu olan, bugün bile Fethullah Hoca’yı barındıran ABD’dir.

Şeriatla ilgili olduğunu söyleyen zaten Bin Ladenler ve Batının yalnız Hıristiyan yanını gören bazı milliyetçilerdir. Bunun için bu iş haçlı seferi de değildir. Ve haçlı seferine karşıyız lafını  hiç benimsemiyorum, çünkü dolaylı olarak Batı’nın tutumunu haçlı seferi olarak lanse ediyor.

Yahu XXX, bu paragraf, benim yukarıdaki paragrafla hangi açıdan ilgili oluyor?

Hukukla ilgisi yoktur; örneğin dünyaya tek bir ciddi kanıt bile sunamadan Taliban’la pazarlığı reddeden, Uluslararası Ceza Mahkemesini yıllardır engelleyen, biyolojik silahların yasaklanma protokolünü birkaç ay önce reddeden ABD’dir.

Fıkrayı bilirsiniz. Sovyet rehber Moskova metrosunu gezdirir, ‘buradan dakikada on tren geçer’ der: Amerikalı turist, ‘ama hiç tren göremiyoruz’ dediğinde de, ‘ama sizler de zencilere çok kötü davranıyorsunuz’ cevabını alır. Amerikanın politikasına eleştiri bu biçimde dile geçirilirse, a) İnandırıcı olmaz, b) milliyetçi ve fanatik duyguları artırır, c) zararlı ideolojiler beslenir.

Tabii ki fıkra enfes; ben de yeri geldikçe kullanırım. Ama burayla yine ilgisini göremedim. Benim paragrafımda söylenenleri yanlışlayabilsen, ilgisini kurmuş olurdun.

Amerika tanımadığı bir hükümetle neden ‘pazarlık’ yapsın? Bir de üstelik tanısın mı Taliban hükümetini? Türkiye Suriye’ye ültimatomu nasıl verdiyse ABD de öyle verdi.

Öcalan Suriye’deydi. Türk hükümeti adresini bildirmiş, bahçede ve pencerede çekilmiş fotoğraflarını da defalarca sunmuştu. ABD gibi bir teknoloji harikası bunu niye yapmıyor? “Taliban rejimini tanımıyor da ondan” gerekçesi, kızma ama, senin yukarıdaki fıkraya çok iyi oturuyor.

Madde 3:  Afganistan’ın bombalanmasının temel nedeni, ABD’nin yeni bir Soğuk Savaş ihtiyacıdır (…) Dünyanın en güçlü ülkesi ABD, dünyanın en gariban ülkesi Afganistan’a görünürde 2 nedenle saldırdı (…)

Bu iki neden varken – ve hele ikincisi- neden üçüncüsü üzerinde durulur? Başka nedenlerin olması bu nedenleri yok mu ediyor? Hiç bu mantığı anlamıyorum.

Bunları yeterli buluşun, herhalde senin mantığını tatmin etmelerinden. Ama benimki tatmin edilmeden kalıyor ki, daha anlamlı başka bir neden daha arıyor.

(…) Bugün iyi ki artık bu noktada değiliz; olsa olsa şu olabiliyor: Savaşa karşı çıkan profesörleri, her ay dolar bordrosu imzalayan bazı profesörler özel yemeklerde YÖK Başkanına şikayet ediyor: “11 Eylül’e çok sevindi, üstelik bunu Ermeni gazetesinde yazdı, gördün mü?” diyor.

Ben ABD kuruluşlarından maaş almıyorum. Ama bu ideolojik nedenler yüzünden olmadı. Bir rastlantıydı. Alıyor da olabilirdim. Amerikalılar para karşılığında bir proje isteseler yaparım. Benim yapmadığım şeyler yasa dışı olandır yada ahlaksızlıktır. Böyle bir durumda benim yorumum satılmışlık olarak mı değerlendirilecek? Bu yazıdaki anlayış beni korkutuyor.  Bu faşist bir anlayıştır.  İnsanlar görüşleriyle değerlendirilir. Yasal iş ilişkileri bu biçimde değerlendirilmez. Ben de Türk devletinden maaş alanlar bağımsız değil, kapıkuludurlar desem ne olacak?

Sevgili kardeşim, bahsettiğim kişi gerçek bir kişi, olay da gerçek bir olay maalesef. Ama, şükür seninle bir konuda anlaşabildik: Ben de, memnuniyetle, yasal bir Amerikan kaynağından fon alarak, merak ettiğim bir konuyu araştırırım. Cebimden harcayarak yaptığım şeylerin aynını, para alarak niye yapmayayım, ben mazoşist miyim? Ama, sen de katılırsın ki, zurnanın zırt dediği delik şurada: Sonuçta para veren kuruluşun hizmetinde mi, yoksa bilimin hizmetinde mi olduğun ve ortaya nasıl bir ürün çıkardığın. Yanaklarından öpüyorum Sevgili XXX.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı