Tam 6 haftadır sırf bu konu üzerine yazıyorum. Yeter. ABD’den maddi veya manevi dolar maaşı almayan büyük çoğunluk için (çünkü, alanlara ne söylesen yararsızdır) artık bir toparlama yazmanın zamanıdır.
Madde 1: 11 Eylül’de vurulan ABD değil, küreselleşmeci zengin Kuzey’dir. Vuran ise tabii ki Bin Ladin değildir; eğer bu dakik planı o yapmışsa, ben de Napolyon’umdur. Vuran, fakir Güney’in kör umutsuzluğudur. Hedef ABD olsaydı Hürriyet Heykeli, Kongre, B.Saray vurulurdu. Dünya Ticaret Merkezi ile uluslararası kapitalizmin jandarması Pentagon vuruldu. Düşürülen uçak ise Atlanta’ya, Coca-Cola’yı vurmaya gidiyordu.
Madde 2: Afganistan’ın bombalanmasının terörle, şeriatla, hukukla ilgisi yoktur. Terörle yoktur, çünkü ABD tarihte terörden en çok yararlanmış devlettir. Örneğin SSCB’ye karşı Taliban, Nikaragua’ya karşı Kontra, İran’a karşı Halkın Mücahitleri, FKÖ’ye karşı Hamas, Rusya’ya karşı Çeçenler, hatta, PKK’nın güçlü olduğu 1990’ların ilk yarısında Türkiye’ye karşı PKK. Bu sonuncu örneğime itiraz etmeye kalkışacaklara şunları ayaküstü anımsatıvereyim: Çekiç Güç’ün Ocak 92’de PKK’ya malzeme atması (Başbakan Demirel: “Doğruysa, gök kubbeyi Amerikalıların başına yıkarım”), Ekim 92’de yaralı PKK’lıları kaçırması (Gn. Kur. Bşk. Doğan Güreş: “İzinsiz kalkan Çekiç Güç uçağını vurun emri verdim”), K. Irak’daki Haziran 93 olayları (Muhalefet lideri Demirel: “Çekiç Güç’ün altından yılan çıktı”), Mart 95’te ABD’nin egemen olduğu bölgede PKK’nın 20 dolayında kamp kurduğunun ortaya çıkması (Başbakan Çiller’in İngiliz Channel 4 televizyonuna verdiği zehir zemberek demeç).
Şeriatla yoktur; örneğin SSCB’yi “Yeşil Kuşak”la sarmak isteyen, S. Arabistan’ın baş koruyucusu olan, bugün bile Fethullah Hoca’yı barındıran ABD’dir.
Hukukla yoktur; örneğin dünyaya tek bir ciddi kanıt bile sunamadan Taliban’la pazarlığı reddeden, Uluslararası Ceza Mahkemesini yıllardır engelleyen, biyolojik silahların yasaklanma protokolünü birkaç ay önce reddeden ABD’dir.
Madde 3: Afganistan’ın bombalanmasının temel nedeni, ABD’nin yeni bir Soğuk Savaş ihtiyacıdır. İsterseniz bunun üzerinde biraz duralım, çünkü epey iddialı bir iddia.
Dünyanın en güçlü ülkesi ABD, dünyanın en gariban ülkesi Afganistan’a görünürde 2 nedenle saldırdı: Birincisi, ABD tarihinin en desteksiz başkanının, binlerce masum ölüyü görünce dehşete kapılan ABD’li seçmenin oyunu almak istemesi. İkincisi, ABD gibi bir dev’e vurmanın asla karşılıksız kalmayacağını göstermek.
Ama, bir de üçüncüsü var ki, ona çok balmumu yapıştırınız. 15 ve 22 Ekim tarihlerinde Ergin Yıldızoğlu’nun Cumhuriyet’te yazdıklarını dönüp tekrar okuyunuz:
ABD dünya hegemonluğunu (dipnota bkz.) İkinci Dünya Savaşından sonra Soğuk Savaş (SS) sayesinde sağladı. Böylece bütün Batı’yı yanına aldı, azgelişmiş ülkeleri de kendini tercih etmek zorunda bıraktı. SS’de ABD’den yana olmayan, otomatikman SSCB’den yana sayılıyordu. Türkiye’de “Kahrolsun Amerika” sloganı atan gençlere 1970’lerde bile sağın verdiği standart yanıtı anımsayınız: “Yaşasın Sovyet Rusya, değil mi!”
SS bitince, küreselleşmeyle birlikte ABD rakipsiz hale geldi. Ama, “her şey, kendi karşıtını karnında taşır” diyen hazret-i diyalektik icabı, aynı zamanda da zorlanmaya başladı: a) Karşısına bizzat kendi kampından (AB, askerî güç kurmaya koyulan Japonya) veya karşıt kamptan (Çin, Rusya) rakipler (challenger) çıkmaya başladı; b) Dünya üretiminde kapasite fazlası ortaya çıktı; c) Gelişmekte olan piyasalar krize girmeye başladı (97 Uzak Asya, 2000’de ABD borsasında düşüşle başlayan ve Rusya, Arjantin, Türkiye’yi girdaba iten duraklama ve işsizlik); d) Küreselleşmeye ve ABD’ye dünyada muazzam bir tepki başladı (Seattle, Cenova, ve sonunda New York!).
Nasıl ABD Kore Savaşını büyük fırsat bildiyse, bugün de bütün dünyaya kendini elzem kabul ettirebilmek için 11 Eylül kör terörünü büyük fırsat biliyor: Hegemonluk dönemini uzatacak. Aynen Kore gibi, Afganistan savaşı da Batı blokunu tekrar ABD etrafına toplayacak, Afganistan ve Irak gibi “serseri devletler”i rahatça bombalamaya ve mümkünse rejimlerini değiştirmeye olanak verecek, Rusya gibileri kendisiyle birleşmeye zorlayacak. Kısacası, uluslararası saflaşmaları yine ABD’nin istediği gibi düzenleyecek.
“Batılı bilim adamları” bunun teorisini yapmaya başladılar bile. İngiliz tarihçi Paul Johnson, kapitalizmin kalesi Wall Street Journal’da yazdı: “Terörizmi önlemek için koloniyalizm şarttır ve bu da ancak bu bölgelerde sürekli askerî varlık bulundurmakla mümkündür”. Yani, küreselleşme bugüne kadar klasik emperyalizm (askerî işgal aracılığıyla pazar kontrolü) değildi ama, şimdi artık klasik emperyalizme dönüşüyor.
Ama, bunun birkaç aylık Afganistan bombalanmasıyla sağlanması mümkün değil. Bu ortamın mümkün olduğunca uzun sürmesi lazım. Sürmezse, kendisinden önceki bütün hegemon devletler gibi ABD’nin hegemonluğu da sona erebilir. Onun içindir ki ABD yetkilileri “Terörle Savaş”ın çok uzun, yıllarca süreceğini ilan ediyorlar. G.W. Bush da, Truman’dan kırk beş yıl sonra yeniden “Bizden olmayan, bize karşıdır” diyor.
Gelelim bizim için en ilginç noktaya: 51 yıl önce, Türkiye Kore Savaşına güle oynaya gitmiş, hatta, savaşa karşı çıkan Türk Barışseverler Cemiyeti Başkanı Behice Boran ile Genel Sekreteri Adnan Cemgil’i de 45’er ay hapse çarptırmıştı. Bugün iyi ki artık bu noktada değiliz; olsa olsa şu olabiliyor: Savaşa karşı çıkan profesörleri, her ay dolar bordrosu imzalayan bazı profesörler özel yemeklerde YÖK Başkanına şikayet ediyor: “11 Eylül’e çok sevindi, üstelik bunu Ermeni gazetesinde yazdı, gördün mü?” diyor.
Ama o kadar fark da olsun artık: Bu fark, bu filmi 51 yıl önce görmüş olmanın farkı. Üstelik, Özal döneminde Körfez Savaşının tokadını yemiş olmanın farkı. Kullanabilirsek, ne mutlu. Kullanamazsak, yazıklar olsun.
Dipnot: Hegemon Devlet (HD): Belli bir dönemde ekonomisi, ordusu, ve kültürüyle uluslararası sisteme egemen olan devlet. 15. Yüzyılda Portekiz, 16.’da İspanya, 17.’de Fransa, 18. ve 19.’da İngiltere, 20. Yüzyılda ABD. HD, etkisini kullanarak, dünya pazarlarını dışarıya açar ve en çok kârı da kendisi toplar. Fakat bu konumda kalmak için harcadığı enerji kendisini sonunda zayıflatır ve sonunda challenger’a yarar.