Baskın Oran

Neden korkuyorum – 2

Kürt sorununun  çözümünde yalnızca şiddet kullanmaya soyunduğumuz zaman, çok önemli fırsatlar kaçırdığımızın farkında olmuyoruz.

1) 1984’ten bu yana çok masum kanı döküldü. Batı illerine çok cenaze gitti. Kürtlerin 1925-38  döneminde, sonra da 1980 juntası sırasında yaşadığı acılar artık tek taraflı değil. Acıların illâki bire bir olması gerekmez.  Önemli ve yeterli olan, acıların iki tarafta da olmasıdır. Yani, ortak acıdır. Bu, diyalektik olarak, sonuçta iyi bişeydir. “Her şey, kendi mahvının tohumunu içinde barındırır” kuralı gereği Ortak Acı, bu acıların artık sona erdirilmesi konusunda bir Ortak Bilinç yaratır, bu da acıları sona erdirecek bir kurala (Norm) varmak için insanları zorlar.

2)  Diğer yandan, bu karşılıklı acılar başka bir etki daha yaratmaktadır. Şimdiye kadar Devlet-PKK biçiminde özetlenebilecek karşıtlık, geri giden cenazeler ve   kıyı kentlerindeki kavgalar vb. sonucu artık Türk-Kürt karşıtlığı gibi çok tehlikeli, iki tarafı da mahvedecek bir denkleme dönüşmektedir. Ortak Acı’nın Ortak Bilinç yoluyla Norm yaratması işini fazla uzatmaya gelmez, çünkü fazla uzarsa  “Şiddet şiddeti doğurur” kuralı gereği Ortak Kan Davası yaratır.

3) Kentleşme ve terör gibi nedenlerle Kürtlerin batıya göç etmiş olmaları, “boşanma”yı zorlaştırıcı bir öğedir. Bundan yararlanmak gerekir. Eğer bu da hemen yapılmazsa, Türk-Kürt karşıtlığının yerleşmesi sonucu batıdaki Kürtlere iş vermeme, toprak satmama, işten çıkarma  gibi durumlar kemikleşir ve bu insanlar daha da keskin milliyetçi olur. Zaten, diaspora insanı (yurdundan uzak insan) daha keskin olmaya eğilimlidir.

4) Ders almak diye bişey olmalıdır. Bu Cumhuriyet, Kürt sorununu 70 yıl zor kullanarak çözmeye çalıştı. Yapabildi mi?  1938-68 arası bu sorun 30 yıl derindondurucuya kondu. Dondu mu? Türkiye’nin her bakımdan açıdan dışarıya bağımlı hale geldiği bir ortamda, AGİK dünyasında mı donacak?

5) Zaten, PKK, ateşi Türk ordusunun mücadeleyi kazanması sayesinde kesmedi ki! İtiraf edelim ki, Kürtleri sığınmakla suçladığımız ABD’nin, SSCB’yle yaptığı mücadeleyi kazanması sayesinde kesti. Marksist-Leninist PKK, sadece değil ama esas olarak Suriye sayesinde ayakta kalıyordu. Hatay’ı kaybetmek, sonra da GAP’tan yılmak yüzünden Türkiye’ye karşıt olan Suriye, 1950’lerden beri sırtını dayadığı SSCB’nin gümbürdeyip, Pax Americana’nın kurulduğunu görünce PKK’yı feda ediverdi. PKK’yı Cobra’lar   değil, bu çökertti. İş bu kadar basittir. Başkasının  yarattığı  dış konjonktürle gerdeğe girilemeyeceğini her Türk’ün görmesi gerekir.

6) Eğer bu Kürt işinin  yalnızca ekonomik bir sorun olduğunu, biraz yatırım yapıp insanlara biraz iş bulunca çözüleceğini sanıyorsak, işimiz gerçekten zordur. Karnı doyunca sorun çıkarmayan, yalnızca hayvanlardır. İnsanlar, karın tokluğu yanı sıra, özgürlük de ister. Hatta doyunca, daha da çok ister. PKK, şu veya bu şekilde susturulmuşken, Kürt kimliğinin gerçekten tanındığını gösterecek adımlar atılmalı, Radyo-TV yasası çıkarken, istenen dilde yayın yapılması ilkesi kabul edilmeli, isteyen ana dilinde eğitim alabilmelidir. Aradan zaman geçerse, Batı dünyası bastıracaktır, “Hani, terör  yüzünden reform yapamıyorum diyordun, terör bitti, gene yapmıyorsun” diyecektir ve  buna karşı verilecek ne yanıt vardır, ne de o yanıtı verecek derman.

Kültürel haklar verilince, Kürtler bağımsızlık mı ister? Bunun yanıtını Yaşar Kemal verdi: “Kültürel haklar vermezsen, bağımsızlık istemezler mi?”

İki tarafın da istemesi olmadan kişilerin evliliği yürümüyor. Uluslarınki mi yürüyecek?

Önceki Yazı
Sonraki Yazı