Baskın Oran

Musul’u ne zaman verdik?

Şu sıralarda, 10 köşe yazarından 8’i Körfez bunalımı üzerine yazıyorsa, bunların 7’si “Amerika Kürt Devleti kurmak istiyor mu?” sorusunu soruyor.

Bana sorarsanız, bunun yanıtı kesin bir “Hayır”dır. Sonunda kime yarayacağı bilinmeyecek, tüm Arap ülkelerini kendisine iyice yabancılaştıracak, petrol alanı Ortadoğu’ya inanılmaz bir istikrarsızlık getirecek, Ortadoğu’nun en önemli ülkesi Türkiye’yi çileden çıkartacak bir Kürdistan’ı kurmak, elinde bile olsa, Amerika için geri zekâlılık olurdu.

Kaldı ki, Kürdistan olayı ABD’nin çok daha önemli bir işine yarıyor: 4 ülkeyi, özellikle de Türkiye’yi susta durdurmaya! Bunun için de, hep Demokles’in Kılıcı gibi olmalı. Asılı kalmalı.

Kaldı ki, her türlü koşul 1991’de mükemmele ulaşmışken olmayan iş, şimdi mi olacak?

Kürdistan, bizim Cengiz’in (Çandar) deyimiyle “Dâhi”, şeyinisallasanellisinin deyimiyle “Rahmetli” Turgut Özal sayesinde Temmuz 91’de fiilen kurulmuştu. Aralık 92’de seçimlerini yaparak parlamentosunu ve hükümetini kurmuştu. Eylül 92’de ordu kurma kararı almıştı. Ekim 92’de de “Kürdistan Federe Kürt Devleti” ilan edilmişti. Ama tüm Kürtlerin başına belâ aşiret gerçeği sonucu, herşey berhava oldu.

Bu noktaya, ortada zırnık kalmama noktasına gelindiği anda mı Kürdistan kurulacak? Bu, ancak, “Kürt Sorunu” diyeceğine “Güneydoğu Sorunu” demek devekuşluğunu gösterenlerin paranoyası.

Zaten, Cengiz de aynı kanıda. Kürdistan’ın kurulma olasılığı konusunda ve başka hususlarda 12 Şubat tarihli köşesinde doğru şeyler yazıyor.

Ama, bizim Cengiz’in Latincesi orada kesiliyor. Dış politikada gerçekten bilgili ve yetenekli olan bu mübarek çocuk bu konuda iki açıdan malûl: Birincisi, kendini Turgut Özal hayranlığına endekslemek, ikincisi de, ulus-devlet’in bile gülünün solmaya başladığı devirde imparatorluk hayalleri kurmak.

Bunların yanısıra, şu anda benim Mülkiye 3. sınıfta Türk Dış Politikası derslerinde ıcığını cıcığını çıkartarak okuttuğum bir hususu, herhalde kendisi 1970 mezunu olduğu için, bilmiyor:

Cengiz, yazısında bu konuda şöyle diyor:

“… Türkiye, Lozan’da Kıbrıs üzerindeki haklarından vazgeçmiş, oysa Musul’dan vazgeçmemişti!”

Cengiz Lozan’ın 20. maddesini biliyor: “Türkiye, İngiliz Hükümetince 5 Kasım 1914 tarihinde ilan edilen, Kıbrıs’ın [İngiltere’ye] katılışını tanıdığını bildirir”.

Ama 3. maddenin 2. bölümünü bilmiyor. O sayfaya henüz gelmemiş. Üç paragraftan oluşan bu bölüm, “gerçekten rahmetli” Seha Meray Hoca çevirisiyle, şöyle diyor:

“Türkiye ile Irak arasındaki sınır, işbu Antlaşmanın yürürlüğe girişinden başlayarak dokuz aylık bir süre içinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanacaktır.

“Öngörülen süre içinde İki Hükümet arasında bir anlaşmaya varılamazsa, anlaşmazlık Milletler Cemiyeti Meclisine götürülecektir.

“Sınır çizgisi konusunda alınacak kararı beklerken, Türk ve İngiliz Hükümetleri, kesin geleceği [kaderi] bu karara bağlı olan toprakların şimdiki durumunda herhangi bir değişiklik yapacak nitelikte hiçbir askerî yada başka bir harekette bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirler.”

Bunun “tercümesi” şu:

İki ülke 9 ay boyunca görüşmeler yapacaklar (Nitekim, 1924 Haliç Konferansını yaptılar). Uzlaşamazlarsa (nitekim uzlaşamadılar!), Milletler Cemiyetine götürecekler (götürdüler). Orası karar verecek (verdi!).

Nasıl bir karar bu?

Altını çizdiğim yeri okuyun, anlarsınız. Kesin karar. Kesinliği de, altını çizdiğim yeri Türkiye’nin Lozan’da kabul ettiği gerekçesine dayanıyor.

Peki, Milletler Cemiyeti nasıl bir yer?

Öyle, Birleşmiş Milletler gibi falan değil. Yalnızca ve yalnızca İngiltere’nin ve de tek başına egemen olduğu bir yer!

Türkiye bunu bile bile niye kabul etti? Çünkü M. Kemal Türkiye’ye “yedirilmeyecek” bir Musul’a sarkmanın macera olduğunu biliyor, kurmak istediği ulus-devleti güçlendirmenin burayı bırakmaktan geçtiğini biliyordu. Bir de, büyük olasılıkla, Türkiye içinde yeterince Kürt varken, bir de K. Iraklıları almak istemiyordu.

Şimdi, konuyu dağıtmayın kardeşim. Yazın bakiim, Soru 1: Türkiye Musul’u ne zaman verdi?

Süreniz: 5 saniye. Kağıt sınırlaması: Tek satır. Başarılar diliyorum arkadaşlar. Cengiz, sen kalemini bırak. Sen çaktın.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı