Baskın Oran

Milliyetçilik ve Mafya: Evrensel birliktelik

Cuma günü, kürsü arkadaşım İlhan Uzgel’in yardımcı doçentlik deneme dersinde jüri üyesiydim. “Bağlantısızlıktan Yalnızlığa Yugoslavya’da Milliyetçilik ve Dış Politika” adlı bu derste İlhan, Balkanlar hakkında çok ilginç şeyler anlattı.

Bundan sonra sözü kendisine bırakıyorum.

Balkan toplumları, burjuvazileri zayıf olduğu için, milliyetçiliklerinde mitolojiye büyük önem verirler. Bu milliyetçilik ileriye değil, geçmişe dönüktür. Bu geçmiş yenilgiyle dolu olsa bile.

Mitolojiye göre, Kral Lazar (28 Haziran 1389’da Kosova’da I. Murat’a yenilen Sırp kralı) muharebeden hemen önce bir rüya görüyor. Bir ses soruyor:

“Dünyevî bir zafer kazanmayı ve geçici olan krallığı mı, yoksa dünyevi yenilgiyi ve ebedî cenneti mi tercih edersin?”

Lazar Kosova’da yenilmiyor; cenneti tercih ediyor. Bundan sonra Sırplar her yenilgiyi “cenneti tercih” olarak tanımlıyorlar. Yugoslav Kralı Aleksandr 1934’te Marsilya’da öldürüldüğünde de Belgrad gazeteleri Yugoslavya’yı kurtarmak için cenneti tercih ettiğini yazıyorlar.

Savaş meydanında I. Murat’ı öldüren Sırp asılzadesi Miloş Obiliç’in adı bugün maden yataklarında, rafinerilerde, futbol takımlarında.

Lazar’ın kemikleri ise 1987’de Sırbistan’da kilise kilise gezdiriliyor. 1989’da Krayina Sırpları bayraklarını Lazar’ın mezarı üstüne getirip seriyorlar.

28 Haziran bugün Sırbistan’da hem dinsel, hem ulusal bayram. Eski pagan inanışından kalan Savaş ve Yaz Tanrısı Vid’in adına Vidovan bayramı. Gavrilo Princip adlı Bosnalı Sırp öğrenci Avusturya veliahdı Franz Ferdinand’ı Saraybosna’da o gün öldürüyor. Sırplar, I. Dünya Savaşını bitiren Versailles barış antlaşmasını o gün imzalıyorlar. 1921 anayasasını o gün kabul ediyorlar. Bugünkü devlet başkanı Miloseviç Mayıs 1989’da seçildiği halde resmî töreni o gün yaptırıyor. Kosova ovasında.

Biliyorsunuz, Sırplar 1989’da yine o gün kutladılar Kosova Meydan Muharebesinin 600. yıldönümünü. Aynen, kazanmış gibi. Çünkü yenilgi yok; cenneti tercih var.

Böyle milliyetçilik adam olur mu? Bizimkiler akıllarını hiç olmazsa 600 yıl önce de olsa kazanılmış zaferlere takıyorlar.

* * *

Yine İlhan’ın dersinden öğrendiklerimden devam ediyorum.

Yugoslavya’da “Turbo-folk” çok meşhur. Bir tür arabesk ama, bizimkinden farklı olarak yoğun milliyetçi ve bazen savaşkan temalar içeriyor.

Bu türün en önde gelen temsilcisi, Sırbistan’ın fakir güneyinde doğmuş, “Çeça” diye anılan bayan Svetlana Veliçkoviç, Komutan Arkan’la evleniyor.

Benim aklıma hemen bizim Küçük Ceylan geldi ama, durum farklı. Bu kızımız da Çeça gibi fakir çevreden geliyor ve arabeskçi ama, Arkan’ın hanımı falan değil. Şu anda içeride yatan özbeöz Türk bir milliyetçisiyle birlikte.

Arkan kim mi? Yugoslavya’daki Sırp milliyetçiliğinin en kanlı komutanlarından birincisi. 1970’lerde Avrupa’da banka soygunlarına karışıyor. 1975’te Belçika’da bu suçtan 15 yıl yiyor. 4 yıl sonra kaçıyor. Aynı zamanda Yugoslav gizli servisi için çalışıyor. 1980’lerde Yugoslavya’nın daha bereketli toprak olduğunu fark ederek dönüyor. 1990’da Kızıl Yıldız futbol kulübünün başkanı oluyor.

Yine aklıma Abdullah Çatlı ve Oral Çelik geldi ama, Oral Çelik “milliyetçi” olmakla birlikte, Kızıl Yıldız’a değil Malatyaspor’a başkan olmuştu.

Bir de, Arkan’ı Susurluk’tan yargılananlara benzeteyim dedim ama, onların da kulübünün adı Yenisahrayıcedit’ti galiba ve ünlü değil, yeni kurulmuş bir futbol kulübüydü.

Bursaspor’un başkanı olan Erol Evcil’e de gitti bir an aklım; ama hatırladım ki başkan o değil, onunla birlikte Malki cinayetinden tutuklanan Hüseyin Silahçı’ydı. Hani, Yasemin Koşal’ın sevgilisi.

Başkanları saymaya başladık; M. Ali Yılmaz derseniz Trabzonspor’un başkanıydı ama, saygın bir iş adamı. Arkan ise milliyetçi ve mafya.

Ha, Arkan bir de Kızıl Yıldız takımının “Deliye” diye anılan (Türkçe “deli”den geliyor olmalı) ateşli taraftarlarından bir ekibi “eğitiyor”. Bosna ve Kosova’daki kanlı eylemlerini bunlarla gerçekleştiriyor.

Diğer yandan, milliyetçi Sırp mafyası Bosna-Hersek savaşını bir gelir kapısı olarak görüyor ve burada bir çözümden hoşlanmıyor. Aynen, Türkiye’deki mafyanın Kıbrıs’ı illegal ticari faaliyet için enfes bir alan olarak görmesi ve uyuşturucu başta olmak üzere Güneydoğu’daki “düşük yoğunlu savaş”ı “ekmek kapısı” sayması gibi.

Bak, bu benziyor.

Tabii, bu kadarcık benzerlik yetmiyor. İlhan’a, bana yanlış benzetmeler yaptırttığı için, geçer not vermemeyi düşündüm bir an.

Ama, bundan bir ay kadar önce katıldığım bir yardımcı doçentlik uzatma jürisini hatırladım. Oradaki arkadaşımız, tesadüf bu kadar olur, yine 1389 Kosova Meydan Muharebesinden bahsediyordu yazısında. Yalnız, kelimesi kelimesine aynen şöyle diyordu:

“Zamanında 1389 yılında Kosova’da güney slavların orduları Osmanlı İmparatorluğu’nu yenmişlerdi.” (sayfa 39).

Eh, İlhan hiç olmazsa Murat Han Hüdavendigâr’ın ruhunu taciz etmemişti. Geçti.

O arkadaş ne mi oldu? Ne olacak, 3 kişilik jüriden benim karşı oyumla 2-1 geçti, Fakültesinin yönetim kurulu da yardımcı doçentliğini üç yıllığına uzattı. Oybirliğiyle.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı