Komplo teorisinin en kısa ve doğru tanımı şudur: “Nedenlerden sonuca gitmek yerine, sonuçtan nedenlere gitmek”.
Yani, sonucu ele almak, bu sonuçtan kimin yarar sağlayacağını tahmine çalışmak, sonra da o sonucun o kişi yada kişiler tarafından yaratıldığı hükmüne kestirmeden varmak.
Komplo teorisi denen şey budur ve ben bundan nefret ederim. Sınıfta böyle öğrenciler çıkıp konuşunca içime baygınlıklar gelir.
Ama Başsavcı Savaş’ın, bugünkü (Çarşamba) Sabah’ta Can’ın da (Dündar) dediği gibi, “Kışlalı suikastının asıl amacının Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü kesmek olduğunu söyleyenlere hak verir[dirir]cesine” söylediklerini dinledikten sonra da içime baygınlıklar gelmeye devam edecek mi, bilemiyorum.
Çünkü Başsavcı Vural Savaş’ın (büyük olasılıkla, siyaset bilimi literatürüne geçmeye aday) bu “ilginç” konuşması bu bağlamda fena halde kafamı karıştırdı.
Eğer Başsavcı Savaş bu kanlı suikastın ardından şiddet’e ve terör’e yüklenseydi, adam öldürmekten 7 kez idama mahkum edilmiş Haluk Kırcı’nın affedilmesi halinde teröristlere büyük cesaret aşılanacağını söyleseydi, faili meçhul cinayetler aydınlatılmadıkça önüne gelenin aydınları öldürmeye devam edeceğini hatırlatsaydı, hatta ruhsatsız silah sahiplerinin daha büyük cezalara çarptırılmaları için konuşsaydı, durum tamamen farklı olacaktı.
Hukukçu gibi konuşmuş olacaktı.
Ama Başsavcı Savaş, 24 saat önce darbe yapıp başa geçmiş bir 12 Martçı yada 12 Eylülcü gibi konuştu. Yürütmenin olağanüstü yetkilerle donatılmasını, bu yapılmazsa rejimin çökeceğini söylerken şiddeti değil, düşünceyi engellemekten bahsetti.
Yargıç kararı olmaksızın telefon dinlemekle, bunları banda kaydetmekle, mektup ve postaları izinsiz açmakla, gazete toplatmakla, yani düşüncenin önlenmesiyle ilgili önlemler istedi.
Ben buna yokum kardeşim.
Katiyen yokum. Çünkü herşeyi bir yana bırakın, Başsavcı Savaş’ın istedikleri yapılırsa yaratılacak ortam ne terörcüleri vuracak, ne de İslamcıları. Onlara hiçbir şeycik olmayacak.
Benim gibileri vuracak, benim gibileri!
Bu satırları okuyan sevgili arkadaşlarım, sizin gibileri vuracak. Sadece sizin gibileri. Demokratik özgürlüklerin kısıtlanmasını değil genişletilmesini isteyenleri.
Katiyen şüpheniz olmasın. Şimdiye kadar sadece böyle oldu.
Ben bıktım artık bu terörün önlenmesini isteyip de beni bunca sevdiğim mesleğimden 4 kez tutup atanlardan.
Bu arada da, saat 03.30’larda gelip, alıp, içeri atanlardan.
İkrah geldi artık, yetti.
* * *
İtiraf edeyim, geçen haftaki yazımı yazdıktan sonra ertesi sabah sonuna eklediğim nottan, sonradan rahatsızlık duymuştum.
Okuduysanız, not şöyle diyordu: “Dün gece bu yazıyı yazdıktan sonra bu sabah A. Taner Kışlalı’nın şoku geldi. Hangi bişeye üzüleyim, şaşkın vaziyetlerdeyim. Dünyalar efendisi Mülkiyeli abim ve dostumu yitirişime mi, yoksa bu tahrik sonucu şimdi 1930 Kemalistlerinin sıkmabaşlara ve RP’ye yüklenip İslamcı akımı yine güçlendirecek olmalarına mı”.
Çünkü yazımı gönderdikten sonra bu cinayetin bal gibi İBDA-C türünden mağaralar tarafından işlemiş olabileceğini düşünmüştüm.
Artık o nottan o kadar rahatsızlık duymuyorum şimdi.
Devlet bunun ve başka Ahmet Tanerlerin gerçek katillerini bulana kadar da duymayacağım.
Ondan sonra duyarım, duyacaksam.
Sanatçılar, bilim adamlarından daha net mesaj verirler. İlişikteki Behiç Pek karikatürünü, fazla lafı kısa kesmek için koyuyorum.