Ülkede öyle inanılmaz şeyler onar dakika arayla zuhur ediyor ki, Cumhurbaşkanı ve AKP Gn. Bşk. Erdoğan’ın “çok maksatlı amfibi hücum gemisi” Anadolu’nun töreninde tersane sahiplerine seslenirken açıkladığı fevkalade önemli bir proje bile yeterince duyulmadı:
“Gelin bir de artık şöyle bir, iki veya daha fazla uçak gemisi de inşa edelim. Herhalde yaparız değil mi? Çünkü denizlerde bu caydırıcılığa ihtiyacımız var.”
Türkiye’nin bikaç yıldır giriştiği “dış açılım”lara son olarak Mavi Vatan projesini de eklediğimizde bu sözler anlam kazanıyor. Son olarak, mesela, Girit’in güneyinde yapmayı planladığımız deniz tatbikatı gibi durumlarda kıyılarımızdan taa oralara uçak uçurmak gibi masraflı durumlardan kurtulmak böylece mümkün olacak.
İşin ilginç tarafı, “Bayraamız denizlerde dalgalanacaaak!” gerekçesiyle ulusalcı CHP’nin buna da yatıverme ihtimali.
Yalnız “…bir, iki veya daha fazla uçak gemisi’ni duyunca aklıma ilk planda bu değil, B. Arınç’ın meşhur sözü geldi: “Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor!” Hemen ardından da Yedi Kocalı Hürmüz’den şu meşhur şarkı: “Hey Tanrım bana üç tane / üç de yetmez beş tane / beş de yetmez yedi tane / ver ver ver / ver Allah’ım ver!”
Şimdi yazdıkça geliyor; biz de gençliğimizde sayardık: “Bir, iki, üç / Daha fazla Vietnam / Ernesto’ya bin selam!” Ama isterseniz bunu karıştırmayalım çünkü uçak gemileri kaçınılmaz olarak emperyalizmi çağrıştırır, oysa biz öz hakkımızı almak için inşa edeceğiz.
Son haftanın fotoğrafıyla devam edelim:
* * *
24.08 tarihli haberler, hemen yukarıda da sözünü ettiğim, Girit’in güneyinde yani bizim ilan ettiğimiz bölgenin dışında ve güneybatısında yapılacak tatbikata ilişkindi. Ertesi günkü haber ise, Yunanistan’ın aynı bölgede yapmaya başladığı tatbikata.
Şu farkla ki, diğer AB üyelerinin tam destek ilan ettiği Yunanistan’a ABD savaş gemileri de refakat etti. Bu arada, Birleşik Arap Emirlikleri Yunanistan’la ortak tatbikat yapmak için Girit’e 4 adet F-16 yolladı. Fransa da Yunanistan’la iki hafta önce ortak tatbikat yapmıştı.
Bunları yazarken gelen habere göre Yunanistan’a Kıbrıs, İtalya ve Fransa donanmalarının katılacağı üç günlük bir tatbikat hazırlanıyor Girit’in güneyinde.
“Mavi Vatan” durumları böyle. Yani Yunanistan’ın İsrail, Mısır, Araplar, Fransa, Kıbrıs, İtalya, AB ve ABD tarafından açıkça desteklendiği bir durumda Türkiye biraz yalnız kalmış gibi gözüküyor sanki…
* * *
Şimdi çok kısaca başka “dış açılım”larımıza göz atalım, ama önce, denizlerden bahis açmışken, şunu ekledikten sonra:
Büyük müjde olarak (tabii, doğruysa!) Karadeniz’de bulduğumuz açıklanan, sağlık bakanının bile “Bu gelişme, verdiği heyecanla halkımıza salgına karşı da motivasyon olacaktır” dediği doğalgaz hakkında Mustafa Tiğrek’in Ahval’de çıkan yazısı “Fatih (sondaj gemisi)” konulu Wikipedia’dan kalkarak çok önemli bir durumu dikkatlere getiriyor:
“Türkiye 20.07.2020’de, Bulgaristan ve Romanya karasularının kesiştiği noktada bulunan ve Romanya’nın 2012’de doğalgaz bulduğu Neptün sahası yakınlarında yer alan Tuna-1 kuyusunda sondaj çalışmalarına başladı“.
İnternette çok dolaşan çok matrak bir resim-karikatür var. Putin telefonu açmış diyor ki, “Olm! Bizim boru hattını delmişin!” Erdoğan cevap veriyor: “Yapma be, bi yanlışlık olmasın?”
Bu durum bunu çağrıştırıyor çünkü açtığımız tek kuyu hukuken bizim alanımızda gözükmekle birlikte Romanya ve Ukrayna’nın kendi alanlarında yaklaşık 2010’dan beri arama yaptıkları yerin hemen dibi. Yani denizin altında bizim ulaştığımız yatak Romanya’nın uzantısı olabilir. Buradan da bir çatışma çıkabilir.
Tabii, çatışma da kimin işine yarar bilin bakalım; orası ayrı.
“Başka dış açılımlar”la devam edelim artık:
* * *
AB’yi boşuna hiç açmıyorum, ABD’yle ilişkiler:
Trump’ı 8 puanla geçmekte olan Biden’ın Türkiye’de muhalefeti destekleme yönünde söylediklerine Erdoğan, uluslararası ilişkilere nasıl yaklaştığını gösteren ilginç bir cevap verdi: “Çay içmişliğimiz var yav, böyle bir ifadeyi nasıl kullanırsın?”.
Hemen ardından, 2,5 milyar dolar saydığımız birinci partisini halen ambarda beklettiğimiz S-400’lerin ikinci partisini aldığımız (veya almak üzere olduğumuz) açıklandı.
Belli bir noktadan sonra mazoşizm galiba “ver Allah’ım ver”e dönüşüyor. Çünkü Trump’ın Halkbank davasına müdahalesi de işimize yaramadı, Yargıç R. Berman çekilmeyeceğini bildirdi.
Suriye: Afrin’de devriye gezen Türk-Rus konvoyu yine saldırıya uğradı, 2 yaralı var.
Irak: Türkiye’nin PKK’yle mücadele adı altında düzenlediği bir operasyonda 2 Iraklı general ile şoförlerini SİHA’yla öldürmesine Irak hükümeti şiddetli tepki gösterdi. Arap Ligi de Türkiye’yi BM’ye şikayet etti. Buna karşılık T.C. Dışişleri Irak’ı PKK konusunda uyardı.
Libya: Ateşkes sağlandı. Türkiye’nin Suriye sınırından Afrin’e taşıdığı, Rusya’nın orada istememesi üzerine Libya’ya naklettiği, sayıları 5.000 ila 17.000 arası olduğu bildirilen, Türkiye’den ayda 2.000 ila 3.000 dolar aylık aldıkları söylenen (bildirilen/söylenen diyorum çünkü bizde hangi konuda şeffaflık var ki burada olsun) Suriyeli paralı askerlerin nereye konulacağı sorunu çıktı şimdi. Bunlar çoktan beri maaş alamadıklarını, mecburen boş buldukları evleri yağmaladıklarını, memleketlerine dönmek istediklerini söylüyorlar gazetecilere.
Araplardan açılmışken: M.Yetkin’in isabetle yazdığı gibi, Arap ülkelerini birleştiren husus artık İsrail değil, Türkiye karşıtlığı. Ve, yarabbi, Türkiye’de Ayasofya’nın cami yapılmasını yeterli görmeyip Hilafet isteyenler var.
Ya Rusya? O kesin: İdlib’de 34 askerimizi şehit eden 27.02.2020 Rus hava saldırısından sonra onlara bulaşmıyoruz hiç.
* * *
Sadece dış politikada kalmak istiyorum ama gel de kal, çünkü içerideki perişan durumu örtmek istemekten kaynaklanıyor dış politika:
Her karışı ikona kaplı küçücük Kariye Müzesi de namaza açıldı. Danıştay AkSaray’ın kaçak olduğuna karar verdi.
İktidarın istemediği anıların silinmesi için icat ettiği ama tecavüzcü güreşçilerin bile yararlandığı “unutulma hakkı” kanunu çıkarıldı.
Fitch, Türkiye’nin ekonomik görünümünü negatife çekti ve buna Damat B. Albayrak “Kimse bileğimizi bükemez” diye cevap verdi.
Ünlü PÖH ve JÖH’ten sonra son olarak, ne demekse, “Merkeze bağlı Takviye Hazır Kuvvet” icat edildi…
* * *
Uçak gemimize dönerek bitirelim artık.
Bir uçak gemisinin resmî fiyatı, boş olarak, 5 ila 6 milyar dolar. Uçakları, mühimmatı, mutlaka gereken koruyucu küçük gemileriyle birlikte 15 milyar doları geçiyor. Bizim durumumuzdaki bir ülke bunu nasıl karşılayacak?
Karşılar, çünkü (en az beş yıl sonra üretime geçecek de olsa) Karadeniz’de doğalgaz bulduk.
Zaten bizim için para önemli değil. Önemli olan, artık bir “dünya devleti” olduğumuz. Fakat ne yapacağı, nereye ve kime ne zaman bulaşacağı hiç bilinemeyen bir dünya devleti.
Böyle olmak bir mazhariyet midir, biraz şüpheli. Başta ünlü The Times olmak üzere okuyabildiğim bütün kaynaklarda Erdoğan’ın dış politikası artık “loose cannon” diye geçiyor (nereyi vuracağı belli olmayan top; bizdeki karşılığı: “serseri mayın”). Google’a “loose cannon, erdogan” yazın, 248.000 sonuç çıkıyor.
Böyle bir ülkede, durmadan silahlandırılan TSK’nin kumanda kalitesi tabii ki özel önem kazanmakta. Bu silahları kullanmaya kim nasıl karar verecek?
Şunun için soruyorum:
Bu yılki YAŞ’ta toplam 32 albay generalliğe yükseltildi. Bunlardan 5’i kurmay albay, 27’si muhtelif sınıflardan kurmay olmayanlar. Emekli generallerle konuştum ve tahmin ettiğim cevabı aldım: “Her zamanki oran bunun tam tersidir”.
* * *
Ama paniğe filan kapılmamak lazım. Çünkü maneviyat konusundaki gelişmelerle bu durumu telafi edeceğiz: TSK’de “Din Hizmetleri Başkanlığı” kuruldu. Tabur seviyesine kadar örgütlenecek personelini “sivil kaynaklardan” temin edecek.