Baskın Oran

Kosovalı Arnavutlar, Güneydoğulu Kürtler

Sırma’yla Fransa’dan telefonda konuşuyoruz:

“Baba, bu Kosova işi ne olacak? Burada bazı gazeteler ve politikacılar diyorlar ki, ‘Kosova’daki Sırpları bırakın, Türkiye’nin güneydoğusunda Türkleri bombalayın!’”

Bu hafta, isterseniz, iki bölgedeki iki halkı konuşalım, karşılaştıralım, herkes kendi yorumunu yapsın.

Türkiye’nin Politikası:

Böyle bir karşılaştırmanın otomatik olarak akla geleceği belliydi. Bu yüzden Türkiye,  başından itibaren şu ikili formülü ortaya attı ve uyguladı:

  • Yugoslavya’nın toprak bütünlüğü korunsun,
  • Arnavutlara 1989 özerkliği geri verilsin.

Bu formül hem birinci ayağıyla güneydoğuyu göz önüne alıyordu, hem de ikinci ayağıyla Türkiye’nin Balkan politikasını gözetiyordu (bu politikayı başka bir yazıda konuşuruz).

Yine de, yukarıda Sırma’nın aktardığı sözleri önleyemedi.

Üç nedenle: Birincisi, Avrupa’da PKK propagandası çok etkili. İkincisi, Türkiye’nin insan hakları karnesi kırıklarla dolu. Üçüncüsü, iki bölgedeki iki halkın durumu arasında benzerlikler var.

Benzerlikler

  • Her iki ülkede de, ülke nüfusu içinde azınlık olan, ama belli bir bölgede çoğunluğu oluşturan bir halk söz konusu.
  • Her iki halk da farklı etnik kökenden geliyor ve farklı dil konuşuyor.
  • Her iki halkın da sınır ötesinde akrabaları yaşıyor.
  • Her iki halk da, en hafif deyimiyle, mutsuz. Çok çeşitli ve farklı nedenlerle de olsa, merkezî hükümetin kendisine haksızlık yaptığına inanıyor. Bu memnuniyetsizlik gerek ekonomik, gerekse kültürel ve siyasal nedenlerden kaynaklanıyor.
  • Her iki halkın da merkezî hükümete karşı silah çekmiş örgütleri var (Kosova Kurtuluş Ordusu ve PKK). Ayrıca, her iki halk arasında da, ayrılmak için değil özerklik için mücadele eden barışçı örgütler de bulunuyor (Arnavutların Dr. İbrahim Rugova’sı; Kürtlerin çok çeşitli örgütleri, örneğin Kemal Burkay’ın Komkar’ı gibi).
  • Silahlı mücadele, sonunda, her iki bölgede de bu çoğunluğun azalması sonucunu doğurdu. Artık Kürtlerin yüzde 50’sinden fazlası Türkiye’nin batısında yaşıyor. Kosova’da da göç ve özellikle son çarpışmalar Arnavut nüfusu azaltıyor.

Diğer yandan, iki bölgedeki iki halkın durumu arasında önemli farklar da var.

Farklar

1) Sırplarla Arnavutların dini farklı ama, Türklerle Kürtlerin aynı. İkisi de Sünni Müslüman. Balkanlar ve Orta Doğu’da ulusal nitelikler arasında din çok önemli.

2) Kosova 1989’a kadar resmen ve fiilen özerk idi. Miloseviç bu özerkliği bu tarihte kaldırdı ve durum bu hale geldi.

Oysa Kürtlerin resmî özerkliği 1514 Çaldıran’dan sonra kalmadı.

Fiilî özerkliğinin son noktası ise Bedirhan Bey’in yenilmesi ve Girit’e sürülmesiyle 1843’de ortadan kalktı.

3) Kosova 1912’de Osmanlı’dan ayrıldı ve Sırpların oldu. 1913’te kurulan Arnavutluk’un da dışında kaldı.

Kürtler ile Türkler Osmanlı’dan aynı anda ayrılıp aynı anda

Türkiye Cumhuriyetine dahil oldular.

4) Arnavutlar Sırbistan’ın başka bölgelerine göç etmiyor; Kosova’da kalıyor veya mecbur kalınca komşu ülkelere göç ediyor. Yani, ülkeye entegre olmuyor.

Kürtler ise çeşitli nedenlerle (ekonomik, zorlanma, vs.) göç

etmek zorunda kalınca Türkiye’nin batı bölgelerine göçüyor. Yani, en azından, ülkeye entegre olmaya hazır bir hale geliyor.

5) Arnavutların önemli bir bölümü ayrılmacı. Arnavutluk’a katılmak istiyor.

Oysa Kürtlerin ancak ufak bir bölümü ayrılmacı. Üstelik, katılacakları bir akraba devlet de yok.

  • Herhalde en önemlisi: Sırplar, Arnavutları ayrımcılığa tabi tutuyorlar. Arnavut kökenden gelenleri yönetici yapmıyorlar, vs.

Türkiye’de ise ayrımcı politika yok; Kürt kimliğini ileri sürmemek koşuluyla her mevkie gelebilirsin. Türkiye’de Kürtlerin temel istekleri, bu farklı kimliklerinin tanınması.

Muhasebe:

Bu benzerlikler ve farklar daha çoğaltılabilir. Ben hemen aklıma gelenleri yazdım. Farklar, benzerliklerden fazla. Ama, Doğu’nun (Perinçek) Haymana cezaevinden dediği gibi, bugün Kosova ve K. Irak için söylenenler Türkiye Kürtleri için söyleniyor. Çünkü, yukarıda da belirttiğim gibi, Türkiye’nin insan hakları karnesi kırıklarla dolu. Sabıkası çok. İnanılırlığı az.

Türkiye kendini “milliyetçi” sananlara ve/veya öyle takdim edenlere kulak verdiği sürece de, sabıkası çok, inanılırlığı az olacak.

Türkiye, “milliyetçilik”in böyle durumlarda “millet”in canına okuduğunu fark etmediği sürece, bu gibi karşılaştırmalardan yakasını kurtaramayacak.

——————————————–

Not: 28 Mart tarihli Milliyet’te çıkan “Kürt Bahanesine Ankara’dan Tepki” yazısında ciddi bir yanlış vardı: “Azınlık demek, çoğunluğun hakkına sahip olamayan demektir. Azınlıklar, çoğunlukların hakkına sahip olma mücadelesi verirler”.  Bunu yazan (yada, aktaran) kalemin, insan ve azınlık haklarındaki negatif-pozitif hak ayrımını öğrenmesi gerek. Örneğin, benim Mülkiye’de okutulan “Küreselleşme ve Azınlıklar” teksirime bakabilir.

Negatif hak, Ayrımcılığın Önlenmesiyle ilgilidir. Yani, azınlık, çoğunluğun sahip olduğu bütün vatandaşlık haklarına (ör. oy verme, mülkiyet hakkı, vs.) sahip olmalıdır, yoksa o ülkede ayrımcılık yapıldığı söylenir.

Pozitif hak ise, Azınlıkların Korunmasıyla ilgilidir. Burada azınlık, çoğunluğun sahip olmadığı haklara sahiptir, çünkü kimliğini ancak bu şekilde koruyabilir. Ör. Türkiye’deki Müslüman çoğunluk (ör. Çerkesler, Kürtler) kendi okullarında kendi farklı dillerini okutmak hakkına sahip değildirler ama, gayrı Müslimler böyle bir hakka sahiptir.

Ne konuştuğumuzu bilirsek, daha kolay tartışırız.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı