Baskın Oran

Kışanak’ı anladık mı?

Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak 12 Nisan’da Al Jazeera Türkçe’ye konuştu ve “demokratik özerklik” uygulamasını başlattıklarını açıkladı: “[Petrolden] kesinlikle pay istiyoruz, yereldeki tüm enerji kaynaklarından, yeraltı, yerüstü zenginliklerinden, ekonomik varlıklardan yerelin pay alması lazım”. Ardından da, Hakkari ve Şırnak’ın özerklik pilot bölgeleri seçildiği açıklandı.

“Petrol kokan kanlı senaryolar”…
Tepkiler patladı. Enerji Bakanı Taner Yıldız, il özel idarelerine zaten para gönderdiklerinden bahsetti ve “Böyle bir şey gündemimizde yok” ve “O zaman Antalya’ya da turizm gelirlerinden, Karadeniz’e de fındık üretiminden dolayı ayrı bir uygulama yapılması gerekir” dedi. CHP’den Engin Altay, “Ağaç satılınca belediyeye bir pay verilir ama onların söylediği başka şey. Tek devletten iki devlete geçiyorlar” diye konuştu. MHP’li Halaçoğlu, “Yarın bu talepler ileri safhalara gidecek” dedi. İP ise, doğal olarak, MHP’den fazla MHP’ciydi: “Kimse Kürdümüzü petrol kokan kanlı senaryoların içine çekmeyi denemesin!” (Aydınlık.com.tr, 14.04.2014).

Artı 1 TV’ye çıkan Mustafa Sönmez ile Galip Ensarioğlu ise güneydoğuda zaten çok az petrol olduğunu, [bunun, bölgesel fakirliğin ne durumda olduğunu gösterdiğini dikkate almadan] güneydoğudan devletin aldığı vergilerin yüzde 1’i geçmediğini, [bu yatırımların güvenlik yatırımı olduğunu dikkate almadan] devletin buralara büyük yatırımlar yaptığını, sonuçta bu talepten Kürtlerin zararlı çıkacağını… söylediler.

1933 doğumlu, yani 1930’ların Kürt paranoyası atmosferinde büyütülmüş Tarhan Erdem ise, bu insanların görmek istemedikleri şeyi Radikal’de yazdı: “Bakan Yıldız merkezî idare; pay isteyen Gültan Kışanak ise yerinden yönetim anlayışını savunmaktadır” (Radikal, 14.04.2014). Bu çok önemli konuda söylenecek üç mühim şey var.

Teori, ilke, belge
1) Teori: Ulus-devlet, başat etno-dinsel kimlik dışındaki kimlikleri inkar eden devlet türünün adıdır. Asimile edilebileceklerini (bizde: Türk olmayıp da Müslüman olanları) asimilasyona girişir, asimile edilemeyeceklerini ise (yine bizde: Gayrimüslimleri) etno-dinsel temizliğe tabi tutar. Bizde bu iki politikanın da örnekleri, maşallah, ibadullahtır.

Fakat asimilasyon, etnik bilincin geliştiği noktaya kadar sürebilir. Bu noktadan, yani “cin şişeden çıktıktan” sonra, özellikle de mesele bir “iç sömürge” (‘kaynaklarımızı çalıyorlar’) biçiminde algılanıyorsa ve üstelik bir de sınır ötesinde bu bilinç sahiplerinin soydaşları yaşamaktaysa, bu baskılar bu bilinci daha da yükseltme sonucunu doğurur. Artık etnik taleplerin, baskıyla / reformun gecikmesiyle doğru orantılı olarak artması “Allah’ın emri”dir. Ne gibi? Aynen bizde, 1960’lardan itibaren “demokrasi” isteyip de alamayan Türkiyeli Kürtlerin bugün mevcut sınırlarımız içinde “yerel yönetim” istemeleri gibi. Bu da karşılanmazsa, yine mevcut sınırlar içinde “federe devlet”, bu da verilmezse “bağımsız devlet” isteyebilecekleri gibi. Astroloji yapmıyorum; astronomi yapıyorum müsaadenizle.

2) İlke: Bu bilinç sahiplerini, ülke bütünlüğünü bozmadan tatmin etmenin 21. Yüzyıldaki tek yolu; Fransa’nın 1951’den başlayarak yaptığı gibi, 1930 modeli ulus-devletin merkeziyetçi sistemini gömmek ve yerel yönetimlere anlamlı oranda yetki devri yapmaktır. Tabii, bu çözüm için de çok geç kalmamış olmamak şartıyla. Yoksa olay, kitlesel katliama ve/veya ayrılmaya kadar gidebilir. Fransa çok geç olmadan yaptı, kurtuldu. Türkiye’de de şu an itibariyle fazla geç kalındığı kanısında değilim, ama sanırım işin sınırındayız.

3) Belge: M. Kemal Paşa’nın 1923 İzmit Basın Toplantısı’nda, 1921 Anayasası Md. 11’e gönderme yaparak sözünü ettiği “muhtariyet”i Türkler hemen unuttu, Kürtler unutmadı. Başka bir yazıda anlatacak olduğum demokratik özerklik isteme sürecinde, Haziran 2010’da Diyarbakır’da toplanan BDP’li belediyeler, taleplerini “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”na (Şart=Misak) dayandırdılar. Şimdi onu inceleyelim, durum nedir.

İmzaladığımız belge ne diyor?
Gazeteci Gülay Göktürk (haber7.com, 14.04.2014), “Kışanak, talep ettiği şeyin sürekli atıf yaptıkları Şart’ta yer almadığını bilmez mi? Besbelli ki siyasi şov.” diyor. İlginç. Birçok açıdan:

Bir kere, uluslararası belge görmüş olanlar bilir ki, bu metinler hastaya göre reçete yazmaz; genel çerçeve çizer. Avrupa Şartı, ‘İmzacı devletlerden Türkiye’nin falanca bölgesinde çıkan filanca kaynak, falanca belediyeye yüzde şu kadar oranında bırakılacaktır’ mı diyecekti?

İkincisi; birçok maddesini dışarıda bırakarak 21.11.1988’de imzaladığımız, 06.08.1992’de onadığımız ve 01.04.1993’te yürürlüğe soktuğumuz bu belgenin, kabul ettiğimiz hükümlerinden Md. 9/1 şöyle diyor: “… yerel makamlara kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynaklar sağlanacaktır”. Md. 9/5 ise, “Mali bakımdan daha zayıf olan yerel makamların korunması, (…) mali eşitleme yöntemlerini [ve önlemlerini] gerektirir. [Bunlar] yerel makamların (…) takdir hakkını azaltmayacaktır.” diyor. Kaldı ki, AKP ve CHP şimdi Şart’ın tüm maddeleriyle kabulü taraftarı.

Üçüncüsü; tabii ki özerklik uygulaması, bağımsızlık ilanının aksine, bir anayasal meseledir; yaptım demekle olmaz. Tabii ki Kışanak, “Petrolden pay istiyoruz” diyeceğine, ‘Şart’ın şöyle şöyle uygulanmasını istiyoruz’ deseydi daha iyi olurdu ama, el insaf! 1920’lerden beri basım basım bastırdığımız, şimdi de “Barış Süreci” diye oyum oyum oyaladığımız bu insanlarımız, yukarıda teori’yi anlatırken söylediğim gibi patlayacak hale gelmiş olmasınlar? Özellikle de, muhalefetin bu konudaki lagarlığı yüzünden?

 

Not:B.Oran’ın 2007’de bağımsız adaylara gümrüklerde oy verdirilmemesi şikayetini AİHM haksız buldu” haberi her yerde çıktı. Keşke bunu geçen Anadolu Ajansı; kararın 4’e 3 alındığını, muhalefet şerhi yazan 3 yargıcın avukatım Prof. Semih Gemalmaz’ın argümanlarına aynen katıldıklarını da  geçseydi. Kaldı ki, hemen bayram etme AA, süreç daha bitmedi.

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı