Baskın Oran

Kimin özgürlüğü daha önemli?

Kimin özgürlüğü daha önemli?
Kimin özgürlüğü daha önemli?

Bazı yerlerde insanlar kendi istekleriyle içki içmiyorlar ama içki içmenin bizzat devlet tarafından yasaklanması tuhaf değil mi?

‘‘Özgürlük, Özgürlükçülüğe Endekslidir” adlı, 1 Mayıs tarihli yazıma dindar bir okurum efendice bir eleştiri yolladı, cevap yazdım, cevap yazdı. Yazının kendisi unutulmadan, bu epey uzun diyalogu size yerim nispetinde ve herhangi bir yorum yapmadan aktarıyorum.

“Hakları korumak, dini vecibedir”

“‘İslamcıların geçireceği evrime paralel ve endeksli olarak…’ [demeniz] size yakışmamış. Özgürlükleri ve hakları şarta bağlamak, aslında özgürlük istememek anlamına gelmiyor mu? Pazarlıkla başkasına ait özgürlüğe ve haklara sınır koymak, hangi adalet ve insaf ölçüsüne sığar. Sen bana verirsen ben de sana veririm, vermezsen sana da yok. Bir soru da şu: İslamcıların yüzde kaçı bu talebinize uyarsa onların haklarını kabul edeceksiniz? Tümü mü, bir kısmı mı? (…)” Devam ediyor: “Ben bir Müslüman olarak şuna inanıyorum: “Din/İslam; Müslüman olsun olmasın bütün etnik ve inanç gruplarının hukukunu korumayı ‘dini bir vecibe’, bu hukuku ihlal etmeyi ‘suç’ sayar. ‘Hak verilmez alınır’ diyen beşeri telakkinin aksine, istenmesine bakılmaksızın herkesin hakkını teslim etmeyi zorunlu görür.” Devam ediyor: “‘…benim vergimle yapılmış belediye gazinolarında içkiyi yasaklayamaz.’ [demişsiniz]. (…) İnanmış bir Müslüman: ‘İnancım gereği içki içilen bir mekânda oturmam doğru değil. Bu nedenle, benim vergilerimle yapılmış belediye gazinolarında içki içildiği için oturamıyorum’ derse, [ne diyeceksiniz?] Onun vergileriyle yapılan ama inancına aykırı bir hizmette kullanıldığı için orayı kullanamayan insanlara da ait olan bu yerde içki içmeyi içinize sindirebilecek misiniz?” Bu iletiye şöyle cevap verdim.

“ Dünya , din’e göre düzenlenmez”

“Birey (…) isteyip aldığını sadece kendisi için isteyemez. Yoksa ayrıcalık olur, demokrasi değil. (…) Bu seviyeye ulaşmış bir memlekette, kendi fikir ve inançlarından başkasını istemeyen bir talebin inandırıcılığı (ve başarı şansı) sıfırdır (…) İçki içilen bir mekânda oturmayı kendi akidelerine uygun görmeyen bir Müslüman, çok basittir, oraya gitmez. Nasıl ki striptize [ve] geneleve gitmezse (…) Nasıl ki ben şimdi sigara içilen mekânlara asla gitmiyorsam. Müslüman olarak, faizin haram olduğunu düşünüyorsanız, faizi yasaklatacak mısınız? [Burada, ‘Dinsel akidelerinize uygun ise, 4 eş de alacak mısınız?’ diye de yazmıştım, sonra fazla olur diye sildim].Üstelik, burada çok temel bir hata yapıyor olmanızdan endişeliyim: Dünyayı din kurallarına göre düzenliyorsunuz. Demokrasinin gerçekleştirilmesini ‘dini bir vecibe’ olarak tanımladığınız an, dinin çok çeşitli yorumları bulunduğuna ve bunların hepsi de ‘Cenabı Hak böyle buyuruyor’ diye takdim olunduğuna göre, bu yorumlardan herhangi bir tanesine demokrasiyi feda ediyor [olabilirsiniz]. Böyle bir yaklaşımın demokrasiyle herhangi bir ilintisi [var mı?]”. Devam ettim: “Ayrıca, (…) ‘İçki içilen mekânda oturmayınız’ diyen bir ayet (…) hiç duymadım. [Bildiğim] kadarıyla Kur’an’da içki meselesi, kronolojik sırayla, üç ayette geçer: 1) Zararı faydasından çoktur der, 2) İçkiye yanaşmayın der, 3) Domuz türünden murdar şeyleri sayarken içkiyi de dahil eder. Şimdi siz bunlardan, ‘İçki içilen mekânda oturmayınız’ diye çıkarıyorsanız, bu korkarım müctehidlik sınırlarını biraz aşan bir durum olur ve hatta, hâşâ huzurdan, ahir zamanda dördüncü bir ayet yazmak olur. (…) demokrasi başka insanların size uymayan âdetlerini yasaklama rejimi değildir; başkalarına fiilen zarar vermeyen her türlü eylemin serbest bırakılması rejimidir. (…) Aksi halde, hiç düşündünüz mü, yasakçı laikçilerin sizlere uyguladığı bütün yasakları gözünüz kapalı onaylamak zorundasınızdır. (…) Belki daha da kötüsü, bu yazdıklarınızla, yasakçı laikçilere (…) memleketin başına tebelleş ettikleri bin türlü yasağı sürdürmeleri için (…) gereken yakıtı sağladığınızdan endişe ederim.” Bu cevabıma çok uzun bir cevap geldi.

İçki içen, içilen yere gider

“İşlettiğiniz mantıkla, kurduğunuz cümleyi şöyle değiştirme hakkını bana da vermiş olmuyor musunuz: ‘İçki içilmeyen bir mekânda oturmayı kendi anlayışına uygun görmeyen bir kişi, çok basittir, oraya gitmez, İçki içilen bir yere gider. (…) Nasıl ki ben içki içilen mekanlara gitmiyorsam. Faizin iyi bir şey olduğunu düşünüyorsanız, faizi dayatacak mısınız?’ Bence bu sizin cümlenizden farksız. (…) Benim vergim daha kıymetli, asıl olan benim, demek istediğinizi düşünmek istemem.”

“(…) Dünyayı din kurallarına göre de dindışı/din karşıtı kurallara göre de düzenlememek gerektiğini düşünüyorum. Nötr olmayı öneriyorum. (…) Ayrıca ‘Dünyayı din kurallarına göre düzenlemek’ fikrini ‘temel bir hata’ olarak görme[yi]; ‘Din’i öcüleştirmek’ ve ‘Din’i tanımamak’ kaynaklı bir önyargı olarak gördüğümü de söylemeliyim. (…) Dinin (İslam), insan zihninin ürettiği en gelişmiş sistem olan demokrasiden daha geniş bir şemsiye olduğunu düşünüyorum. Şuradan çıkarıyorum: (…) İslam tarihinde, demokrasi mucitlerinin yaptığına benzer (…) kitlesel soykırımlara rastlanmaz. (…) Müslümanlar modernleşme öncesi dönemde; Yahudi, Hıristiyan ve diğer inanç sahipleriyle iç içe ve sorunsuz bir şekilde yüzyıllarca yaşamışlardır.

(…) lütfen din konularını (…) uzmanlarına bırakın. (…) Ayrıca (…) ‘İçkili mekânda oturmak inançlarıma uygun değil’ diyen birine: ‘Hayır uygundur, sen bunu nereden çıkarıyorsun’ demek o insanın entelektüel kapasitesine ve haklarına en hafif deyimle saldırıdır, inancına müdahaledir. Yasakçı laikçiler zaten hep bunu yaptılar. (…) Şimdi evimin karşısındaki okulun her sabah körpe dimağlara tekrarlattığı ırkçı şovla uyanıyorum. Bu da demokrasiyle yönetilen bir ülkenin uygulaması. Onun için demokrasiye kutsallık atfetmeye gerek yok. (…)”

Ne dersiniz?

Bilmiyorum ne düşündünüz. Kimi okurlar dindar okurumu destekleyecekler. Dinci bir uygulamayı, ırkçı bir uygulamayı örnek göstererek savunma durumuna rağmen. Şahsi inanç ile Kur’an’ı bir sayma durumuna rağmen. Onların karşısındakiler ise, “Hah! Sen daha bunlar için özgürlük dediğin şeyleri savunmaya devam et, bak daha neler dinleyeceksin!” diyecekler. Benim gibiler de, bu uygulamalara, bu insanların ifade özgürlüklerini savunarak karşı çıkmaya devam edecekler.

Not: Ha gayret. Bakalım, seçimden önce ne kadar PKK ’lı öldürmeyi ve Kürtleri ne kadar zıvanadan çıkartmayı başarabileceğiz. Bazı cesetlerin gözlerini oyarak ve kulaklarını keserek. Az daha gayret!

Önceki Yazı
Sonraki Yazı