Baskın Oran

Kıbrıs’daki linç üzerine sorular

Kıbrıs’ta ayranı kabararak Türk kesimine tecavüz etmek isteyen faşist Rumlardan biri daha, Türk bayrağını direkten indirmek isterken Kıbrıslı Türk askerin açtığı ateşle öldü. Bir hafta içinde bu ölen ikinci Rum oldu. Birincisi, Türkiye’den giden Bozkurtlar tarafından bikaç gün önce dövülerek linç edilmişti.

Eğer ben bir Kıbrıslı Rum yada Yunanlı olsaydım, oturur, bir yazı yazardım. İnsanları -ve ulusları- tahrik eden motosikletli faşistlere haddini bildirmedikleri için Rum ve Yunan resmî makamlarını bigüzel… ele alırdım.

Ama değilim. Türk’üm. Dolayısıyla, yazacağım yazı Türk resmî makamlarına ilişkin olacak. Herkes kendi kapısının önüne dikkat etsin.

Neler oluyor? Mantık şu mu acaba: “Bu Rumlar artık bir ders alsın. Çizgiyi geçeni vurun!”.

Acaba mantık şu olamaz mıydı: “Bırakın tampon bölgeye girsinler. BM’yle çatışsınlar ve tüm dünya kimin tecavüzcü olduğunu görsün.TT Bizim bölgeye girmeyi becerenleri tutuklayın, duruşmaya çıkarıp biz onları becerelim. Çok zorda kalırsanız lastik mermi kullanacaksınız”.

Oysa, Yeni Yüzyıl’daki Tarık Ersoy imzalı ve Kıbrıs kaynaklı haberden şu parçalara bir gözatınca olayın aslının bambaşka olduğu anlaşılıyor:

“Sınırdaki Türk köylüleri, Rumların eylem günü olan pazar günü, süren av yasağına karşın ‘bir Türk komutanının isterse avlanabilecekleri’ şeklindeki söylentiler üzerine av tüfeklerini yanlarına alıp sınır boyunda ‘avlanmaya’ çıktılar”.

“Cuma günü 120 kişiden oluşan ‘motorize ülkücü’ grubu Türkiye’den yola çıktı”.

“Bu arada Türk güvenlik bölgesinin kapısında yoğunlaşmaya başlayan üç hilâlli bayraklı, bozkurt amblemli ülkücüler askerî güvenlik bölgesine girerek Yeşil Hat’a gitmek istediler. Önceleri engellenen bu öfkeli kalabalık daha sonra içeriye bırakıldı. Göstericilerin yanına gelen bir yetkili, ‘Arkadaşlar, bir yere gitmeyin, gerektiğinde sizi kullanacağız’ dedi”.

“Toz bulutu içinde bir Rum gösterici, ayağının dikenli tellere takılması üzerine kaçmayı başaramadı ve demir çubuklarla dövüldü. Başına ağır darbeler alan 24 yaşındaki Tassos İsaak’ın kaldırıldığı hastanede öldüğü haberi geldi”.

Yanıtlanması gereken kimi sorular olduğu anlaşılıyor:

1) Demek ki Türkiye’nin ve 120.000 Kıbrıslı Türk’ün gücü, 150 adet motosikletli faşist Rum’un  sınırı geçmesini önlemeye yetmiyor. Yetmiyor ki Türkiye’den sırf bu iş için gemiye atlayıp gelen “Bozkurtlar” devreye sokuluyor.

2) Aynı haber, Rumlar hakkında da şunları söylüyor:

“Taşkınlık yapan Rumlar hızlarını alamayıp tampon bölgedeki otları ve ağaçları yakmaya başladılar”.

“Bu arada bazı Rumlar tampon bölgeye girerek Türklere el işaretleri yapıp bağırıp çağırdılar. Bazı Rum göstericiler erkeklik organlarını karşı tarafa gösteriyorlardı”.

Rumların bu “eylem”indeki gerizekâlılığın eşi menendi herhalde çok güç bulunur. Ve de, doğrusu, tahrik çok büyük. Ama tahrike kapılanların da çok zeki hareket ettiklerini söylemek zor.

(Bir de, dikkat çekici hususlardan biri de şu ki, ot ve ağaç yakıyorlar, elleriyle ve başka taraflarıyla karşıdakilere “Naah!” yapıyorlar. Aynen, birincisi yaz mevsiminde, ikincisi de futbol mevsiminde başka bir milletin daha yapmak alışkanlığında olduğu gibi…)

3) Türkiye’nin en disiplinli, hatta tek disiplinli, en azından standardına tek güvenebileceğiniz kurumu, herhalde ki, Silahlı Kuvvetler’dir. Kıbrıs Türk kesiminde 30.000 kişilik silahlı kuvvetimiz var.

Diyelim ki, gazetedeki haber yanlıştır ve Kıbrıs’daki komutanlarımız “Bozkurtlar”dan yardım falan istememiştir.

Bu durumda başka sorulara cevap vermek lazım. Acaba Kıbrıs’ın üçte birini üç gün içinde alan ordumuzun, 120 adet gerizekâlı Rum motosikletli faşiste gücü yetmedi de mi “Bozkurtlar”ın devreye girmesine izin verdiler? Yoksa, bunlar zorla mı girdiler? Yoksa, geçtiğimiz yıllarda Güneydoğu’da çarpışmak için oluşturulan,  ünlü Ortadoğu gazetesinin de Bozkurtlar’a “Aman, fırsat bu fırsattır, hemen girin” dediği, bu yüzden artık merkezlere çektirilen Özel Tim’in Kıbrıs sivil versiyonu falan mı bu?

“Rum faşistini Türk faşistine kırdırmak” mı bunun adı?

Kıbrıs gibi millî heyecana çok müsait bir durumda bir saniyelik derin bir nefes alıp, Türkiye’nin yapılıveren bazı şeylerden ne kazanıp ne kaybettiğini bir düşünmenin gerçekten zamanıdır. Ama ne olacaktır? Sayın Çiller şimdi gidip bu heyecanı Kıbrıs’ta “oy’a tahvil” etmeye soyunacaktır.

Ve belki de Rum faşistlerinin eylemi işte o zaman başarıya ulaşacaktır

Önceki Yazı
Sonraki Yazı