Baskın Oran

K.Evren adlı zata tam destek veriyorum

Önce, izninizle, kendimi kendi “itikadımca” öven iki kelime söyleyeyim: İki ciltlik “K.Evren’in Yazılmamış Anıları”yla, kanlı 12 Eylül’e ve ayrıca emekli diktatör liderine, daha iktidarı sürerken en fazla “okumuş” kişilerden biri olma onuruna sahip bulunmaktayım.

Sonra da, şunları belirteyim: K.Evren’e son demeçlerinden, açılmaz ya, dava açılması halinde, kendisinin ifade özgürlüğünü destekleme bildirisine kayıtsız ve şartsız ve önkoşulsuz (yani, 12 Eylül rezilliğini hiç anımsatmadan) ilk imzayı atacağıma ve duruşmalarına bizzat gideceğime şerefim ve namusum üzerine söz veririm.

Dürüstlüğümü aleme kanıtlamak için değil. Bu ülkeye yıllar yılı edivermiş olduklarından dolayı Evren’e en büyük darbeyi indirmek için değil. Herkesin ifade özgürlüğüne bir gün muhtaç olacağını gösterip utandırmak için de değil.

Çok egosantrik bir sebepten: Aynaya huzurla bakmaya devam edebilmem için.

***

Bugün (Milliyet, 06.03.07) Can (Dündar) yazdı: Önce Mehmet Ağar, sonra MİT’çi Emre Taner, şimdi de K.Evren. Devedişi gibi üç tane “dövletçi”. Bir de unuttuğunu ekleyin: “Türkiye’yi yöneten bir kişi olsam Kürdistan’ın kurulmasını savunan ilk kişi ben olurdum” diyen, K.Evren’in büyük ahbabı Ali Şen.

Neler oluyor yahu? Söyleyenler gündeme gelmek mi istedi? Birileri lityum kristallerini almayı bırakıp joy mu yapıyor? Bunlar vatan haini mi? Dönekler mi?

Hiç bilemem. Ve hiç ilgilenmem. Kim ne için yapıyor veya yaptırıyor, zerre umurumda değil. Ama görülen o ki, birileri, Türkiye Cumhuriyetinin böyle devam edemeyeceğini sonunda anladı. Tek önemli olan, bunun gündeme getirilmesi ve bir biçimde tartıştırılması.

***

Bugünkü “Milliyetçilik, Küreselleşme, Azınlıklar” dersimde, öğrencilerden biri sordu: “AB ulusal egemenlikleri zayıflatıyor, dediniz. Sonra da, AB’ye girecek bir Türkiye’nin parçalanması çok zorlaşır, dediniz. Ulusal egemenliğin zayıflaması toprak bütünlüğü için iyi bir şey mi?

Türkiye de işte bu bir milyon dolarlık soruyu sorup duruyor. Verdiğim cevap şuydu: “Eğer ulusal egemenlik dediğimiz olgu, başat grubun değerlerini başat-olmayan gruplara zorla kabul ettirmek demekse, veya en azından insanlar bunu böyle algılıyorsa, kocaman bir evet. İyi bir şey. Çünkü böyle bir durumda yurttaş kendini ‘mecburi yurttaş’ hisseder ve böyle yurttaşlardan oluşan devlet sürdürülemez. Sürdürülebilmesi için bütün yurttaşların kendilerini ‘gönüllü yurttaş’ hissetmeleri gerekir. Bu da onların alt-kimliklerine saygıyla olur ”.

Geçen haftalardan birinde “Asimile edemiyorsak, memnun edelim” diye başlık atışımın sebebi buydu işte.

***

Bendeniz, Kürt kardeşlerimize sürekli olarak şunu söyleyegeldim, daha da söyleyeceğim:

“Bir ülkede ciddi reform yapabilmek için, başat grubun bütün yerleşik simgelerini baştan sona değiştirmeye soyunmamak gerekir. Ne kadar ‘Türk’ kökünden gelse de ülkenin adını, bayrağını, ne kadar “ırk”tan bahsetse de milli marşını, üniter yapısını, resmî dilini, ve sairesini. Soyunulursa, reform zorlaşır ve elde edilmek istenenin tersi oluşabilir.

“Sizler, Türkiye adlı ülkede Kürt kimliğinizle isteğiniz üst mevkie gelebiliyor musunuz?

“Kent meydanlarına yeşil yapraklı çiçeklerin kırmızı-sarı açanlarını dikmekle avunmak yerine, ayyıldızlı bayrağın çevresine üç renkli flamalarınızı daire biçiminde dizebiliyor musunuz?

“Üniter devlet düzeni içinde valinizi seçebiliyor musunuz?

“Resmî dili Türkçe olan bir ülkede Kürtçeyi konuşup, belediyelerde kullanıp, resmî okullarda seçimlik olarak öğrenip, öğretip, radyo-TV gibi her türlü basın-yayın araçlarında hiç sorunsuz kullanabiliyor musunuz?

“Size bir Kürt olarak hakaret etmeye kalkışacak bedbahtlar olursa TCK 216’dan mahkemeye verip çatır çatır mahkum ettirebiliyor musunuz?

“Bunları yapabiliyorsanız bitmiştir. Bu ülke yaşanacak bir ülkedir”.

***

Peki, “simgelere takmayın” diyen biri federalizm demek olan “eyalet” tartışmasını nasıl destekler? Bal gibi destekler:

1) Türkiye tartıştığı için değil, tartışamadığı için battığından destekler.

2) Çok sınırlı durumlar dışında ifade özgürlüğü sınırlanamayacak bir ana özgürlük olduğu için destekler: a) Açıkça hakaret; b) Suça ve şiddete açık teşvik; c) Nefret söylemi (hate speech); d) Bebek pornosu gibi durumlar.

***

Deniz Baykal modeli politikacılara öğretmemiz gereken, bugün sınıfta da söylediğim şu cümledir:

“20.yy’ın başında, Ulus-devlet’in yaşaması, azınlıklarını asimile (yani, yok) etmesine bağlıydı. Artık 21.yy.’ın başında, ölmemesi,  azınlıklarını maddi ve manevi olarak tatmin edebilmesine bağlıdır.”

Not: Valilerin seçimle gelmesine takılan olursa: Yunanistan’da federalizm mi var da 1994’ten bu yana valileri halk seçiyor? Ve o tarihten bu yana Batı Trakya Müslüman-Türk azınlığı nasıl rahatladı, biliyor musunuz?

 

Önceki Yazı
Sonraki Yazı