Baskın Oran

Bizim Kürtler etnik milliyetçiliği kimden öğrendi?

22 Şubat 07 tarihli basın DTP Diyarbakır İl Başkanı İbrahim Aydoğdu’nun demecini verdi: “Kerkük bütün Kürtler açısından çok önemlidir (…) Kürtlük bilincinin gelişmesinde (…) önemli bir rol oynayacaktır. Kerkük’e yapılan saldırılar Diyarbakır’a yapılmış olur, Diyarbakır’a yapılan saldırılar ise Kerkük’e yapılmış bir saldırı olur (…) Irak’taki Kürt hareketinin bastırılmaya çalışılması, Türkiye’deki Kürtlerin kan damarlarının kesilmesiyle aynı anlama gelir”.

24 Şubat tarihli basın, Aydoğdu’nun tutuklandığını yazdı. Gerekçe: “Halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik” (Md.216/1) ve “yasadışı örgütün amacına uygun propaganda”.

***

“K.Irak’a saldırmaya karşıyız” demek kesinlikle tamam da, bu sözler Kürt etnik milliyetçiliğinin ifadesi. Bugüne kadar bizim Kürtler, kendilerine yapılan milliyetçi baskıların kaldırılması için mücadele ettiler ve onları, yani insan haklarını yüceltenleri, kayıtsız şartsız destekledik. Bunun dışına çıkanların da, devlettir veya örgüttür ayrımı yapmadan, karşısına çıktık.

Şimdi ben, Türk etnik milliyetçiliğiyle mücadele etmiş ve edenlerden biri olarak, niye Kürt etnik milliyetçiliğini destekleyeyim? Diyarbakır Kayapınar Belediyesinin Kürdistan haritası biçiminde park havuzu yapması (Radikal, 24.02.07) “milliyetçiliğin çocukluk hastalığı” değil de ne?

Üstelik, bulaşıcı bir hastalık. Sokaklarda linç edecek ve öldürecek insan avına çıkmış Türk etnik milliyetçiliği sanki yeterince tavanı zorlamıyormuş gibi, şimdi bir de bu sözleri yeni cephaneye dönüştürecek. “Milliyetçiliğin Diyalektiği” bu işte.

***

Yanıtlamamız gereken iki önemli soru var:

1) Aydoğdu tutuklandığına göre, etnik milliyetçiliği savunmak Türkiye’de suç mudur? Sormak lazım, çünkü böyle bir yasa hükmü olmadığı gibi, yukarıda da söyledim, yurt içindeki baskıları çok doğal gören ama yurt dışındaki Türklere yapılan baskılara büyük tepki gösteren Türk milliyetçiliği ortada. Zaten “soydaşlarımız” dediğin anda, milliyetçiliğimiz etniktir. Hani “Türk Milleti” yalnız etnik Türkleri kapsamıyordu da, milletin diğer bütün unsurlarını tümden kapsıyordu? Yurt dışındaki Kürtlere veya Çerkeslere “soydaşlarımız” diyor muyuz?

Oraya da gitmeye gerek yok; 301. maddenin gerekçesi, “Türklüğe hakaret”i dünyanın neresinde olursa olsun Türklük olarak ilan edip etnik milliyetçiliği hukukumuza da geçirmedi mi? Herkes Türk ise, 301/1 neden bu ülkedeki Kürtlere ve Ermenilere hakareti de cezalandırmıyor?

Dahasını söyleyeyim: “… din, mezhep veya bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik”i cezalandıran Md. 216/1, bu ülkedeki başat (dominant) grubu yani Türkleri değil,  başat-olmayan grupları yani gayrimüslimleri, Alevileri ve Kürtleri vs. korumak için konmadı mı? Başat olanlara hakareti cezalandıran 301/1 varken, niye 216/1 Türkleri bir daha korusun? Üstelik, bu başat-olmayan grupların başat gruba karşı “kin ve düşmanlığa açıkça tahrik” edebilmelerini mantığınız alıyor mu? Bir ülkede “zayıf gruplar” (vulnerable groups) korunur; başat grubu korumaya ne hacet? Olsa olsa, devletin kurumlarını hakaretten vs. korursun ki (301/2), bu da zaten Avrupa ülkelerinde de var. Bu 216/1’i bizim Azınlık Raporu davasında bile kullanmışlardı, oradan anlayınız.

Bir de, yeri gelmişken: Adalet Bakanı Çiçek ortalığı bulandırmak için 301’in başka ülkelerde de olduğunu söylüyor. Bu kadarı da biraz fazla. Bazı ülkelerde olan, devletin kurumlarına hakaretin cezalandırılması, yani 301/2. Yoksa, “Türklüğe hakaret”i cezalandıran bir hüküm, yani 301/1 başka hiçbir ülkede yok. Sanki bir tek Bakan Çiçek akıllı, âlem sersem. Merak ettiğim husus: Acaba T.Erdoğan, Çiçek’in hükümete ne zararlar verdiğini hesaplıyor mu?

2) Daha önemli bir soru: Bizim Kürtler bu etnik milliyetçiliği nereden kaptılar?

Bir miktar, “havadan”: K.Irak’ta bir Kürdistan kuruluyor, petrol geliriyle güçlenmesi söz konusu, liderleri de Türkiye’nin harekât tehditleri ve Büyükanıt’ın her türlü diyalogu reddetmesi karşısında veryansın etmeye başladılar.

Ama, esas olarak, Türk milliyetçiliğinden kaptılar.

1930’larda Mimar Sinan’ın mezarını açarak kafatası ölçümü yapmalar (01.08.1935), Birinci Türk Tarih Kongresinde (1932) kürsüye bir köylü ailesini çıkartıp “Saçları altın renkli olan bu yavru Türk ırkına mensuptur” demeler, Hititleri “Eti” adıyla Türk ırkının atası ilan etmeler…

Bütün bunlar o faşizm atmosferi içinde anlaşılabilir şeyler gibi ve yaratılmak istenen bir ulusa “pozitif” bir kimlik verme çabaları olarak görülebilir.

Ama bugün kristal gibi net gördüğümüz bir şey daha var: Bu çabalar, “milli eğitim” sayesinde, sol’un kökünün kazındığı günümüz Türkiyesinde sokakta adam öldürmeyi “vatanı kurtarmak” ve “anti-emperyalizm” olarak gören etnik Türk milliyetçiliğinin taştan temelini oluşturmuştur.

Kürtlerimiz Kemalizm yapmaya yelteniyorlar. Buna izin veremeyiz.

Önceki Yazı
Sonraki Yazı