Salı gecesi NTV’deki Can Dündar programı, insanın aklını fevkalade karıştıracak bir konuya ayrılmıştı: Yasa taslağında “cemaat vakfı” diye anılan Gayrimüslim vakıfları.
Gerçi konu teknikti ama, karıştırma katiyen bundan değil. Av. Kezban Hatemi ile bendeniz Lozan’da Gayrimüslimlere verilmiş eşitlik haklarının artık yerine getirilmesini savunurken, gerçekten ibret-i alem bir gece yaşadık:
“İslamcı” denilen AKP’nin bakanı, yetersiz kalmakla birlikte, Lozan’a yakınlaşma çabası sergiledi.
“Laik” dediğimiz CHP ve DSP’nin temsilcileri ise, “Türkiye bir İslam Cumhuriyetidir” dercesine, Gayrimüslimlere eşitlik istememize şiddetle karşı çıktılar.
İmtiyaz nereden çıktı?
CHP ve DSP temsilcileri tabii ki “Bu memlekette Müslümanlar Gayrimüslimlere üstündürler efendim!” demediler. Eşitliğe iki biçimde karşı çıktılar:
1) “Gayrimüslim vakıfları eşitlik değil imtiyaz peşindedir!” dediler. “Bir tane örnek veriniz” dedik, elhak verdiler: “15 kişilik Vakıflar Meclisi’ne 1 de Gayrimüslim getiriliyor” dediler. Yahu, bu 15 kişinin 14’ü Müslüman iken, 1 tane de Gayrimüslim getirilince imtiyaz mı oluyor? Demek ki tümünün Müslüman olması lazım? İslam Cumhuriyeti mi burası?
Dahası var: Önceden kabul ettiği halde o gece MHP bir konuşmacı yollamaktan son anda vazgeçti. Çok isterdim gelmesini. O zaman açıkça ortaya çıkacaktı MHP ile CHP/DSP arasında hiçbir fark olmadığı. Nitekim, TBMM görüşmelerinde bir MHP milletvekili kalkmıştı ve demişti ki: “Araya bir de cemaat vakfı temsilcisi girecek. Yani benim atalarımın, evlâdı fatihânın vakıflarını bir Gayrimüslim denetleyecek, öyle mi? Bir gayrimüslimin, Müslüman Vakıflarını denetlemesi nerede görülmüş? Vicdanınız buna elveriyor mu?” Sayın milletvekili açıkça şöyle diyor: Devlet=Müslüman. CHP ve DSP temsilcilerinin aynısını diyor.
Lozan’ın iki maddesi Gayrimüslim vakıflarından bahseder ve onlara eşitlik sağlar. Md. 40 ve 42/3. Birincisi der ki: “… her türlü hayır kurumları… kurmak, yönetmek ve denetlemek… konularında eşit hakka sahip olacaklardır”.
İkincisi de der ki: “… hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve yeni kurulacak olanlara bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbiri esirgenmeyecektir”.
Daha Lozan’da getirilmiş eşitliği sağlamaktan fersah fersah uzakken, imtiyaz vermek nereden çıktı? Gözlerinin içine baka baka bu kadar insanı aldatmaya nasıl cesaret edebiliyorlar, cidden hayrettir. Büyük cürettir.
Çürük can simidi: Mütekabiliyet
Biz “Eşitlik verilsin!” dedikçe, sürekli şunu tekrarladılar: “Lozan’ın 45. maddesi mütekabiliyet getirir. Batı Trakya’daki soydaşlarımıza Yunan devleti zulüm yapmaktadır. Önce o zulüm önlensin”.
Hani, bilmiyor olsak yutacağız. Md.45 der ki: “Türkiye’nin Gayrimüslim azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistanca da kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır”. Yani, her iki taraf da kendi azınlıklarını koruyacak.
Prof. T. Tarhanlı’nın az düzeltmediği bu vahim hatayı döne döne anlattık: “Lozan’da mütekabiliyet yoktur. Bu ‘paralel yükümlülük’tür. Mütekabiliyettir denirse, bu resmen Müslüman soydaş için Gayrimüslim vatandaşı harcamak olur ki, resmen dinciliktir. İslamcılıktır. Burası laik bir ülke!”.
Yine Prof. Tarhanlı’dan alarak durmadan tekrarladık: “Üstelik, 1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi md. 60/5 insan hakları konusunda böyle bir mütekabiliyeti açıkça yasaklar!”
O sırada Kezban Hatemi kalktı, son darbeyi vurdu: “Hadi, Rumlara yaptığımızı mütekabiliyetle yani Yunanistan’la izah ettiniz. Ermenilere, Yahudilere, Süryanilere yaptığımız haksızlıkları neyle izah edeceksiniz?”. Yani diyordu ki, sesini benzettiniz kokusunu ne yapacaksınız?
Bu zihniyet de laikse…
Bütün bunlar arasında bana en çok koyan şeyler şunlar oldu:
1) Bir insan olarak içimi acıtan, B.Trakya Türklerine orada yapılanların acısını bizim burada Gayrimüslimlerden çıkartıyor oluşumuz.
2) Laik bir Türkiyeli olarak içimi acıtan, Türkiye’nin laik falan olmayışı. Çünkü laiklik, devletin bütün dinlere eşit mesafede durmasıdır. “Ya Gayrimüslimler şirket kurarlar da güçlenirlerse!” diyorlar. Yahu, Diyanet İşleri Başkanlığı 1982’de (12 Eylül döneminde!) bir Türkiye Diyanet Vakfı kurdu. Daha 1996 yılında yıllık geliri 5 milyon YTL olan bu holding, iştirakler hariç, 8 şirkete ve 7000 adet gayrimenkule sahipti (Radikal, 13.08.2000). Parasal birikimi nedense açıklanmıyor.
3) En fazla içimi acıtan, bu din ayrımcılığının başını çekenlerin, laiklik konusunda mangalda kül bırakmayanlar oluşu. Daha önce bin kere yazdım: 1971, 74 ve 75’te “Türk olmayanların meydana getirdiği tüzel kişiliklerin taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır” derken, Yargıtay Gayrimüslim vatandaşlardan bahsediyor ve Türk=Müslüman diye ilan ediyordu. Aynı şeyi Sayın Sezer’e bağlı Devlet Denetleme Kurulu yaptı, çünkü 06.02.2006 tarihli raporunda bu vakıfları “Yabancı” başlığında sınıflandırdı. Sezer ise 29.11.2006’da yasayı veto ederken “Bu yasa bu vakıfları Lozan’ın çok ötesine çıkarıyor” demişti.
Ne diyeyim, Batı Trakya Türklerine de acımıyorlar. Çünkü biz Gayrimüslimlerimizin gözünü oydukça, Yunanistan da Batı Trakyalıların gözünü oyacak; çok iyi biliyorlar.
Bütün bunlar fazla geliyor. Utanç duyuyorum.