Geçen hafta “laik” CHP ve DSP temsilcilerinin NTV’deki halini anlattım. Nasıl, “mütekabiliyet” namı altında gayrimüslim mallarının gaspını savunduklarını ve nasıl bu vatandaşları “tehlikeli” ilan ederek Sevr Paranoyacılığı yaptıklarını aktardım. Masaya yatma sırası, AKP’nin “yeni” ve “gayrimüslim vakıflarının el konulan mallarını geri veren” yasasında:
1) Yeni falan değil. Bu hükümler AB Uyum Paketlerinde tam üç kere tekrarlandı: Ağustos 2002, Ocak 2003 ve Haziran 2003. Din ayrımcıları uygulatmadılar. 2) Malları geri verdiği falan yok. Anlatayım:
Vahim maddeler
Md. 2– “Bu Kanunun uygulanmasında milletlerarası mütekabiliyet ilkesi saklıdır.”
Bu madde karşısında Bakan Hayati Yazıcı’nın NTV’de “Vatandaşa mütekabiliyet olmaz” lafı boşunadır. Bu insanlar vatandaş mı, yoksa rehine mi, bilelim.
Md. 5- “Yeni vakıflar; Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulur ve faaliyet gösterirler”.
Zurnanın zırt dediği delik burası! Çünkü çaktırmadan “cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz” diyen Medeni Kanun (MK) md.101/4’e gönderme yapıyor. Yabancılara yeni vakıf izni var, Gayrimüslim vatandaşa yok. Her biri Osmanlı zamanında padişah fermanıyla kurulduğu için vakıfnameleri olmayan bu vakıflar yeni vakıf kurma yasağı yüzünden vakıfnameden yine yoksun kalacaklar. Yani, “amaçları” olmayacak ve hiçbir şey için izin alamayacaklar. Aynen, “kafa kağıdı” olmayan birinin polis tarafından her fırsatta tutuklanması gibi.
Bir kere, 1926 tarihli MK, devrim kanunlarının birincisi ve en önemlisi. Zaten Lozan’da kapitülasyonları kaldırtmak için verilen “Laik devlet olacağız. Kanun-ı Medeni yapacağız ve Avrupa’dan aynen alacağız” (Dr. Rıza Nur, Hayatım ve Hatıratım, s.1046-47) sözünü yerine getirmek için alelacele çıkartıldı. Burada kastedilen, Cumhuriyet rejimine tehlike oluşturan Müslüman cemaatleridir. Gayrimüslimler kastedilmiş olsa, Lozan’ın hemen ertesinde ve daha İngiltere’yle problemler olduğu gibi dururken Lozan’ı biraz zor delerdik. Bazıları M.Kemal’i kendileri gibi aptal sanıyorlar.
Mantığınız alıyor mu: Gayrimüslimler “Kelebek Koruma Vakfı” kurarlarsa serbest, “Süryani Yetimlerini Koruma Vakfı” kurarlarsa yasak! İnsaf ya hû. Biraz vicdan!
İkincisi, Lozan’ın 3 maddesini ihlal ediyor. Md. 40: “… her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar…kurmak, yönetmek ve denetlemek” hakkını getiriyor. Md. 42/3: “… yeniden din ve hayır kurumları kurulması için bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiç birini esirgemeyecektir”. Lozan md. 37 ise bu hükümlerin değiştirilmesini yasaklamakta.
Üçüncüsü, yeni vakıf kurmayı yasaklayarak AİHS md.11 ve Anayasa md.33’te sözü edilen örgütlenme özgürlüğünü de ihlal ediyor. Ayrıca, Lozan’ı ulusal yasalara üstün ilan eden Anayasa Md. 60/5’i de ihlal ediyor. Hangi birini sayayım? Deve fıkrasına döndü. Türkiye bir ihlal makinesi mi kardeşim?
Md 7- “…Mazbut vakıflara…bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz”
VGM’nin (Vakıflar Genel Müdürlüğü) kadim taktikleri vardır: 1) “Senin cemaatin azaldı” veya “Artık sen hayır işi göremiyorsun” deyip vakfı mazbut ilan eder, yani yönetimine el koyar. 2) Yönetici seçimlerini yıllarca fiilen engeller, sonra da seçim yapmadı gerekçesiyle mazbut ilan eder. (Mazbut, “zapt” kökündendir). Üstelik bunu mahkeme kararıyla falan değil, kendi karakuşî kararıyla yapar.
“Yeni” kanun bu taktikleri sağlamlaştırıyor. Mazbutların malları iade falan edilmiyor. Burada da Lozan md. 37, 40, 42/3 ve Anayasa 90/5’in açık ihlali var.
Aldatan maddeler
Md. 25- “Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler.”
Vakıf senedi yalnızca “yeni vakıf”larda olur. Önce yeni vakıf kurmayı yasakla, sonra da uluslararası faaliyete izin verirmiş gibi yap. Aldatan bir madde. İzin falan yok!
Md. 26- Bu da aldatan bir madde. “Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak… amacıyla… iktisadî işletme ve şirket kurabilir” diyor. Ama Gayrimüslim vakıflarının vakıfnamesi olmadığı için “amacı” da olamaz ki. Demek ki şirket falan kuramazlar! Şimdi anladınız mı bunlara niye “yeni vakıf” kurdurulmadığını? Uygulamayı iyi bilen Kezban Hatemi dikkatimi çekmese görmeyecektim. Bu işler böyledir efendim. Bizde kanunlar, okununca durum anlaşılmasın diye yazılır.
Geçici Md.7- Vakıflar Meclisi’nin olumlu kararını almak ve 18 ay içinde başvurmak şartıyla, bu vakıfların iki tür malı kendi adlarına kaydettirebileceğini söylüyor: “a) 1936 Beyannamelerinde kayıtlı olup, halen tasarruflarında bulunan nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar,”
Güzel de, 60’ların sonundan itibaren devletin gasp ettiği mallar nasıl “halen tasarruflarında” (ellerinde) olacak ki? Ayrıca, bu en az 7 yıldır devam ediyor. Ama şimdiye kadar bu mallardan tek bir tanesi bile tapuya kaydettirilemedi. Çünkü hiçbir tapu müdürü mahkeme kararı olmadan tapuda malik değişikliği yapmıyor. Tam bir aldatmaca.
“b) 1936 Beyannamesinden sonra cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde, mal edinememe gerekçesiyle halen; Hazine veya VGM ya da vasiyet edenler veya bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar”
“Mal edinememe” dışında, bu vakıflardan en az 6 başka gerekçe ve usulle daha mal gasp edildi (bkz. Dilek Kurban’ın hazırladığı TESEV Aralık 2007 raporu). Onlar ne olacak? Üstelik, reformun geldiğini anlayınca VGM bu mallara alelacele dava açtı ve bağışlayan vs. adına “kayıt tashihi” yaptırdı. Yani, yangından resmen mal kaçırdı. Tabii, farklı dinden vatandaşın malından.
Ayrıca, biliyor musunuz ki 2002’den beri bu vakıfların tapuya kaydettirmeye muvaffak oldukları bütün malların oranı yüzde 21,8’den ibarettir! (benim Türkiye’de Azınlıklar, İletişim Y., 2008, s.138). Gerisi: ret!
“Vatan”dan medet olmayınca…
Yasada olumlu şeyler yok değil. Ör. 15 kişilik Vakıflar Meclisi’ne 1 de gayrimüslim temsilcisi alıyor. Ama güya Strasbourg’dan (AİHM) devamlı tokat yediğimiz için çıkartıldı; bu tokatlar aynen sürecek:
1) Devletin 60’ların sonundan itibaren gasp ettiği malları geri verdiği yok! Bunlar için yegane çare, Strasbourg’a gidip tazminat almak. Oraya gidilebilir, çünkü o tarihlerden beri “sürekli ihlal” var. (Radikal’de 7-9 Şubat’ta çıkan dizi yazımda bu son hususu gözden kaçırdığım için “Strasbourg’a gitme zamanı geçirildi” demiştim; beni uyaran hukukçu arkadaşıma teşekkürler ederim).
2) Devletin gasp edip üçüncü kişilere satıverdiği malları geri verdiği yok! Bunlar konusunda tazminat ödemeyi de öngörmüyor! Bu iş de yine Strasbourg’a kalıyor. Biz niye vergi veriyoruz? Strasbourg TC’nin ayıbını örtmek için tazminata hükmetsin diye.
3) Geçici Madde 7 hükmüne girenlerin geri verilmesini de unutun. Onlar da Strasbourg’luk.
Tabii, işin belki de en vahim tarafı henüz başlamadı: Bu yasaya şimdi bir de yönetmelik yapılacak. Biz çok gördük, AB Uyum Paketlerinin uygulanması için yapılan yönetmelikleri. Kanunda olmayan engelleri dikiyordu bu vakıfların önüne. Şimdi de göreceğiz bakalım VGM vatanı kurtarmak için neler icat edecek. Takipçisi olacağız.
Eğer “Laikiz” diyorsak, işimiz ne?
Bu yazıyla ilgisiz 2 not:
1) Bülent Ersoy’u artık çok seviyorum.
2) Korkuyorum: “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” teraneleriyle dolduruşa getirilerek bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete!